Gürsel Tekin'in “iki gün içinde Türkiye Suriye'ye girecek" sözünü, Amerikalı bir gazeteci arkadaşımdan duydum. Suriye meselesinde yaptığı haberler ile haklı bir ün sahibi, saha dinamiklerini en başından beri çoğu zaman yerinden takip eden meslektaşım, Tekin'in sözlerini duyar duymaz bana bir mesaj atıp “nasıl böyle bir şey söyleyebilir” diye soruyordu. Türkiye'nin Suriye'ye müdahale etme ihtimalinin olmadığını bilmek için üst düzey bir yetkili veya kahin olmaya gerek yoktu zira!..
Çünkü söyleyebiliyor diye cevap verdim. Suriye meselesi başladığından beri, her seçim öncesi CHP benzer iddialar ile geliyor…
Tamam CHP'nin başarısız olduğunu biliyorum, ama bu delilik diye cevap attı: “Bunları söyleyerek tüm inandırıcılıklarını kaybetmiş olmuyorlar mı?”
“HDP genel başkanı, Türkiye IŞİD'e 2000'den fazla tırla silah gönderdi dedi. Kimse onun inandırıcılığını sorguladı mı?”
Hayır sorgulamadı.
Bir önceki yerel seçimlerden önce, Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan seçimlerden önce orduyu Suriye’ye sokmak isteyebilir. Buradan Genelkurmay Başkanı’na seslenmek isterim. Türkiye’yi maceraya sokmayın” ifadelerini kullanmıştı. 2014 yılının Mart ayında, Türkiye sınır ihlali gerekçesiyle Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait bir MIG-23 savaş uçağını düşürdüğünde ise, CHP Sözcüsü Haluk Koç, bu durumu “vahim” olarak nitelendirmiş, hükümeti ise “savaş çığırtkanlığı” ile suçlamıştı. Dönemin CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan Suriye ile ilgili yasa dışı ses kaydı servis edildiğinde, “seçim öncesi savaş çıkarmak, oy toplamak için neleri göze aldıklarını gösteren şifreli bir ifadedir” demişti.
Kimse seçimden sonra, hani savaşa girecektik, neden yalan söylediniz diye sordu mu? Hayır, sormadı.
CHP'li yetkililer, kusura bakmayın yanlış alarmmış diye özür diledi mi? Hayır, dilemedi.
Sonucunda 50 kişinin öldürüldüğü 6-7 Ekim olaylarını hazırlayan beyanları için HDP'li siyasetçiler özür diledi mi? Türkiye IŞİD'e tırlarla silah gönderdi diyen Demirtaş bu yalanı hâlâ söylemeye devam ederken, kamuoyu bunun hesabını sordu mu? “IŞİD, Erdoğan’ın imalatıdır” diyen Ertuğrul Kürkçü'ye tepki geldi mi? Hayır, gelmedi.
Mesud Barzani'nin “Türkiye'nin yardımı olmasaydı Kobani'nin geri alınması mümkün olmazdı” sözleri üzerine, "Türkiye Kobani'de IŞİD'i destekliyor" diyenler acaba dedi mi? Bir peşmerge komutanının, Türkiye'nin Kobani'de IŞİD'e karşı savaşan güçlere gıda, mühimmat ve tıbbi yardım yaptığını açıklaması üzerine, pardon yanılmışız diyen oldu mu? Hayır, olmadı.
Soru: Manzara buyken, Türkiye'de herhangi bir siyasetçi neden Suriye konusunda yalan söylemesin ki? Maliyeti, bedeli nedir yalan söylemenin? Tabanını provokatif yalanlarla konsolide etmek varken, yalanın karşılığı kınama değil alkışken, neden yalan söylemesin?
Hadi siyasetçi olmak Türkiye'de ne yazık ki yalanla özdeşleşmiş. Kimse şaşırmıyor, aksini de beklemiyor.
Peki ya, iğneyi kendimize batırmak gerekirse, gazetecilere, yazarlara, kanaat önderlerine ne demeli?
Türkiye'nin Suriye'deki kimyasal saldırıdan sorumlu olduğunu iddia eden yazarlar, bir deli saçmasını ciddiye alarak bu konuda “ya tutarsa” üzerine makale yazan gazeteciler? Türkiye'nin Boko Haram'a silah gönderdiğini yazanlar? Nijerya'dan gelen resmî düzeyde yalanlamaya rağmen, kendi yazılarını düzeltmeyenler? Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiğini dezenformasyon üzerinden hararetle savunanlar? Özür dilediler mi? Geri adım attılar mı? Yazdıkları yalanları düzelttiler mi?
Hayır.
O zaman niye şaşırıyoruz ki?