Yeni koronavirüs varyantının adı omikron değil, nyu olmalıydı. Daha doğrusu, adı değil de lakabı. Gerçek (bilimsel) adı B.1.1.529, ama Dünya Sağlık Örgütü bu virüsün varyantlarına lakap veya mahlas olarak Yunan alfabesinin harflerini takıyor. Şu anda dünyada en yaygın varyant delta. Onun arkasından sekiz varyant daha geldi ve bunlara alfabetik sırayla epsilon (E, ε), zeta (Z, ζ), eta (H, η), theta (Θ, θ), yota (I, ı), kappa (K, κ), lambda (Λ, λ) ve myu (Μ, μ) lakabı takıldı. Yaygınlaşmadıkları için çoğumuzun bunlardan haberi bile olmadı.
Myu’dan sonra gelen harf nyu (Ν, ν). Ne var ki, ilk olarak Güney Afrika’da saptanan ve iki üç haftadır tüm dünyaya yayılmakta olan yeni varyanta ‘nyu’ deseydik Amerikalılarla İngilizler (ve İngilizce bilen herkes) ‘new’ diyoruz zannedecek, kafalar karışacaktı.
Karışmasın diye N harfi atlandı ve varyantın adı omikron oldu. Yani ‘küçük o’. Küçük, çünkü Yunan alfabesinde iki tane O harfi var, biri küçük (mikro), öbürü büyük (mega). Omikron bizim bildiğimiz O, omega ise şöyle: Ω, ω.
Dünya Sağlık Örgütü gibi ağırbaşlı bir kurumun aklına bu eğlenceli alfabeyi kullanmak nereden geldi?
Irkçılıktan kurtulmanın yolunu ararken geldi.
Millî grip
Hatırlarsınız, başlangıçta virüs ve varyantlar ülke isimleriyle anılıyordu.
Donald Trump tüm başkanlığı süresince virüsten hep “Çin virüsü” diye söz etti. Üstelik bu ifadeyi basitçe coğrafi bir anlamda kullanmadığı, ırkçılık yaptığı, Çin’i ve Çinlileri hedef gösterdiği, “Başımıza bela sardılar, pis herifler” dediği her hâlinden belliydi.
İlk varyant, yine hatırlayacaksınız, “Hint varyantı” idi. Hintli bilim insanlarının yeni bir mutasyonu saptaması olsa olsa dünyanın geri kalanının teşekkür etmesini gerektirir. Oysa ırkçılık öyle garip bir salaklık ki, Hint varyantı Hintlilerin suçuymuş gibi, sanki Hintliler virüsü yakalayıp uzun tartışmalar sonucunda mutasyon geçirmeye ikna etmiş gibi davranıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru dünyada belki 50, belki 100 milyon kişiyi öldüren “İspanyol” gribinin de benzer bir millî hikâyesi var.
Virüsün nerede ortaya çıktığı hâlâ bilinmiyor, çeşitli teoriler var, ama İspanya olmadığı çok açık.
İspanya savaşta tarafsız kaldığı için, savaşan ülkelerdeki boğucu sansür orada yok. Bu nedenle, İspanyol basını hastalık ve ölüm haberleriyle dolu, diğer ülkelerdeyse bunlardan söz etmek yasak. O kadar ki, İspanyol hükümeti bile hastalığın sadece İspanya’yı etkilediğini sanıyor! Ve biz yüz yıl sonra hâlâ “İspanyol” gribi diyoruz.
Aşı mı, ölüm mü?
Geçtiğimiz mart ayında American Journal of Public Health (Amerikan Kamu Sağlığı Dergisi) Trump’ın #çinvirüsü ifadesini kullanmasının etkilerini inceleyen bir araştırma yayınladı. Trump bu ifadeyi ilk olarak 16 Mart 2020 tarihinde attığı bir tweet’te kullanmıştı. Dünya Sağlık Örgütü ise bu ifadenin kullanılmamasını, #covid19 denilmesini öneriyordu. Araştırmacılar toplam 700.000 tweet inceleyerek, #çinvirüsü diyenlerin arasında Asyalı düşmanlığının, Asyalılara karşı ırkçı ifade kullanımının çok yaygın olduğunu saptadı.
“Çin virüsü” diyenlerin ve bunu bilinçli bir ırkçılık temelinde diyenlerin Trump seçmeni oldukları kuşkusuz.
Bu hafta Trump seçmenleri hakkında sevindirici bir haber okudum.
NPR radyosunun yaptırdığı bir araştırmaya göre, Kasım 2020 seçimlerinde Trump’ın yüzde 60 ve daha fazla oy aldığı bölgelerde Covid 19’dan ölüm oranları Biden’ın yüksek oy aldığı bölgelere kıyasla 2,7 kat daha yüksekmiş.
Keza, Trump’ın en yüksek oylarını aldığı 10 bölgede ölüm oranı Biden’ın en yüksek 10 bölgesinden altı kat fazlaymış.
Söylememe gerek yok herhalde, bunun nedeni Trump seçmenlerinin yoksul ve/veya siyah olması, sağlık hizmetlerine ulaşamamaları filan değil. Aşı olmayı reddetmeleri.
Bile bile gidiyorlar yani ölüme.
Benim de itirazım yok doğrusu.