Ne zaman eğitim sistemiyle ilgili sorunlar yaşansa; 100 yıl öncesinin Maarif Nazırı (Bakanı) Emrullah Efendi’nin bir dost meclisinde şakayla söylediği, “Şu mektepler olmasaydı Maarif’i ne güzel idare ederdim” lafı gündeme gelir. Yine öyle oldu; bir gece ansızın ve yerine ne geleceği bilinmeyen TEOG buhar olunca, bu sözün bizim için ne kadar da geçerli ve gerçek olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Emrullah Efendi’nin İkinci Meşrutiyet döneminde bakanlık yaparken söylediği sözün bu kez hayata geçirilmesini diliyorum. Bence okullar kapatılmalı!
Hele ilkokula başlayan bir çocuğun, elindeki akıllı telefonla her şeyi öğrendiği bir dünyada, iki kere ikinin dört ettiğini söyleyen ama aksinin düşünülmesine izin verilmeyen ezberci bir eğitim sisteminde bu kadar para, emek gereksiz. Çocuklara da yazık…
Ülke olarak kendimizle olan sorunlarımızı aşamadığımız için, yüzyıldır yaşanılan her olumsuz olayı ‘eğitim şart’ düzeyinde algılayıp bunu gelecek kuşaklara da aktarmayı maharet sayıyoruz. Ortaya çıka çıka didaktik, ezbere dayalı, düşünmeyi yok sayan bir eğitim sistemi çıkıyor, biz de bu sistemin içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Eğitimin düşünmeye sevk etmesi gereken kısmı peşinen yok edilince, büyükleri tarafından ‘iyi ya da kötü bir diploması olsun’cuların sahaya sürdüğü yarış atları çocuklar çıkıyor ortaya. Her şey ezberci mantıkla öğretilince, test kâğıdına doğru şıkkı işaretleyen ama bu konuda düşünmediği için okuduğunu anlamayan diplomalı nesiller yetiştiriyoruz.
Bu yıl ilkokula başlayan bir yeğenim var. Emine, bütün yaşıtları gibi bir YouTuber. Her şeyi video görüntü üzerinden algılayıp biliyor. Bu yaz kısa süreli de olsa birlikte olduk. Çok şey öğrendim ondan teknoloji dünyasına dair. Cehaletimden utanmadan; o gösterdi, birlikte izledik. Emine, okula başladığının ikinci günü hasta oldu. Daha sonra anlaşıldı hastalığının nedeni; küçük hanım okulu sevmemiş, gitmek istemiyor. Daha sonra bilse başına gelecekleri, bir gecede kaldırılan sınav sistemlerini, tam hazırlandığı anda yapılacak ani değişiklikleri, o gittiği okulun kapısından bir daha adımını atmazdı. Atmadığı için çok şey de kaybetmezdi.
Emine’nin 20’li yaşlarda üniversiteye giden bir de ablası var. Onu da biraz gözlemleme fırsatım oldu. Şimdi utanır diye adını yazmayacağım buraya. Üniversiteli yeğenim; ezberci bir sistemin ürünü olduğu için bütün yaşıtları gibi gittiği, gördüğü yerleri, orada geçmişte neler yaşandığını, nasıl hayatlar olduğunu hiç merak etmiyor. Onun için önemli olan tek şey, sosyal medyada paylaşacağı manzaralı selfie. İyi bir selfie çekebilmek için dünyanın öbür ucuna gider, onu çektikten sonra gittiği yere ait hiçbir şey öğrenmeden, soru sormadan geri döner. Bak, kalıbımı basarım böyle olur!
Çocukların afili bir üniversiteden bir diploması olabilmesi için kendi hayatımızı da, onların hayatını da yok ediyoruz ama soru sormalarını, düşünmelerini engelliyoruz. Her şeyden önce eğitim sistemi buna engel. Soru sormak üzerinde düşünmeyi de gerektirir aynı zamanda. Çok tehlikeli şeyler bunlar. Dedem Dursun Ali’ye böyle akla ziyan sorular sorduğumda, cevap yerine Babaannem Nafiye’ye döner; “Ha bu uşak başumuza anaşit kesilecek derdi.”
Bizim sistem de o hesap aslında akıllı uslu çocuklar yetiştirmek için ezberle geç… Zaten önemli olan bilgi ve o bilgiyi tartışarak daha da ileri götürmek değil, ‘Vatana millete hayırlı, kendisine dikte edileni sorgulamayan evlatlar yetiştirmek’. Bunun için yüzyıllardır çabalasak da başarılı olmadık. Dedemin dediği gibi ‘Anaşitler’ çıktı…
Ülkemizde her alanda en iyi uygulanan sistem, ‘Denk getir Allah’ım’ sistemidir. Denk gelirse ne âlâ; gelmedi, yenisine bakarız. TEOG’da da böyle oldu. Eğitimin tek sorunu sınav sistemiymiş gibi, birkaç yıl önce ‘en iyisi’ denilerek getirilen TEOG’u bir günde tarihin çöplüğüne gönderdik. Şimdi, aldı velileri bir düşünce. TEOG’a hazırlanması için kredi çekip çocuğunu özel okula kayıt ettiren mi ararsın, merdiven altı kurslara peşinen para yatıran mı? Hatta daha başarılı olur diye, çocuk nedeniyle şehir değiştiren aileler bile var. TEOG sınavı nedeniyle “Çocuğum iki ay öncesinden strese giriyordu. Kaldırıldığı için çok mutlu oldu. Ben de mutlu oldum’’ diyen de.
Neresinden bakarsan bak ortada acayip bir durum var. Belirsizliğin getirdiği kaygılar da. Şimdi kaldırılan sınav sisteminin yerine yine ‘Denk getir’ sistemine uygun bir uygulama getirilecek. Peki yeni uygulamanın üç yıl sonra denk gelmediği ortaya çıkarsa ne olacak? Böyle bir şey olursa hiç şaşırmam. Zaten istikrarlı olduğumuz tek bir konu var o da ‘Denk gelir diye’ ortaya attığımız ne varsa bir süre sonra ‘Denk gelmediğini’ anlamamız…