Yok, başlığı yanlış yazmadım. Kafamıza göre kurallar koymaya çalıştığımız bu dünyada orijinalinden farklı yazmak hakkımız olsun. Geceden sabaha çok şeyin değiştiği ülkemizde önceki gece son tivitimi atıp huzur içinde uyudum. Sabah bir kalktım, minik mavi kuşun sesini kesmişler.O an ne yapacağımı bilemedim. Evin içinde bağımlı öfkemle dolanırken, eş dost yardıma koştu. Bir arkadaşım Facebook üzerinden mesaj yazdı. Son günlerde Erdoğan’ı desteklediğimi ima ederek, “Sende vardır telefonu. Başbakanı ara o açtırır tivitırını” diye ayar verdi. “Ben başbakanı değil, darbeye karşı sivil siyaseti destekliyorum” demedim ona. Zira desem de faydası olmazdı. Olmazdı çünkü, siyaset epeydir akıl dışına çıkmış nefret üzerinden yapılıyordu. “Aramızda alo başbakan hattı yok” demekle yetindim.Eş, dost, akraba yardımıyla akıllı telefonun fabrika ayarlarıyla oynayıp tivitıra girdim. İlk attığım tivite gelen cevap “Başbakanın yasakladı senin burada ne işin var” diyen bir arkadaştan geldi. Kendisinin mavi kuşunu kestikten sonra yayın akışına baktım. Epey zamandır tivitır bir eğlence aracı olmaktan çıkmış, kara propaganda aracı haline gelmişti. Cemaat ve kara propaganda hizmetkârları tam kadro yerlerini almışlar hizmete devam ediyorlardı. Benim gibi faniler şunu anlayamıyorlardı; bütün yaşamları biat üzerine kurulu bu insanlar özgürlükleri nasıl bu kadar ateşli savunabiliyorlardı…Zaten mesele özgürlük meselesi değil, sonuna kadar “darbeye hizmet” etmekti.Kuşun gagasıyla başbakana nanik yapan ergen tivitleri okurken İMC televizyonunu açtım. Newroz kalabalığını görünce derin bir iç geçirmedim desem yalan olur. Geçen yıl Öcalan’ın mesajı okunduğunda o meydanda gözyaşlarıma hakim olamamış, “Bu bir bayram demiştim” yazdığım yazıda. Geçen son bir yılda meydana tekrar baktığımda bayram hâlâ devam ediyordu. Öcalan yine mesaj göndermiş, “Direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız” diyerek halklara umut vermişti. Ülkenin büyük acılar yaşayan doğusunda bayram havası devam ederken, batısında ise kaygı ve endişe vardı.“Avrupa’ya, modern Batı’ya rezil olduk, batı demokrasisinden küme düştük” lafları dolaşıma sokulmuştu ki evlere şenlik. Ülkenin bayram yeri olan yerinde köyler yakılıp yıkılırken insanlar öldürülürken, batıda yaşayanların “Batı’ya rezil olmak’’ gibi bir dertleri yoktu.Kürtler, beyaz Türklerin ergen davranışlarına aldırmayıp, Newroz’un barış ateşinin coşkusunu yaşadı dün. İşte bu coşkuyu kaldırmadı batıda yaşayan ve zaman zaman Kürtlere akıl hocalığı yapan elitist algı. Dün Türkiye tarihinin en önemli projesine destek veren halkın fotoğrafını basan bayii satışı en yüksek olan Posta gazetesi içindeki kini kustu. Kırmızıya boyadığı zavallı tivitır kuşuna “yasak” diyen gazete , Öcalan posterleri Kürtçe pankartlar ve Cemil Bayık konuşmasına eleştirel bir dille “serbest” demişti. Ne kadar tanıdık değil mi? Faşist olduğunu bilmeden, hatta farkına olmadan faşizmi yaşatan en iyi örneklerden biridir bu manşet. Yaşam tecrübem bana şunu gösterdi: Hitler faşizminden daha kalıcı ve köklü bir faşizm varsa o da beyaz Türk faşizmidir. Posta gazetesinin manşeti ise öyle hata falan değil içselleştirilmiş, olağanlaşmış bu faşizmin dışavurumundan başka bir şey değildir.Bu arada Abdullah Öcalan barış sürecine destek çıkan mektubuyla Kürtlerin akıl hocalığını yapmaya hevesliyken süreçle birlikte kalpleri kırılan beyazların umutları bir kez daha yıkıldı. “Öcalan süreci bitirir’’ diye bir sürpriz bekleyen bu kesim bir kez daha hayal kırıklığına uğramanın memnuniyetsizliğiyle karşı karşıya kaldı. Hasan Cemal, “Sürpriz yok, Erdoğan’la yola devam mesajı” başlıklı yazısında (22 Mart 2014) şimdilerde Öcalan’la karşı karşıya gelse “Tam ve radikal demokrasiyi Erdoğan inşa edebilir mi” sorusunu soracağını söylüyor. Bu soru bile Cemal açısından cevabı bilinen bir soru aslında. Cemal seçimi kazansa bile meşruiyetini yitirdiğini iddia ettiği Erdoğan için böyle bir soruyu Öcalan’a ne adına sorardı cidden merak ediyorum. Bunun Kürtlere akıl hocalığına devam etme niyeti olduğu oldukça açık. Burada Cemal açısından can sıkıcı olan sorun da bu işte. Kürtlerin böyle bir akıl hocalığına ihtiyacı yok.Tivitırla başladık tivitırla bitirelim. Endişeli beyazların nefret kustuğu bir yer olsa da, Cemaat’in kara propaganda merkezi haline gelse de, faşist ırkçı söylemlerle özgürlük algısı yaratılsa da tivitırı kapatmak faşizmin ta kendisidir. “Yasakları yasaklayacağız” diyen bir başbakanın bir gün sonra “Dünya gücümüzü görecek, tivitirı kapatacağız” demesi kendisini ilkesizlikten daha önemli bir yere sürükler. “Diktatör Erdoğan’’ algısını yerleştirmek için uzun zamandır çaba harcayan çevrelere başbakan bizzat kendi elleriyle su taşır. Şu anda yaşanan tam olarak da budur. Faşizme ve özgürlükçü görünümlü faşistlere inat, tivitırın kapısı ardına kadar açık olmalı derim ben…
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik