Ana SayfaGÜNÜN YAZILARITrump, çıkardığı yangını söndürebilecek mi?

Trump, çıkardığı yangını söndürebilecek mi?

Trump daha düne kadar müzakere ve barış mesajları verirken; İsrail, İran’ı hiç görülmemiş bir şekilde vurdu. İsrail’e göre Trump’ın “barış mesajları” blöften ibaretti, ABD İran’ı bilinçli bir şekilde oyaladı. Sonrasında saldırıyı destekleyen Trump’a göre ise İsrail’in saldırısı İran’ın ABD’nin anlaşma şartlarını kabul etmesi için bir gözdağı. Fakat İran’da gözdağı verilecek bir göz kalmadı, İsrail İran’ın içinde drone saldırı pisti kurdu, tüm üst düzey komutanları öldürdü, İran’ı rezil etti. Netanyahu’nun amacı çok net: İran’da bir rejim değişikliği. ABD’ye ulaşmadan kendi çıkarttığı yangını söndürmesi gereken Trump ya ne olup bittiğinin bilincinde değil yada daha kötüsü kendisine rağmen çıkartılan yangını söndürmekten aciz. Her iki durumda da dünyayı ve ABD’yi maalesef çok daha kötü günler bekliyor.

Çok değil sadece bir ay önce İran’ın Ruhani Lideri Hamaney’in en önemli askeri danışmanlarından Ali Shamkhani, Amerikan medyasına İran-ABD nükleer müzakereleri hakkında oldukça olumlu konuşmuş, İran’a yönelik tüm ekonomik yaptırımların kaldırılması durumunda İran’ın hızlı bir şekilde sivil kullanım için gerekli miktar dışındaki uranyum stoklarından kurtulacağını, nükleer silah yapmayacağına dair söz vereceğini ve uluslararası denetçilere fırsat tanıyacağını belirtmiş, Shamkhani’nin bu açıklamasını ABD Başkanı Trump da sosyal medya hesabından paylaşmıştı.

Trump’ın üst düzey bir İranlı yetkilinin açıklamasını paylaşması aslında pek de şaşırtıcı değildi. Zira Trump, Nisan ayında başlayan İran nükleer müzakerelerine herhangi bir tipik Cumhuriyetçi’ye nazaran diplomasiye çok daha ümit bağlamış, ABD müesses nizamının kalıpları dışında düşünebilen ve esnek pragmatik bir emlakçı olan yakın dostu Steve Witkoff’u bizzat görevlendirmişti. Bu durum elbette, Trump’ın bir “barış güvercini” olmasından kaynaklı değildi. Trump, İran ile müzakereyi savunan Demokratların karşısında şahin kanat olup askeri müdahale talep eden Cumhuriyetçilerin aksine “Önce Amerika” diyerek seçimleri kazanmış, en büyük seçim vaadi olarak Amerikalıların görmedikleri, haritada gösteremedikleri ülkelerdeki savaşlardan, Ortadoğu’dan elini ayağını çekmeyi önermişti. Nitekim Cumhuriyetçiler arasında bile anketlere göre İran’a yönelik müdahale desteği sadece %24’lerde. Amerikan halkının %69’u İran ile nükleer müzakere seçeneğini destekliyor. Irak’ın işgali, Afganistan’a müdahale, Suriye’ye asker yollanması, Ukrayna’ya verilen milyarlarca doların ardından Amerikan halkının başka bir küresel müdahaleye, haritada gösteremedikleri ülkelerden çocuklarının cenazelerinin kalkmasına pek tahammülü yok. 

İşte bu yüzden düne kadar Trump’ın İsrail’in olası bir operasyonuna karşı yaptığı uyarılar ve verdiği müzakere mesajları, İsrail’in en yakın müttefiki ABD’de pek büyük bir tepkiyle karşılanmamış, normalde Demokrat bir başkan dese yerinde zıplayacak Cumhuriyetçiler sessiz bir şekilde izlemişti. 

Fakat dün itibariyle, işler tersine döndü. İsrail Başbakanı Netanyahu, İngilizce yaptığı ve İsrail’i New Jersey eyaletine benzettiği tuhaf konuşmasıyla “Şahlanan Aslan Operasyonu”nun başladığını duyurdu ve İran’ın üst düzey nükleer bilim insanları, neredeyse tüm askeri yönetim kademesi ve önemli askeri üslerini vurdu. 

İsrail’in öldürdüğü üst düzey isimler arasında Trump’ın müzakerelere yönelik umudun artması için açıklamasını paylaştığı Ali Shamkhani de vardı. İsrail sadece İran’ı değil, ABD-İran müzakerelerini de bombalamıştı. 

Peki düne kadar “barış”, “müzakere” mesajları veren ABD Başkanı Trump, bu işin neresindeydi? 

Trump; üç aydır yürüyen müzakereler aracılığıyla İran’ı oyalayıp İsrail’e zaman ve daha güçlü bir saldırı için fırsat mı kazandırmıştı, yoksa İsrail, daha önce Biden hükümetine de yaptığı gibi “ABD’ye rağmen” hareket ederek Trump’a bu toksik ikili ilişkide “kimin gerçek patron” olduğunu göstermeye mi çalışmıştı?

Dünyanın maliyeti en yüksek blöfü?

Axios’un İsrail muhabiri Barak David’e konuşan iki İsrailli üst düzey yetkiliye göre, Trump ve ABD hükümeti uzun bir süredir İsrail’in yapacağı saldırıdan haberdardı ve bunu destekliyordu. Üstüne üstlük, İsrailli yetkililerinin açıklamalarına göre ABD ve Trump’ın müzakereye yönelik verdikleri kamuoyu mesajları İran’ı yanıltmaya ve olası bir saldırı karşısında hazırlıksız yakalanmalarını sağlamaya yönelik bir dezenformasyon operasyonuydu.

Trump’ın kendi ülkesinin ve seçmeninin talepleri karşısında İsrail’e kulak vermesi gerçekten de düşük bir olasılık değil. Zira Elon Musk’tan sonra 2024 seçimlerinde Trump’a en çok yatırımı İsrail lobisi ve İsrail’i destekleyen iş insanları yapmıştı. İsrail lobisinin kararı oldukça netti. Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris, her ne kadar Gazze soykırımına silah ve destek veren bir hükümetin parçası olsa da en azından sol ve genç seçmenin etkileme olasılığı yüksek bir isim olarak İsrail’e güven vermemiş, seçim dönemindeki düşük seviyeli insani yardım ve ateşkes uyarıları bile İsrail’in tepkisini çekmişti. 

Trump; 2016 seçimlerinde de kendisine 100 milyon dolar bağış yapan Miriam Adelson’a borcunu ifa etmek amacıyla büyükelçilik binasını Kudüs’e taşımıştı. 2024 seçimlerinde kendisine doğrudan veya dolaylı yoldan yapılan bağışların karşılığını nasıl verileceği konuşulurken Trump, “Demokrat, Cumhuriyetçi ne fark eder?” diyenlere cevap vermek adına hızlıca harekete geçti. Biden döneminin aksine; İsrail’in Gazze’ye insani yardımları sıfır noktasına indirmesine göz yumdu, Harvard Üniversitesi Filistin’e destek eylemlerini yasaklamadığı için milyonlarca dolarlık fonlarını kaybetti, Filistin eylemlerine katılan Müslüman yabancı öğrencilerin vizeleri iptal edildi, Rümeysa Öztürk gibi öğrenciler gözaltına alınıp sınırdışı edilmeye çalışıldı, İsrail’i destekleyen en ateşli isimler en kritik pozisyonlara getirildi, ABD’nin sıkı evanjelist Siyonistlerinden Mike Huckabee İsrail Büyükelçiliği’ne atandı. Trump kabinesi, İsrail konusunda Netanyahu’nun kabinesi kadar radikal ve siyonist kişilerden oluşuyor. Demokratların en azından söylem düzeyinde olsa dahi savunduğu iki devletli çözüm resmi olarak neredeyse askıya kaldırılma noktasında.

Trump’ın Amerikan bayrağı kadar İsrail bayrakları önünde yürüttüğü bir seçim kampanyasının ardından elbette Netanyahu’nun en büyük isteklerinden biri olan İran’a müdahaleyi reddedip Demokratların savunduğu gibi müzakereyi seçmesi pek beklenemezdi. 

Fakat yine de Trump’ın İsrail’in ABD’yi Irak’ta olduğu gibi sonu rejim değişikliğine giden bir savaşı sürüklemesine göz yumması makul bir plan mı? Bir ABD başkanı buna göz yumar mı?

Bu soruların yanıtı herhangi bir siyasetçi için “makul değil” olurdu; ne var ki bu yanıt Trump döneminde de değişmiyor. ABD böyle bir küresel müdahaleyi rahatlıkla, düşük maliyetli bir şekilde kaldırabilecek bir pozisyonda değil. Fakat, Trump’ın başkanlığında hiçbir şey makul ve rasyonel bir şekilde ilerlemiyor. Zira karşımızda bir makul ve rasyonel bir lider yok. Fakat liderden ziyade bu noktada Trump’ın tabanı devreye giriyor. 

İsrail, Trump’ı es mi geçti?

İsrail’in İran saldırısı ne tesadüf ki ABD’nin en gergin döneminde gerçekleşti. Bugün (14 Haziran 2025), Trump’ın doğumgünü. Trump başkent D.C.’de Orta Asya ülkelerini andıracak bir askeri geçit töreniyle tankları selamlayarak doğumgününü kutlamayı planlıyor. Tabii ki bu askeri geçidin resmi bağlamı ABD ordusunun 250. Kuruluş Yıl Dönümü. Fakat Trump göreve geldiği ilk günden itibaren bu askeri geçit töreninin kendi kişisel markası olduğuna dair mesajlar veriyor, bununla da yetinmiyor Amerikan askerlerini hiç olmadığı kadar iç meselelerde muhaliflerine karşı kullanacağını da vurguluyor, ve en önemlisi kullanıyor da. Trump yönetimi, kaçak göçmenleri sınırdışı etme vaadini yerine getirmek adına günlük 3,000 göçmen tutuklama kotası koyması üzerine göçmen polisi (ICE) Los Angeles gibi Hispaniklerin çoğunluk olduğu Demokrat Parti kalelerinde geniş çaplı “göçmen avı” başlattı. Bunun üzerine komşularını, iş arkadaşlarını desteklemek için sokağa çıkan Amerikalılar; ABD’de çalışan, vergilerini ödeyen, bazıları vatandaşlık için belge toplayan ve gün sayan kaçak göçmenlerin sınırdışı edilmesini protesto etti. Bazı gösterilerde şiddet kullanılması üzerine Trump olaylar henüz büyümemişken fırsattan istifade Title 10 adlı bir yasa maddesine dayanarak önce teamüllere ve yasalara aykırı şekilde California eyaletinin ordusuna el koydu ve 2,000 askeri protestoculara karşı binaları korumak için görevlendirdi, ardından California’da bulunan 700 federal deniz piyade askeri Los Angeles kentinin girişlerine konumlandırıldı.

Demokratlara göre Trump, ülkede çıkan herhangi bir olaydan istifade edip asker üzerindeki gücünü arttırmak ve bu askeri gücü muhalifler, eyaletler nezdinde genişleterek otoritesini pekiştirmek istiyor. Nitekim bu hafta Demokrat Partili California Senatörü Alex Padilla’nın İç Güvenlik Bakanı Noem’in basın toplantısında soru sormak istediği için darp edilerek sürüklenip odadan çıkarılıp yere yatırılarak gözaltına alınması (sonradan serbest bırakıldı) da bu endişeyi pekiştiren bir olaydı. Yine Trump’ın askeri bir üste miting yapıp Demokratları, medyayı ve muhalefeti yuhlatması da pek eşi benzeri görülmemiş bir andı. 

Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bu denli bir gerginlik içerisindeyken, Trump’ı iç cepheden vuran bir diğer olay da Elon Musk’ın isyan bayrağı açması oldu. Trump her ne kadar Musk sonrasında özür dilese de en büyük güç kaynaklarından birini, kasasını kaybetmiş oldu. 

Her ne kadar askeri geçit töreni yapacak kadar egosuna odaklanmış olsa da Trump ABD’nin iç sorunlarını çözme hususunda bu aralar yetersiz. Göç konusunda şimdiden geri adım attı bile. Bütün kaçak göçmenleri sınırdışı edeceğini açıklamışken iş insanlarından gelen itirazlar üzerine tarım, turizm ve hizmet sektöründe çalışan “iyi” kaçak göçmen işçilere dokunmayacağını, bu tarz sınırdışı işlemlerinin ekonomiye zarar vereceğini açıkladı bile. 

Tam da bu noktada, İsrail Trump’ın İran ile müzakerelerini bilinçli bir şekilde sabote etmiş ve Trump’ın İran’a yönelik müdahaleyi “benimsemek” zorunda bırakmış olabilir. Çünkü Trump 2026 ara seçimlerini kaybedebilecek, gümrük vergileri ve iç kaostan dolayı giderek kötüleşen ekonomi karşısında seçmen nezdinde desteği azabilecek bir konumda, oldukça kırılgan.

Bu nedenle Demokrat Partili üst düzey senatörler çok açık bir şekilde İsrail’in Trump’ın güçsüzlüğünden faydalanıp İran ile müzakereleri sona erdirmek için İran’a saldırdığını, Trump’ı sabote ettiğini ileri sürüyor. Bu argümanlarla İran’a yönelik askeri bir müdahaleye, ABD’nin İran’a yönelik saldırılara ortak olma fikrini sert bir şekilde karşı çıkıyor. 

İsrail’in ABD’yi oldu bittiye getirmesi için gerçekten de “mükemmel” bir zamanlama. Zira anketlere göre son iki senedir özellikle gençler arasında İsrail’e yönelik tepkiler artıyor. Demokratlar halihazırda seçmen olarak İsrail’e mesafeliyken, özellikle genç Cumhuriyetçi seçmenler arasında da İsrail karşıtlığı çok ciddi ölçüde arttı. Cumhuriyetçi Parti’nin genç nesilleri ve sosyal medyada etkin olan Tucker Carlson gibi kanaat önderleri hiç olmadığı kadar sert bir şekilde İsrail’i eleştiriyor, ABD’nin İsrail’in değil kendi çıkarlarını öncelemesi gerektiğini söylüyor. İsrail devleti, gelecekte ABD’yi İsrail uğruna bir savaşa sürüklemek için başka bir fırsat bulamayabilir, harcanan milyonlarca dolarının etkili olmadığı bir Amerikan siyaseti çok değil belki 5-10 sene sonra ortaya çıkabilir. 

18-49 yaş arasında İsrail’e karşı konumlanan Cumhuriyetçilerin oranı 2022’de %35’iken, şimdi %50. ABD geneli oran %53.

Netanyahu’nun halihazırda İsrail lobisinin yüklü bir seçim yatırımı yaptığı Trump’tan faydalanması, Trump’a rağmen bir şeyleri “oldu bittiye” getirmesi de bu yüzden azımsanmayacak bir olasılık. Trump’ın sonradan yürütülen operasyonu sahiplenmesi, “60 gün vermiştim, 61 oldu” demesi, ve İran’a “masaya dön, yoksa daha da beter olur” gibi açıklamalar yapması da bu olasılık dahilinde yine mümkün olan şeyler. Trump açıkça İsrail tarafından es geçildiğini, ABD hükümetinde ve Senatosu’nda etkin olan İsrail lobisinin kendi siyasi kararlarını çiğneyip geçtiğini kabullenecek biri değil. İsrail’in yaptığı saldırıyı üstlenerek en azından kendi “egosunu çizdirmemek” de yapabileceği bir hamle. 

Şimdi ne olacak?

Bundan sonra ne olacağı da Trump’ın İran konusunda blöf mü yaptığı yoksa es mi geçildiği kadar meçhul.

Fakat net olan bir şey var: Trump kritik bir yol ayrımında çok hatalı bir yola girdi.

Trump’ın önünde çok net bir seçenek vardı. Ukrayna-Rusya, Filistin-İsrail çatışmalarında taraflara ABD’nin caydırıcı gücünü kullanıp barışı dayatabilir, İran ile masaya oturup yeni bir savaşı engelleyebilir, Suriye’de yeni bir hükümeti destekleyerek bölgeden çekilebilir ve en başından istediği ve savunduğu gibi Çin’e odaklanabilirdi.

Trump kendi söylemlerine, Steve Witkoff, Tom Barrack başta olmak üzere yakın emlakçı dostları gibi müesses nizama alternatif pragmatik planlarla gündeme gelen veya İran müdahalesine karşı olan başkan yardımcısı JD Vance gibi sui generis ekibine, ve en önemlisi ABD’nin yeni bir savaşa sürüklenmesine karşı Trump’a “Başkentteki bu bataklığı kurut, müesses nizamı yık” vekaleti veren seçmenine rağmen; bunu yapmadı. George Bush gibi tipik bir neocon Cumhuriyetçi’nin yapacağı şeylerin kapısını bilerek veya bilmeyerek açtığı bir yola girdi. 

İsrail, İran’da bir rejim değişikliği istiyor, Lübnan ve Suriye’deki gibi bir dönüşümü İranlılara örnek gösteriyor, İsrail destekçisi troll hesaplar henüz kızını İsrailli bir iş insanıyla yeni evlendiren Rıza Pehlevi’yi önplana çıkarıyor; fakat kimse İran’ın askeri ve siyasi gücünün çökmesinin ardından İran’da neler olabileceğine, bölgeyi nasıl etkileyebileceğine, İran rejiminin ABD’den ne kopararak yıkılacağına dair ciddi bir şekilde düşünmüyor.

Devrik Şah’ın Pehlevi ailesi düğünde

İşte tam da bu noktada işin en kötüsü Trump’ın blöf yapıp yapmadığından çok ipiyle kuyuya inilmeyecek, sözüne güven olmayacak biri olması, tam olarak ne yaptığının veya önüne sunulan planların, önerilerinin sonuçlarının ne olacağının farkında olmaması çok daha iyi anlaşılıyor. 

Ne trajik ki dünya tam da Trump dümendeyken çok kritik bir eşik atlatıyor ve belki bir saatliğine çocuk bile emanet edilmeyecek kadar öngörülemez ve tekinsiz biriyle eski düzenin yıkıldığı, fakat yeni bir düzenin kurulamadığı bir kaosun içerisine girdi. Kartlar yeniden karılıyor, ama kartları karan eller hem hileli hem de ne oynandığına dair en ufak bir fikri yok. 

Bakalım Trump hakkımızda ne buyuracak? 

Bu noktadan sonra hayırlısı olmadığı kesin sanki.

En azından Trump’ın Kongre’yi kaybedip “topal ördek” olma ihtimalinin mevcut olduğu 2026 Kasım ara seçimlerine kadar kemerleri sıkıp hazırlığın elden bırakılmadığı karamsar bir tedirginliğe geçmekte fayda var. 

Zira Trump kendi çıkardığı veya kendisine rağmen çıkartılan bu yangını pek söndürebilecek gibi durumuyor. 

- Advertisment -