Gezi davasının mahkumiyetle sonuçlanmasına sert tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener konuşmasını “Kahrolsun İstibdat, yaşasın hürriyet!” diye noktaladı. Türk sağı, Padişah II. Abdülhamit’i, “Ulu Hakan” olarak tanımlar. 33 yıl ülkeyi emperyalist yağmacılardan koruyan bir İslam büyüğü olarak sahiplenir.
Ulusalcı-modernist seküler gelenek ise II. Abdülhamit’i bir “müstebit” olarak görür. İmparatorluğun çöküşünü, onun “istibdat” rejiminin yarattığı çürümeye bağlar. Bu bakış farkı, Osmanlı’yı değerlendirirken de kendini gösterir: Bir kesime göre, Osmanlı şeriatçı ve gerici bir devlettir. Bunun karşısındaki görüş ise Osmanlı’yı uygar ve toplumsal farklılıklara saygılı bir imparatorluk olarak kabul etmiştir.
Elbette bu konudaki yaklaşımlar sadece bu iki kutuptan ibaret değildir ve her zaman gri bölgeler olmuştur. Ama siyah veya beyaz yaklaşanların sesi genelde daha çok çıkmıştır. Gezi davası kararlarının ardından bu polemik yeniden canlandı.
AK Parti yöneticileri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akşener’i Abdülhamit’e dil uzatmakla suçladı: “Meral Hanım, sen kim Abdülhamit’e dil uzatmak kim? Bu millet ecdadına hakaret edenlere haddini bildirecektir” denildi. Meral Akşener, cevaben, II. Meşrutiyet’i şöyle değerlendirdi: “Meşrutiyet, istibdat sistemine karşı, istibdat rejimine karşı, tekleşmeye, tek adamlığa doğru giden bir sisteme başkaldırıdır.”
Akşener’in Abdülhamit tavrı, Sağda yeni bir yol mu?
Erdoğan’ın cevabı: “Abdülhamid Han, hayatı boyunca devrinin emperyalistleriyle mücadele etmiş bir millet sevdalısıdır. Varsın birileri Gezi olaylarını onun devrilişine benzete dursun, biz ecdadın izinden yürüyeceğiz.”
Akşener’in Jön Türk hareketini destekleyen, onları hürriyet kahramanı olarak gören, Abdülhamit’i ise müstebit sayan yaklaşımını, sağ kesimde bir farklılaşma şeklinde okumak mümkün. Belli ki İYİ Parti’nin seçmen tabanı, MHP’den farklı bir alana yöneliyor, daha özgürlükçü daha seküler bir yaklaşımı tercih ediyor.
Bu geçici bir durum mu yoksa toplumsal zihniyet alanında yeni bir duruştan söz edebilir miyiz? Bu soruyu yalnızca bu tartışmaya bakarak değerlendirmek zor. Başka olgu ve bulgulara da bakmak, son 20 yılda Anadolu’da gelişen sınıfsal şekillenmeyi iyi incelemek gerek. İYİ Parti’nin eski ülkücü seçmen tabanının güçlü olduğu Orta Anadolu yerine Akdeniz ve Ege kıyılarına yönelmesini bu bağlamda yorumlamak gerek.