Modernleşme gerek geç Osmanlı gerekse erken Cumhuriyet döneminde, devlet eksenli, devletin meşrulaştırılması ve işlevselleştirilmesi gibi bir ereğe dönüşmüştür. Bu ereğin özellikle “devletin işletilmesinde dönük yanıyla daima kurumsalı zihinsele önceleştireceği de anlaşılmaktadır.”
Buradan hareketle, devlet-toplum arasındaki çatışma temelli ilişkinin toplumsal düzlemde dönüşmesi için, devlet ve toplumun epistemolojik anlamda zihinselli, kurumsallığa önceleyen bir modernite tasavvuru (araçsal olmayan bir modernite paradigması) etrafında yeniden yapılandırılmalıdır.
Bu yeni yapılandırmada, devletin kendisi sivil toplum kurmaya çalışmayacak, toplumla olan ilişkisi demokratik temeller üzerine oturacaktır. Bu sayede, Türkiye özelinde devlet-toplum ilişkisinin sorun boyutlarından en başatı olan güçlü devlet geleneğinin toplum üzerindeki müdahaleci tavrı, birey ve toplum üzerindeki düzenleyici, tanzim edici ve merkeziyetçi mantığı toplumsal planda dönüşerek, toplumun özgür irade ve seçimleriyle biçimleyebileceği bir siyasal aygıt haline gelecektir.
Bu da devletin, toplumu ortak iyiye ulaştırmak, refaha ve güvene kavuşturmak adına bir araç olmasını sağlayacaktır. Böylece, (sivil) toplum devletin vesayeti ve denetimi altından değil, “gönüllü ve kendiliğinden örgütlenmiş, kendi kendine sürdürülebilen ve devletten özerk bir şekilde var olan, paylaşılan ortak değ erlere sahip, hukuki bir düzen içinde işleyen örgütlü sosyal yaş am alanı olarak” ele alınacaktır.
Zira devlet ne kadar güçlü olursa olsun, demokratik sivil toplumun temelini oluşturan demokratik değerleri yukarından aşağıya topluma yükleyemez, bu değerler devletin kontrolünde ve güdümünde olan bir toplumda hayat bulamaz. Şerif Mardin bu demokratik değerlerden bahsederken, bunların demokrasinin etik ve bir anlamda normatif ilkeler olduğunu ve bunların yaygınlaştırılmasına öncülük edecek demokratik sivil toplumun, yaratıcı ve aktif bir muhalefetin varlığının önemine işaret eder:
Devlet-toplum arasındaki tarihsel karşı karşıya gelmelerin, aktif ve potansiyel gerilimlerin toplumun serencamında dönüşebilmesi adına yapılması mümkün bir diğer toplumsal açılım köklü bir geçmişe sahip, topluma yabancı ve otoriter bir reformcu karaktere sahip olan bürokrasi üzerinde halka açık denetim mekanizmalarının kurulmasıdır.
Böyle bir çaba, toplumsal sorumluluk ilkesinin ve kamusal hizmet etiğinin yerleştirilmesine yardımcı olacak ve bu sayede toplumun devletin tüm eylem ve işlemlerinin sahiplenmesi bilinci de kök salacaktır. Bu, devletin meşruiyetini de derinden etkileyen ve onu güçlerinden bir gelişmeye de kapı açacaktır.