Kurak bir yaz geçiriyoruz. Özellikle son bir haftadır ortalama sıcaklık, 40 derece civarında. Hani insanı yarım saat güneşe çıkarsan alev alacak türden. Aylardır tek bir damla yağmurun düşmediği Ege ve Akdeniz’de en ufak bir kıvılcımda alev alacak ormanlarımız Allaha emanet. Hal böyle olunca ülkenin dört bir yanından orman yangın haberleri geliyor. Bu yangınlara da anında müdahale edilmediği için büyüyor ve felaketlere neden oluyor. Şu anda olduğu gibi…
Manavgat’ta üç gün önce başlayan, sonrasında Adana, Mersin ve Muğla’ya sıçrayan yangınların ortak özelliği, anında müdahale edilmediği için kısa sürede büyümesi ve kontrol altına alınamaması. Genellikle çam ağaçlarından oluşan bu ormanlarda alevler kısa sürede ormanın başka bölgelerine sıçrıyor, havadan da yeterli müdahale olmadığı için bütün ülkeyi saran kırmızı lekeleri öfkeyle izliyoruz.
Yangın bombaları çam kozalakları
Yıllar önce İstanbul Poyrazköy’de meydana gelen bir orman yangınını o sırada çalıştığım gazete adına takip etmeye gitmiştim. Gazeteci arkadaşımla daha iyi fotoğraf çekebilmek için ormanın içlerine doğru ilerlerken bir orman görevlisi önümüzü keserek uyardı: “Daha fazla ileri gitmeyin, yangın buraya da sıçrayabilir.” Arkadaşımla birbirimize şaşkınlıkla bakmıştık. Nasıl olacaktı ki, yangın bize en az iki kilometre uzaklıktaydı… Gerçekten de öyle oldu. Bir alev topuna dönüşen çam kozalakları patlayarak kilometrelerce uzağa fırlayıp yeni bir yangın başlatıyordu. O sırada bizim arkamıza önümüze de düşmeye başladı bu kozalaklardan. Orman görevlisinin de yardımıyla o yangın yerinden çıkıp canımızı zor kurtarmıştık.
Bir anda ormanın değişik yerlerine sıçrayan bu yangınların en önemli sebebi ülkece aklımıza ilk gelen kullanışlı sözcük “sabotaj” değil, çam kozalakları ve rüzgârın yön değiştirmesidir. Ülke olarak şu ya da bu şekilde çıkan yangınlara anında müdahale edilip edilmediği, söndürmek için yeterli donanıma sahip olunup olunmadığı sorularını sormak yerine, ‘sabotaj’ ihtimalini ‘mutlak gerçek’ haline getiriyoruz. Böyle olunca da yetkililere sorulacak sorular havada kalıyor. Tıpkı patlayıp oradan oraya koşturan çam kozalakları gibi…
Bir yangın ormanında ortaya çıkan genç otellerdik!
Ülkeyi saran yangın felaketi dün de Milas Kuyucak mevkii Pina yarımadasında kendini gösterdi. Yani benim yaşadığım bölgede. Ormanlık alanda çıkan yangına anında müdahale edilmediği için, kısa sürede büyüdü. Yarımada üzerinde bulanan iki otelin müşterileri ve çalışanları teknelerle tahliye edildi. Kontrol altına alınamayan yangın, Güvercinlik koyunda bulunan evleri tehdit etti. Yangın tehlikesi yaşayan iki otelin ortak bir özelliği var: 2007 yılında burada çıkan yangından sonra ağaç yerine beton suretinde boy gösterdiler.
Bu iki otel sadece lüks odalarını, özel koylarını satmıyor müşterilerine. Aynı zamanda ormanın içinde olmanın verdiği huzuru da satıyor. Otellerin karşısında bulunan Güvercinlik’in yapılaşmamış olması, ormanlarla kaplı olması ayrı bir avantaj. Otellerin pencerelerinden bakınca, sağı solu önü çam ağaçlarıyla kaplı özel plajları olan bir otelde kalıyor hissini yaşıyorsunuz. Böyle bir ortam aynı zamanda tehlike demektir. Dünkü yangında yaşananlar gibi.
Otellere giden yol üzerindeki ormanlık alanda başlayan yangına ilk müdahale yarım saat geçtikten sonra yapıldı. Şu anki koşullarda aksi mümkün değil zaten. Milas ve Bodrum ilçelerinin ortasında bulunan bölgeye ilk müdahale Milas’tan gelen itfaiye ekipleri tarafından yapıldı. Havadan müdahale olmadığı için yangın kontrol alınamayarak büyüdü. Otellerdeki insanlar ve çalışanlar tahliye edildi.
Milyonlarca dolar harcanarak kurulan bu oteller ormanın her şeyinden yararlanıyor da onu koruma adına hiçbir yatırım yapmıyor? Temmuz ve Ağustos ayında hele böyle kurak geçen günler yaşanırken neden bu iki otelin çıkabilecek olası bir yangına karşı ani müdahale edecek ekibi yok? Yangın tehlikesinin yüksek olduğu yaz aylarında kiralanacak ve hazırda bekletilecek küçük bir yangın söndürme uçağı dün yaşanan felaketi daha başlamadan bitirirdi. Ha keza Marmaris, İçmeler’de yaşanan yangın, o da öyle. İçmeler’de orman içinde denizle birleşmiş büyük küçük onlarca otel ve konaklama tesisi var. Bu tesisler de böyle bir şey yapsa o yangın da başlamadan bitirilebilirdi.
Hiçbir önlem almadan, uzmanların ‘kuraklık ve nem oranının düşüklüğüne bağlı olarak yangın çıkma olasılığının yüksek olduğu’ uyarılarını dikkate almadan çıkan yangınları ‘sabotaja’ bağlayarak öfke kusmak o yangını önlemeye yetmiyor, yetmeyecek de.
Orman yangınları bahane, suçlu yaratıp öfke kusmak şahane
Açık konuşmak gerekirse ben ülkenin değişik bölgelerinde çıkan yangınların çok da önemsendiğini düşünmüyorum. Öyle olsaydı özensizlik bu düzeyde olmazdı.
Yangınlardan sonra hemen devreye sokulan ‘sabotajın’ baş suçlusu PKK. Bununla ilgili elde bilgi, belge delil olması önemli değil, ‘onlar yakmıştır’ deyip çıkıyoruz işin içinden. Duruma ve kişiye göre değişiyor bu şüpheliler. Kimi Yunan yaktı, kimi FETÖ yaktı, kimi Suriyeliler yaktı diyor. Hatta ‘yer açmak için’ iktidar yaptı diyenler bile var. Nefret duyulan kesime öfkeyi kabartmak için, suçlu yaratmak için kullanılıyor bu yangınlar.
Bunun, bu sıcaklık ve nem koşullarında ‘normal’ olduğunu söyleyen uzmanlar anında linç yiyor sosyal medyada. “Bilim de neymiş, yarattığımız suçluyu elimizden alamazsınız” der gibi. Oysa yalnız Akdeniz, Ege, Ortadoğu değil, dünya yanıyor.
Bir haber ajansı, Manisa’da üç gün önceki orman yangınını yakalanan iki PKK’lının çıkardığını iddia eden bir haber geçti abonelerine. Dünün en fazla itibar gören, üstüne atlanılan haberiydi bu. Manisa Valiliği bu sabah bir açıklama yayınlayarak “Ellerinde böyle bir bilgi, bulgunun olmadığını” belirterek haberi yalanladı. Ama bunun hiçbir önemi yok, “yakmadılarsa da yaktılar” denilerek çıkılacak işin içinden. Bu arada ormanlarımız da yeterli donanıma sahip olmadığımız için yanmaya devam edecek.