Ana SayfaYazarlarSonuç yerine: Aydınlanma’nın felsefi ethosu

Sonuç yerine: Aydınlanma’nın felsefi ethosu

 

Aydınlanma” insanlığa özgürlük fikrini tekrar aşılayarak ahlaki sorumluluk duygusunu vermiştir-Özgür olma durumu ahlaki bir sorumluluktur. Aydınlanmanın başlattığı bu süreç, insanı yatmış olduğu derin uykusundan uyandırmış, içinde bulunduğu çocukluk durumundan olgunluğa ve onun getirdiği ahlâkî sorumluluğa eriştirmiş; en sonunda ona özgürlük olanağı vermiştir.

 

 Özgürlüğün, özgür olmanın ana eksenini oluşturan “Aydınlanma”’nın doğurttuğu bu ahlâkî sorumluluktan kaçtığımız anda dünya bizim yönettiğimiz bir yer olmaktan çıkar ve deneyimler ve deneyler dünyası haline gelir.

 

Aydınlanma bir taraftan modernlikle ortaya çıkmış bazı unsurları temel göstergeler ve yönergeler olarak doğrulamak, hatta yüceltmek isterken, diğer farklı modern unsurların tasfiyesini öngörmüştür.

 

Örneğin, modern özne tasarımının olanaklı kıldığı doğanın ve toplumsal olguların nesnel bilgisine ulaşabilme yetisini yüceltirken, yine modernliğin olanaklı kıldığı öznelcilik, çoğulluk, keyfilik ve usdışlık küçümsenmiştir.

 

Michel Foucault, sıklıkla kendisini Aydınlanma karşıtı gibi değerlendirenlerin tersine Kant’daki Aydınlanma fikrinin esas itibariyle katı Aydınlanma veya Maksimum Aydınlanma diyebileceğimiz belirli bir kesinlik ve kendinden emin olma arayışına tekabül eden Aydınlanma tasavvurundan ziyade; sorgulama ve kendiliğimize (öznelliğimize) ilişkin sınırları sürekli eleştiriye tabi tutmak olarak anlamını bulduğunu söyler.

 

Bu minvalde, Foucault, Kant’ın Aydınlanma bağlamında vurguladığı “ergen/reşit olma” tasavvurunu benimsediğini ifade etmiştir. Şerif Mardin’in de imlediği üzere, iç dinamiği/bel kemiği/leitmotifi “soru sorma” olan çok katmanlı; iç dinamikleri girift olan ve uzun bir tarihsel süreç boyunca yapısal krizlerden geçen ve geçmeye de devam edecek bir kavram olan Aydınlanma, her türlü dogmatizme karşı eleştirel kalma çabasıdır.

 

Bu aynı zamanda Aydınlanma’nın felsefi ethosudur. Dolayısıyla bugün Aydınlanma’yı tartışırken artık onu 18. yüzyılın evrensellik, kapsayıcı/tek gerçeklik, doğrusal ve mutlak ilerleme, tarih üstü yasalar ve ilkeler arayışı, akla olan sarsılmaz güven ve bilginin birliği/bütünlüğü gibi değişmez, statik ve donmuş formatlarla anlamak yerine; Minimum Aydınlanma olarak tanımlamaya çalıştığımız öznelliği, insana dair durumların ve koşulların çokluğunu, tikellikleri, tarihselciliği, normların bağlamsallığını, gerçeğin çok boyutlu ve değişken doğasını, kültürel ve sosyal çeşitliliği, tartışma ve müzakereyi içeren; temel çıkış noktası “soru sormak” ve “kendi güncelliğini sürekli sorgulamak” olan “yeni” bir Aydınlanma perspektifi geliştirmeliyiz.

 

 

- Advertisment -