AK Parti, buralı olmak ile evrensel olmayı sentezleme vaadiyle kuruldu. Bu vaat ağırlıklı olarak ulusal değerleri evrensel değerlerle buluşturma çabasını içeriyordu.
Ancak 2013 yılından sonra, yeni Türkiye’nin inşasında sistematik küresel abluka ile karşı karşıya kalınınca, evrensel-tekil ilişkisi tekil-evrensel ilişkisine dönüştü. Konsantrasyon ve odak noktası evrensellikten yerellik ve milliliğe kaydı.
Yaklaşık dört yıldır devam etmekte olan bu süreç iki tür sıkıntı çıkarmış görünüyor.
(1) AK Parti evrenselliğin karşısına nasıl bir tekillik modeli çıkaracağını henüz netleştirebilmiş değil.
AK Parti’nin tekillik inşası, bir tepki inşası. O yüzden alternatif bir düşünce ve zemin üzerinde boy vermiyor. Ağırlıklı olarak reddiye içeriyor. Bu reddiye bazen AB ile ilişkileri zora sokabiliyor; bazen komşularla problemlere yol açabiliyor.
Tekillik tahayyülü
Kaldı ki AK Parti’nin tekillik tahayyülü dahi problemsiz değil. Günümüzde tekillik, Antonio Negri’nin ifadesiyle, çokluğun “yok yeri”nde yeni bir yer tespit eden, ortak faaliyetle üretilen, dilsel cemaat tarafından temsil edilen, melezleşme hareketleri tarafından geliştirilen bir tekillik. Yani monolitik, çokluğu dışlayan bir tekillik değil.
Ama AK Parti evrenselliğin karşısına çıkaracağı ama evrensellikle eklemleyeceği yerelliği, evrensellik karşısında tekillik olarak görüyor. Yerellik içindeki çokluk olarak görmüyor.
O yüzden tekilliğin inşasında çokluğu tekilliğe zorlayan pratik ve uygulamalara başvuruyor. Oysa çokluğu tekilliğe götüren bir meşruiyet ve akış oluşturması gerekiyor. Bu da dışarının içeriye alınırken tekilliğinin, özgünlük üretiminin korunmasıyla mümkün.
Dolayısıyla AK Parti’nin tekillik tahayyülü, çokluğun kendisini otonom olarak inşa etmesini engellemenin yanı sıra, çokluğun kendisini bir tekillik olarak üretmesi açısından da sıkıntılara sebebiyet veriyor.
Kriz karşısında iki refleks
(2) AK Parti evrensel olan ile yerelliği-milliliği ne şekilde etkileşime koyacağını tanımlamış değil.
Burada AK Parti’ye haksızlık yapmayalım. Çünkü bu tanımlamayı zora sokan iki boyut bulunuyor. Birinci boyut, günümüzde evrenselliğin kriz içinde olması. İkinci boyut, evrenselin kendisini var etme formunun hegemonyayı ve post-kolonyal ilişkileri içermesi. Bunlar büyük güçlüklere yol açıyor.
Birinci boyutu açımlarsak, yine Negri’nin ifadesiyle günümüzde evrensellik bir tür “yok yer”e dönüşüyor. Bu da referans boşluğu, aynı zamanda bir ölçü yokluğu, bir anlam boşluğu yaratıyor.
Evrenselin krizi, AK Parti’yi ikili bir reflekse sevk etmiş görünüyor. (1) Bir yandan katı bir şekilde bağlanmaktan kaçınıyor. (2) Diğer taraftan, gene de bir ilişki kurma eğilimi ve arzusuyla hareket ediyor. Kaçınması etik yönünü, ilişki kurma eğilimi de siyaset yönünü öne çıkarıyor.
Ancak bu ilişki şekliyle bir dengeye ulaşması imkansız görünüyor. Bunun da nedenini yukarıda zikrettiğim ikinci boyutta (evrenselin kendini var etme formunda) bulabiliriz.
AK Parti doğal olarak evrenselliğin krizine itiraz ediyor. Bunun için de önünde fazla seçenek yok. Marx’tan ilham alabileceğimiz kavramlarla ifade edersek, ya kurtuluşu ya da özgürleşmeyi tercih edecek.
Kurtuluş, mevcut dış dünyaya hiyerarşileri, ayrımlarıyla birlikte giriş yapmaktır. Özgürleşme ise tersine sınırların yıkılması, uzamın yeniden ele geçirilmesi, çokluğun dolaşım ve karışmayı belirleme gücüdür.
AK Parti evrenselleşmeye kurtuluş olarak katılmaya itiraz ediyor, ama evrenselleşmeyi özgürleşme olarak yaşamaya da gücü yetmiyor. Dolayısıyla da yerelleşme daha çok kurtuluş olarak yaşanıyor; bir özgürleşme olarak yaşanamıyor.
Bu çıkmaz, AK Parti’yi evrensel olanla ilişkilerinde şu paradoksa götürüyor: Batı, hegemonyasına aldığı evrensel değerleri “ele geçirme ve üstünlük kurma”, post-kolonyal ilişki kurma aracı olarak kullanıyor.
Durum böyle olunca AK Parti, itiraz ettiği evrenselin baskısına veya post-kolonyal ilişkilerine maruz kalıyor. Baskıyı sona erdireyim, baskının içeriyi dizayn etmesinin önüne geçeyim derken de içeride daha sınırlandırıcı uygulamalara gidiyor. Dolayısıyla evrenselle yaşadığı tekillik krizi, içeriye kısıtlayıcı uygulamalar olarak yansıyor.
Türkiye içerde barışı, dışarıda huzuru bulabilmek için evrensellik-tekillik arasında bir altın denge bulacak. Başka da çare yok. Ama o da kolay değil.