Elektrik faturalarına gösterilen tepkiler üzerine, hükümet, indirimler yapacağını açıkladı. Cemevleri, indirimden faydalanacakların arasında sayıldı. Ben umutlandım. “Acaba Hükümet bu vesileyle cemevlerini ibadethane olarak kabul mü etti?” dedim. Yanılmışım. Böyle bir değişikliğe gidilmedi.
Cemevlerinin elektrik faturaları bundan böyle ticarethane değil ikametgâh statüsünden hesaplanacak. Bu vesileyle şu da anlaşıldı ki cemevleri elektrik faturalarını en pahalı tarife olan ticarethane statüsünden ödüyorlardı.
2009’da hükümetin düzenlediği ve benim de katıldığım Alevi Çalıştayları’nda cemevlerinin statüsü tartışılmış, ibadethane sayılmaları büyük ölçüde kabul görmüşse de bir son dakika kararıyla bu tasarı geri çevrilmişti. Cemevleri (mescitler, camiler, sinagoglar, kiliselerden farklı olarak) ibadethane sayılmadıkları için bu statünün sağladığı imkanlardan yararlanmıyor.
Alevileri yok sayan devlet
Açılım yıllarında, üstü kapatılmış meseleler açılıyor, tartışılıyor, konuşuluyordu. İktidar, bu meselelerin geçmişte devlete egemen olan zihniyet tarafından bastırıldığını söylüyor, değiştireceğini iddia ediyordu. Ancak “değişimcilik” farklı bir mezhebin meşru kabul edilmesine gelince yolda kaldı.
İslamcılık Aleviliğin hakları konusunda destekleyici değil engelleyici bir ağırlık olarak ortaya çıktı: “Eğer cemevlerini kabul edersek Alevi kimliğini de resmen kabul etmek durumuna geliriz” çizgisi izlendi. Çalıştayda yaptığımız tartışmalar Diyanet İşleri’nin ve bazı İslamcı hocaların karşı koymasıyla ilerleyemedi.
Ben bu toplantılara katılan Diyanet İşleri temsilcisine orada bulunmasının anlamsız olduğunu söylemiştim. Çünkü Sünni İslam öğretisinde Alevilik diye bir mezhep tanımlı değil. Aleviliğin meşruiyetini başka bir inancın (Sünni) temsilcilerine havale etmek manasız. Belli bir inanç etrafında toplanmış insanlar; cenazelerini, yaslarını, mutluluklarını paylaştığı mekânı ibadethane olarak kabul ediyorsa, devletin görevi bu tercihe saygı göstermek, gereken desteği sağlamaktır.
Cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmamasına karar verecek olan, Diyanet İşleri değil, bizzat Alevilerdir. Devletin görevi, vatandaşların inançlarına saygılı ve destekleyici olmak. Diyanet İşleri’nde Sünni-Hanefi öğretisiyle yetiştirilmiş hocalara “Müslümanın ibadet yeri neresidir?” diye sorarsanız “cami” veya “mescit” diye cevap verirler.