Ana SayfaYazarlarVicdanlı olmak kolay, peki ya adaletli olmak?

Vicdanlı olmak kolay, peki ya adaletli olmak?

Sahra, Fransa’da küçük bir kasabada yaşayan 17 yaşındaki genç bir kızdır. Ateist bir anne, Müslüman ama radikal görüşlere uzak bir babanın kızı olarak doğmuştur. Orta sınıf bir Fransız ailenin bireyidir. 2014 Mart ayında sıradan bir günde babasıyla birlikte evden ayrılan Sahra, okuluna gitmek için trene biner. Akşam eve dönmeyince kızın ailesi polise başvurur. Fransız polisi kayıp kızı aramaya koyulurken Sahra, Marseille Havalimanı’nda uçağa binerek Türkiye’ye gelir. Hatay üzerinden Suriye’ye geçen genç kız kayboluşundan üç gün sonra annesini arayarak “Suriye’de Tunuslu bir cihatçı ile evlendim. Beni merak etmeyin. Senin de günahlarından arınman için çalışacağım anne” diyerek telefonu kapatır.Kaybolan kızının üç gün sonra telefonda söyledikleriyle şoka giren anne Séverine Mehault, Fransız yetkilerle temasa geçer. Aklının almadığı konulardan biri ise 17 yaşındaki bir çocuğun uçağa binmesine nasıl izin verildiği olur. Ailesinin düşüncesine göre uzun zamandır bu kaçış planını hazırlamaktadır Sahra. Ailesi Fransa hükümetine, cumhurbaşkanına sayısız mektuplar yazarak 17 yaşındaki bir kızın ülkeyi terk etmesine nasıl göz yumduklarını sorgular. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’dan aileye tek bir mektup gelir: “Yaşadığınız üzüntüyü anlıyor; sizinle empati kuruyoruz.”2014 Haziran’ında Der Spiegel dergisinde, Fransız gençlerin, bir çeşit “kafa avcısı” (Headhunters) kişiler tarafından internet ortamında eğitilerek cihatçı olarak yetiştirildiğini anlatan haber analizin ikinci hikâyesinde ise 30 yaşında Irak’ta ölen Nicholas var. Fransız bir ailenin 30 yaşındaki oğlu Nicolas’ın anne ve babası Fransız. Nicolas, annesine (ki o da bir ateisttir), arkadaşlarıyla Tayland’a tatile gideceğini söyler. Ancak birkaç gün sonra Nicolas’ın annesine bilinmeyen bir numaradan “Oğlunuz bir intihar eylemi gerçekleştirerek öldü” mesajı gelir. Telefon mesajında yazanlar şöyledir: “Oğlunuz düşmanlarımız tarafından işgal edilen Homs köyü yakınlarında intihar saldırısı yaptı. Allah onu şehit olarak kabul etsin.”Anne ve babası, o üç yaşındayken boşanan Nicolas, 27 yaşında İslam’la tanışır. Eskiden esrar içen, alkol tüketen Nicolas, Müslüman olunca bu alışkanlıklarını terk eder. Annesi başlarda bu durumdan memnun olsa da, zaman içinde oğlu kısa kollu bluz giymesine bile karışır hale gelir. Nicolas’ın radikalleşmesi anne ile oğulun sert kavgalar yapmasına neden olur. Uzun zamandır işsiz olan Nicolas, Fransa’daki hayatından şikâyetçi olduğundan, çünkü orada gerçek Müslümanların olmadığından yakınır sık sık.Nicolas’ın annesi, uzak bir ülkede 10 ay önce ölen oğlunun ardından yas bile tutamadığını, çünkü oğlunun tamamen bambaşka bir insan haline geldiğini söylüyor. Dergiye göre Fransa’dan radikal İslami harekete binin üzerinde genç katılmış. Başka bir deyişle Avrupa’da cihadist harekete katılan en büyük grup Fransa’da bulunuyor.Dün sosyalistler ve devrimcilerdi bugün cihadistler…Bu iki “kaybolan gencin” hikâyesi Charlie Hebdo saldırısını gerçekleştirip 12 kişiyi katleden Kouachi kardeşlerin hikâyesine benzemiyor, bire bir aynı. Bundan böyle bu tür hikâyeleri çok duyacak, çok okuyacağız…Aslında biz bu hikâyeleri çok okuduk, çok duyduk. İlk gençlik kahramanlarımız aynı zamanda bu hikâyelerin kahramanlarıydı. Hiçbir zaman adaletli olmayan bu dünyada, kendilerini adaletin yerine koyan gençlerin “dünyayı değiştirme” adına memleketlerinden çok uzak yerlerde savaşmaya gittikleri gerçeğini bilmeden “kaybolan gençleri” anlamamız mümkün değil. 60’lı yıllarda sosyalist hareket adına dünyanın değişik ülkelerine savaşmaya giden gençlerin yerini günümüzde cihada katılan gençler aldı. Çünkü; dünya aynı dünya ve adaletsizlikler olduğu sürece bu isyan dalgası devam edecek. Dün soyalistler, devrimcilerdi bugünse cihadistler… Yarın ise başka bir şekilde başka bir isimle karşımıza çıkacak.Charlie Hebdo olmaya gerek yok; insan olmak yeterBöyle yazdığım için teröre destek vermiyorum. Hele hele Charlie Hebdo katliamına hiç destek vermiyorum. Derginin kötücüllüğü, “tabuları yıkacağım’’ diyerek üst kibirle kendi değerlerinin dışında her şeyi değersiz kılması bu katliamı hiçbir şekilde haklı çıkarmaz. Bunun için Charlie Hebdo olmaya gerek yok, insan olmak yeterli. Bunun için kimsenin bana vicdan komiserliği yapmasına gerek yok. Hele siyasi sosa bulanmış duruma göre vicdan diye ortaya çıkan anlayışla hiç işim olmaz. Şöyle ki Paris katliamını protesto yürüyüşünde ön saflarda yer alan, birçok çocuğun katliamına neden olan Netenyahu ile aynı vicdanı taşıdığıma inansam o vicdanı söker, ciğerimden atarım…Türkiye’deki vicdan ticaretiSon tahlilde Charlie Hebdo saldırısını Fransız vatandaşı ve Fransız kültürüyle yetişen saldırganlar yaptı. Dünyanın küçük, hele egemen Avrupa’nın ondan daha küçük olduğunu düşünürsek saldırının şok etkisi yaratmasını anlarım. Anlarım anlamasına da Fransız’dan daha Fransız olmasını becerebilen engin tecrübeli “bağzı” aydınlarımızın ülkemiz insanlarını saldırı nedeniyle suçlu hissettirecek konuma sokmak istemesini anlamam. Fransızlar bile katliamı yapan kişiler üzerinden giderek nedenleri sorgularken, siyasi hesaplar uğruna Türkiye’nin bu kaosun içine çekilmesini ve dini değerlerin bu vesileyle hoyratça sorgulanmasını anlayamam.Şu anda ülkemizde yaşanan, Paris katliamının vicdan ticareti yapılarak, siyasi kavganın önemli bir kalkanı haline getirmekten başka bir şey değil. Eğer öyle olmasaydı 12 insanını kaybeden Charlie Hebdo editörü üç milyon adet basılan dergisi için “Türkçe baskı çok önemli çünkü Türkiye’de laiklik tehlike altında” gibi önyargılarla dolu bir açıklama yapmazdı. Bu söylemdeki kibir ne kadar tanıdık değil mi? Bize nasıl yaşayacağımızı öğreten bu kibirle büyüdük. Ya da “nasıl vicdan sahibi oluruz”la…Aslına bakarsanız vicdanlı olmak, hatta vicdan sahibi bir kişi mertebesine erişmek çok kolay. Siyasi pozisyonunuza göre sosunuzu yapar dolaşıma sokarsınız.Karşındakinin görmediğini sen görür, senin sırtını döndüğünü ise o görerek bir vicdan eşitlenmesi bile sağlanır. Vicdanlı olmak kolay olduğu kadar konforlu da. Vicdan tamam, peki adaletli olabiliyor musun? İnsanın kendisine sorması gereken soru bu olmalı bence. Dünya hâlâ çok adaletsiz bir dünya olduğuna göre…

- Advertisment -