Ana SayfaYazarlarTürklerin ve Kürtlerin zor sınavı

Türklerin ve Kürtlerin zor sınavı

 

Bu bölgede siyasetin hızına akıl erdirmek gerçekten zor. Düne kadar, “spekülasyon” olarak görülebilen düşüncelerin elle tutulur olgulara dönüşmesi, manşetlere taşınması, aylara haftalara değil günlere sığabiliyor.

 

ABD merkezli koalisyon desteğinde Suriye’nin kuzeyinde “Kürt Koridoru” oluşturmaya yönelik gelişmeler, hepimizin hayatı üstünde herhalde en az seçimler kadar etkili olacaktır.

 

Türkiye’nin bu sürece vereceği tepkiler tarihin nereye doğru akacağını belirleyecektir.

 

AKP iktidarının başlattığı Çözüm Süreci, devletin geleneksel Kürt politikasından radikal bir kopuşu ifade ediyordu. Kürt hareketinin otoritesi tartışılmaz lideri Öcalan’ın ortağı olduğu bu süreç, inkâr ve asimilasyon tarihinin kapatılması ve çatışmanın sona erdirilmesini vaat ediyordu. Koşullar, sorunun bir “iç mesele” olarak ele alınmasına; Türkiye’deki dengeler üzerinden tanımlanmasına elverişli gözüküyordu. Dolayısıyla, iktidar tarafından izlenen politikada, Ortadoğu’nun bu iki önemli toplumunun bölgeye yönelik ittifakından çok, iç barışı ve istikrarı sağlama ölçeğine odaklanılmıştı.

 

Bu ölçeğin mottosu “eşit vatandaşlık”tı… Bireysel haklar düzeyinde iyileştirmeler öngörülürken, Kürt toplumunun kolektif haklar öznesi olarak kabul edilmesine karşı direnç vardı. Barzani ile iyi ilişkiler geliştirilmesine karşın, Türkiye merkezli Kürt siyasi hareketinin bölgesel bir aktör olarak muhatap alınması söz konusu değildi. Dahası bu, tehdit olarak değerlendiriliyordu. Esasen çözüm sürecindeki gerilimin de bu noktadan kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.

 

Şimdi artık Türkiye’nin Kürt politikasının bu ölçeğe sığdırılıp sığdırılamayacağı gibi paradigmatik bir soruyla karşı karşıyayız. Bu model, Kürt sorununu kazasız belasız taşıyabilir mi? Yoksa farklı bir vizyona mı yönelmek gerekir?

 

Bu sorunun cevabını, Türkiye’de iktidar kullanacak güçlerin tek yanlı verebilmesi pek mümkün gözükmüyor. Ortada çok aktörlü bir süreç olduğu açık.

 

Şöyle sadeleştirebiliriz: Türkiye’yi yöneten herhangi bir iktidarın “toprak kaybı” tehdidini okuduğu hiçbir gelişmeyi göze alamayacağını kabul etmek gerekir. Kürt tarafı ise, Batı desteğini aldığı ve Türkiye’de gücünü koruduğu sürece meselenin “içeride istikrar ve eşit vatandaşlık” sınırlarında tutulmasına rıza göstermeyecektir. Bölgesel özerk bir siyasi güç olarak kabul görmeyi talep edecektir.

 

Bütün mesele, bu iki ayrı duyarlılığı bağdaştırabilecek siyasetlerin üretilip üretilemeyeceğidir.

 

Kanımca, Türkiye siyasetinde söz sahibi olanlar, Kürtleri “bölgesel bir ortak” olarak tanımlamaya hazır olmak durumundalar. Yıldıray Oğur’un çok yerinde olan hatırlatmasıyla, Barzani’yi aşiret lideri küçümsemesiyle tehdit olarak gören müflis devlet tutumunun, bugün Suriye Kürtleri üzerinden yeniden sahneye sürülmesi, çok dar, çok kötü bir kısa vade politikası olur.

 

Çatışan tarafların, bu tür yeni konjonktürlerde birbirleriyle yakınlaşma politikalarına zorlanırken, kendilerini aşırı sonuçlardan korumak; karşısındakini makul bir çizgiye çekmek için “güç hatırlatmasında” bulunması, “reel politika içinde” bir yere kadar anlaşılabilir bir tavırdır. “Ben sana şu çizgiye kadar katlanabilirim; orada durursan dostuz, aşarsan düşmanız” mesajı önemli olabilir. Eğer, “PYD IŞİD’den daha tehlikeli”, “Kürt Koridoruna izin vermeyiz” mesajları böyle bir “tedbir”in ifadesiyse  –kullanılan dile itiraz şerhiyle birlikte-  çok sorun yok. Fakat eski politikanın sürdürülmesi kararlılığına işaret ediyorsa- ki kuvvetle bu ihtimali düşündürtüyor- hiç de hayra alamet değil kanısındayım.

 

Kürt tarafında ise Karayılan’ın yaptığı çıkış önemli. Karayılan, herkesin anlayabileceği açıklıkta, Demirtaş’ın AKP ile koalisyonu reddeden sözlerini yanlış bulduğunu belirtti. Onunla da yetinmedi, bu yanlış politikanın hızlı ve çarpıcı biçimde aşılmasını önerdi. Bu sözler, bölgede yeni güç dengeleri oluşurken, Türkiye’de muhafazakâr iktidarı karşısına almak, çatışma ihtimalini arttırmak yerine müzakereci bir yol izlemek isteğinin ifadesi olarak anlaşılmalı. Öte yandan aynı açıklamada AKP-MHP koalisyonunu “savaş hükümeti” olarak nitelemesinin ise karşı bir güç tehdidi mi yoksa tespit mi olduğunun da gölgeli kaldığını not düşmek gerekir.

 

Karayılan’ın açılımının karşılık bulabilmesinin temel koşulu “silah bırakma” kararının verilmesi ve uygulanması olacaktır. PKK’nın Türkiye içinde silahlı güç bulundurmakta ısrar etmesi “müzakereci siyasetle” bağdaştırılması imkânsız bir tutumdur. Herhangi bir iktidardan, Türkiye’de silahlı varlığını sürdüren bir PKK’nın uzun güney sınırında otonomi oluşturmasını tehdit olarak algılamaması beklenemez.

 

İktidar güçleri açısından ise Karayılan’ın mesajından sonra tutturulacak yön çok önemli. Bu, Kürt tarafının zayıflığı olarak yorumlanıp güç politikalarına mı abanılacak, yoksa toprak bütünlüğünü güvenceye alma hassasiyetine saygı ve silah bırakma talebiyle birlikte dostluk ilişkilerine mi yönelinecek?

 

Üstelik Türkiye, bu sorunun cevabını bir koalisyon eliyle aramak gibi de zor bir durumla karşı karşıya.

 

En yakın ihtimal olarak değerlendirilen AKP-MHP koalisyonunun, bu konjonktürde bölgesel bir Türk-Kürt ittifakının adımlarına açık olabileceği, müzakereci politikalar sürdürebileceği ne kadar gerçekçi bir beklentidir, bilmiyoruz.

 

Fakat, “PYD’yi ne pahasına olursa olsun ezeriz” tutumunun sadece sınır dışını değil, içeriyi de yangın yerine çevirebileceğini görebiliyoruz.

 

Tarih çoğu zaman sizin tek taraflı isteklerinize, hesaplarınıza uygun akmaz. Yüksek siyasi zekâ ve irade koyma cesaretine duyulan ihtiyaç, tarihi eşiklerde kendini gösterir.

 

Kurtuluş Savaşı, bir Türk Yunan savaşıydı ve bu iki toplum arasında 70 yıl sürecek olan derin bir düşmanlık yarattı. Göçlere, insanlık dışı mübadelelere, pogromlara yol açtı. Bir Türk-Kürt savaşını göze alan sözleri yüksek perdeden savuran herkese bu acıları hatırlatmak gerekir. Gerek Türkler gerekse Kürtler içinde milliyetçi hamasetin müşteri bulacağı zor günlere giriyoruz. 

 

Sakin bir akla ve yüksek vicdana her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

 

En çok da birbirimizi dinlemeye…

- Advertisment -