Türkiye’de muhaliflik, tek bir “kişilik testi”yle saptanamaz. Memlekette muhalif olmanın pek çok hali ve pek çok muhalif türü var. Aynı apartmanda yaşayan yedi farklı dairenin, hem birbirlerine hem apartman yöneticisine söylenmesini andıran bir ses karmaşasından ve bu bağlamda yedi muhalif türünden söz edebiliriz. Herkes aynı binada (Türkiye) yaşıyor ama herkesin şikâyet dili, umut haritası, takip ettiği “fenomen”, asla tahammül edemediği kelimeler, asla dönüşmek istemediği kişiler bambaşka. Tabii “Aidat yine mi arttı?” sorusu, güncelliğini hep koruyor.
Bu yazıdaki muhalif kategorizasyonunun, elbette bilimsel bir iddiası yok. Bu yazıyı, dalgacı ve dalgalı bir gözlem defteri olarak düşünün. Ki yedi muhalif türünden çok yedi muhaliflik modundan da söz edilebilir. Genelde tek kategoriye sığamıyoruz: Sabah boomer, öğlen ekonomist, akşam woke takılabiliyor; gece “sokak röportajı kafası”yla uykuya dalabiliyoruz. Yani farklı türleri karıştırarak “kokteyl muhalif” olabiliyoruz. Birbirinin antitezi olan “milliyetçi muhaliflik” ile “woke muhaliflik” bile bazen aynı kişide buluşabiliyor.
Yedi muhalif türü veya modu, aynı fotoğrafın farklı filtreleri gibi. Hepsi aynı yorgunluğu taşıyor. Boomer amca tansiyon ilacını içerken, Woke genç vegan ürün kovalarken, Sokak Röportajcısı alkış beklerken, tam olarak neyi istiyor? “Normalleşebilmeyi” mi? Yoksa “kapağı daha zengin bir ülkeye atabilmeyi” mi? Sonuç olarak aynı apartmanda yaşıyor, farklı dairelerden bağırıyorlar. Aidat yine artıyor, WhatsApp yine susmuyor…
İşte isimleri, cisimleri ve kutsal kelimeleriyle Türkiye’nin muhalif insan atlası.
1) Sokak Röportajı Kafasındaki Muhalif: “Mikrofonu Verin, Yargı Dağıtacağım”
Bu muhalifin evi YouTube’daki sokak röportajlarıdır. İlave TV Arif’in sabrına, Sade Vatandaş Mehmet’in siyasetçileri kovalayan temposuna ve Dilruba’nın “kimseden korkmayan” kaba-saba öfkesine ilgi duyabilir. Sokak köpeklerini çiğ etle besleyip sonra etlerin çürümesinden değil sosyal çürümeden yakınan Zeliha Bürtek’i de idol olarak görebilir.
Uzatılan sarı mikrofonu gördüğünde, rock star gibi heyecanlanıp kendini Kurtuluş Savaşı’ndaki isimsiz kahramanlardan biri gibi hissedebilir. Teori yerine hayatı okur, daha doğrusu okuduğuna inanır. Marketteki peynir fiyatı onun manifestosudur. Dünyanın her köşesindeki market fişlerinin ve fiyat karşılaştırmalarının tutkunudur. Gerekirse “manifesto”yu fişin arkasına bile yazabilir. “Telefonunu çıkar” diyen dayılarla girdiği polemiklerde, gladyatör gibi savaşır. Genelde şovmen gibi algılansalar da bazısı gerçekten cesurdur, hapse girmekten, yargılanmaktan korkmaz. Belki de “Zaten batmışız, neyden korkacağım?” noktasındadır.
Kutsal Kelimesi: Market Fişi, Sosyal Çürüme.
Zayıf Yanı: Öfkesi sahici olsa da, çözümü bazen çok basite indirger. “Hepsi hesap verecek” gibi radikal çıkışları, “bu ülke bize bir hayat borçlu” gibi ergenimsi sloganları sever.
Tipik Cümlesi: “Dilruba az bile söyledi, ben olsam neler derdim! “
2) Boomer Muhalif: “Laiklik elden gidiyor ama beyefendiliğimizi bozmayalım”
Bu grubun doğal yaşam alanı Halk TV ve Sözcü TV’dir. Eğer kumanda ellerinden alınır ve kanal değiştirilirse, ülke elden gitmiş gibi panik atak geçirebilirler. Gerginlikleri, Uğur Dündar’ın o meşhur “Lütfen kapıyı açar mısınız beyefendi!” diyen nazik ama patlamaya hazır gerginliğidir. Boomer muhaliflerin, Atatürkçü yönü ağır basanları da sol yönü ağır basanları da vardır. Atatürkçülüğe yatkın olanlar, Yılmaz Özdil’in her kelimesi ayrı satıra yazılmış şiirsel öfkesini okuyunca ferahlayabilir. Sola yatkın olanlarsa, genelde Zülfü Livaneli’yle ferahlar.
Boomer muhaliflerin bazıları garanticidir, sosyal medyaya bulaşmazlar. Bulaşanlar, sosyal medyada trollerin tuzağına düşebilir, fake hesabı gerçek sanıp “Yazıklar olsun sana evladım” diye uzun uzun nasihat yazabilir. Bazılarının teknolojiyle imtihanı, görüntülü aramada yanlışlıkla ön kamerayı açıp sadece tavanı çekmesiyle son bulur.
Teknolojiye daha adapte olabilmiş olanları, WhatsApp veya Facebook gruplarının adminliğine soyunabilir. “Bunu herkes okusun” başlıklı zincir mesajları yaymayı vatani görev sayabilir. Mesajın sonunda genelde şu vardır: “İnanmayan araştırsın.” (Araştıran olursa gruptan atılır.)
Kutsal Kelimesi: Cumhuriyet veya sosyalizm…
Zayıf Yanı: Değişen dünyayı 90’ların kodlarıyla okumaya çalışması. Z kuşağının mizahını bazen “ciddiyetsizlik” olarak görmesi.
Tipik Cümlesi: “Biz bunların ciğerini biliriz evladım.”
3) Woke Muhalif: “Diliniz eril, karbon ayak iziniz yüksek, farkında mısınız?”
Bu muhalif tipi, eskiden, Nevşin Mengü’nün yayınlarını kaçırmaz, oradaki “satır arası” okumaları severdi. Ama Nevşin Mengü muhalefetin dozunu düşürüp daha “ortadan” konuşur olunca, ağlamaklı oldu. Tabii isteyene “daha yüksek doz” her zaman vardır. Mesela eğer Nevşin Mengü yeterli gelmezse, Sera Kadıgil’den “daha yüksek doz” alınabilir.
Woke muhalifin gözyaşı da bilinçlidir: Bir yandan ağlar, bir yandan “duygusal emek” kavramını düşünür. Anadolu irfanından nefret eder ama organik köy tarhanasına hayır demez. Halk ekmek kuyruğundaki amcaya “türcülük yapma” diye çıkışabilecek potansiyele de sahiptir. Kırmızı çizgisi köpektir, köpek sevmeyen biriyle aynı havayı soluyamaz.
Sadece AKP’ye değil, muhalefete de kızgındır. Bir belediye başkanı “bayan” dediğinde, iktidarı unutup oraya odaklanabilir. Ekoloji, LGBTİ+ hakları, kesişimsel feminizm, mansplaining ve hayvan yasası onun için “tali mesele” değil, varoluş sebebidir. Woke muhalif için hedef sadece iktidar değişikliği değil, “zihin devrimi”dir.
Edebiyat dünyasındaki kendini muhalif olarak tanımlayan veya muhalif gibi görünenler de genelde bu gruba yakındır. Türkiye’nin sert, kaba ve zorlu gerçekliğiyle, Cihangir/Kadıköy hattının akademik dili arasında sıkışabilir. Eli hızla “engelle” düğmesine gidebilir.
Kutsal Kelimesi: Güç ilişkisi.
Zayıf Yanı: Bazen Twitter’da linç ederken o kadar sertleşir ki, eleştirdiği otoriter dile benzediğini fark etmez. Kendi yankı odasında o kadar çok bağırır ki, dışarıdaki sessizliği anlayamaz.
Tipik Cümlesi: “Bugün de Hakarete Doyduk Çok Şükür.”
4) Milliyetçi-Devletçi Muhalif: “Türkiyeli değil, TÜRK!”
Bir yukarıdaki muhalif türünün antitezi gibidir.
Eski sloganı “devlet ayrı, hükümet ayrı” şeklindeyken; yeni sloganı “Türkiyeli değil Türk” şeklindedir. Hassas noktası “Türkiyeli” kelimesidir. Biri ona “Türkiyeli” dediğinde, vampirin sarımsak görmesi gibi irkilir. Aslında kırmızı çizgileri o kadar çoktur ki, trafiğin yoğun olduğu bir Google Maps görselini andırır.
TÜİK rakamları üzerinden muhalefet yapmayı genelde öteki muhalif türleri kadar tercih etmez. Onun derdi ekonomiden önce vatan savunmasıdır, hatt-ı müdafaadır. “Bütün Türkler Birleşin” diyebilmektir.
Onun yanında “Anayasanın ilk 4 maddesi”ne dokunan yanar. Yanmak çözüm değil, bizi WhatsApp paklar. WhatsApp’ta hemen “acil toplantı” açılır. Muhalefet “demokrasi”den ziyade “devletin üniter yapısı ve sığınmacı sorunu” üzerinden kurulur. Bahadırhan Dinçaslan, bu kesimin teorisyenidir. Jahrein, eski idoldür ama muhalefetin dozunu düşürmüştür. Jahrein’in yerini belki Tolga Turan almıştır. “Hırt Sorunu”na dikkat çeken Tolga Turan’ın videoları son dönemde deşarj sağlamaktadır.
Bu muhalif tipi, devleti eleştirmeyi normalde sevmese de İmralı Süreci’ne öfkelenip “Terör bitmedi, arkasına devleti aldı” diyebilir.
Kutsal Kelimesi: Beka-Sınır-Namus
Zayıf Yanı: Güvenlik kaygısıyla özgürlük talepleri çakıştığında, tereddütsüz güvenliği seçer.
Tipik Cümlesi: “Hükümet gidici de, asıl mesele demografik işgal. Sessiz istilayı durduramazsak partiler teferruattır.”
5) Dindar (veya eski dindar) Muhalif: “Mahallenin Yalnız Çocuğu”
İktidarı “dışarıdan” değil, “içeriden” vurur. Karar Gazetesi yazarlarını, Levent Gültekin gibi “eski mahallesine isyan eden”leri takip eder. Referansı Marx değil, “Kul Hakkı”dır. Bazılarının profil fotoğraflarında ince belli bardakta çay içerken uzaklara baktıkları, hüzünlü bir kare vardır. “Ben parti tutmuyorum; ben israf haramdır diyorum, Kuran ne diyorsa onu diyorum.Dinden değil, vicdandan konuşuyorum.” der gibidir bakışlarıyla.
Onun dramı bazen şudur: AKP’liler ona “hain/dönme” der, seküler muhalifler ise “yetmez ama evetçi / siyasal İslamcı kalıntısı” muamelesi yapabilir. Yani genelde kimseye yaranamadığını düşünür. İbrahim Kahveci gibi net muhalif üslup kullananları vardır: “Ülkenin yönetim gücü 1 elde toplandıkça ülkenin yapısal yıkımı başlıyor. (…) 9 doğuran ama 1 çocuk doğuramayan ülke oluyoruz.”
Ama “Kutuplaşma artmasın” diye diye bazen gerçek eleştiriyi törpülemeye eğilim gösterebilirler. Belki de makul konuşurlarsa iktidarın onları dinleyeceğine inanmaktadırlar. Full-time muhalif sayılmayabilirler. Bazen muhaliften ziyade “vicdan nöbetçisi” gibi davranabilirler. Bu muhalif türünün etkili tarafı, toplumun geniş bir kesimine tercüman olabilmesidir. Seküler muhalifin dilinin ulaşamadığı yerlere ulaşır.
Kutsal Kelimesi: Adalet / Liyakat.
Zayıf Yanı: Sürekli bir “helalleşme” ve “orta yol” arayışındadır. Kutuplaşmadan korkar ve genelde masaya yumruğunu vurmak yerine “teessüf” eder. Kendini vicdan terazisi olarak gören bir kibre kapılanları da vardır.
Tipik Cümlesi: “Türkiye’de çok gergin bir ortam var. Siyasetin yarattığı bir kutuplaşma var.”
6) Skor Odaklı Muhalif: “Kazanacak Formül Belli, Sandığı Önümde İstiyorum”
Bu muhalif tipinin motivasyonu ideolojik değil, “sportif”tir: Kazanmak ister. En önemli meseleler “adaylık”, “kampanya dili”, “karizma”, “saha performansı”dır. Onlar için siyaset tam olarak futbol gibidir: Form, moral, transfer, anket… Tartışmalar, “seçimi kim alır” sorusuna çıkar.
Onlara göre takımın tartışmasız golcüsü Ekrem İmamoğlu’dur. Onun “skor yapabilmesi” uğruna solcu da sağcı da Türk milliyetçisi de Kürt milliyetçisi de olunabilir. Ekrem İmamoğlu’nun, hapisten çıktığı saniyeden itibaren, Ortadoğu ve Balkanlar’ın tek lideri olacağı kesindir. Eğer Ekrem ceketini çıkartıp kollarını sıvarsa, Trump ve Putin bile kaçacak delik arayacaktır. Bu kesimdeki inanmışlık, yer yer “maç daha başlamadan şampiyonluk turu” enerjisine yaklaşır. Avukat Ali Gül gibi “sert muhalefet, zeki strateji, hukuki aktivizm” kovalayanları vardır. Sürekli “son dakika, kulis, anket” pompalayan hesaplardan hoşlanırlar. Siyaset bir “algı yönetimi” ve “saha çalışması”dır. Daha “okumuş” olanlarıysa, İlkan Dalkuç’un ve çevresinin uzun cümleli, dolambaçlı, karışık analizlerinden zevk alabilir.
Kutsal Kelimesi: Aday / Strateji / Kulis
Zayıf yanı: Siyaseti “tek kişilik çözüm paketi”ne indirgemesi. Bir nevi “tek tuşla demokrasi”, ama kumanda bazen çekmiyor. Zaten VAR monitöründe görünen “son durum“ da genelde hayal kırıklığı yaratıyor.
Tipik Cümlesi: “Duygusallığı bırakın, matematiğe bakın.”
7) Ekonomist veya Stop-Loss Muhalif: “Dolar Patlayacak! (Patlamazsa da Baskılanıyordur)”
Bu muhalif tipi için ülke kocaman bir Excel tablosu veya dolar/tl grafiğidir. Selçuk Geçer’in “Dolar 60 olacak, 100 olacak” şeklindeki adrenalin yüklü kehanetleri, diğer sesleri bastırabilir. En büyük dram, “beklenen kıyametin bir türlü kopmaması”dır: Her sabah dolar kurunun fırlamasını bekleyenler, dolara yol verme zamanının geldiğinden emin olanlar; dolar sabit kaldıkça veya gıdım gıdım arttıkça sinir krizi geçirir. “Aslında doların gerçek yeri bu değil, yay geriliyor, baskılıyorlar, arka kapıdan satıyorlar! Tekstil Mısır’a kaçıyor! Doların gerçek değeri en az 60 TL.” diyerek kendini teselli edenleri çoktur. “Dolar rezerv para olmaktan çıkacak, dünya bunun sancılarını çekiyor” diyen Zanka TV ise dolar överek değil dolar yererek kıyamet anonsu yapar ama aynı panik dansının müziğini çalar.
Gerçi ekonomi analizi yapan muhalifler içinde Artunç Kocabalkan gibi dolar kavramına daha makul yaklaşabilen isimler de vardır. Ki mesela Selçuk Geçer’in eski yayın ortağı Gökalp İçer’i de Artunç Kocabalkan’a benzetebiliriz.
Bu grubun son evresi “Tunç Şatıroğlu Sendromu”dur. Yıllarca uyarır, “bakın teknik analiz bunu diyor” diye çırpınır. Baktı grafik işlemiyor, baktı dolar patlamıyor ama hayat pahalılığı yüksek; hayatına “Stop-Loss” (Zarar Kes) emri verir. Bavulu toplar, Dubai’ye yerleşir. Artık muhalefetini veya yorumlarını “yurt dışından bildiren analist” olarak yapacaktır. “Neyse ben Dubai’ye yerleşiyorum, siz TL’de kalanlara sabır dilerim.” edasıyla, yoluna bakacaktır.
Kutsal Kelimesi: Kur Şoku / Finansal okuryazarlık
Zayıf Yanı: Yanılmayı asla kabul etmemesi. Tahmini 2 yıl gecikse bile “Ben demiştim ama zamanlama farklı oldu.” diyebilir.
Tipik Cümlesi: “Arkadaşlar bu sürdürülebilir değil, o yay kopacak. ”













