Ah çekip kederlenir mi
Otlar ve dikenler de,
Ah çekip kedere gömülürler mi,
Varolmanın biraz da ‘yalnız olmak’
Olduğınu düşünen
Yaşlı ve yalnız ozanlar gibi?
Ya sedir ağaçları, çınarlar, çamlar,
Ya çayırlar, bozkırlar, dağlar, dereler
Ve onların bağrında
Varlığa dil döken ötekiler?
Bütün bunlar, kendi yalnızlık türküleriyle
Senin yalnızlığını mı, Tanrım,
Anlatıyorlar yoksa?
Ne kadar çok şey yaratsan,
Ne kadar çok can katsan aramıza,
Ne kadar çok melekle, yıldızla, çiçekle,
Şakıyan, çığlık atan, uluyan,
Sessizce dalıp gitmeyi seven,
Uçan, koşan ve sürünen
Boy boy varlıklarla
Doldurursan doldur etrafımızı,
Bütün bunlar, bütün bunlar yine de
Senin, yalnız, yapayalnız,
En Büyük Yalnız olduğunu
Hatırlatmak için mi öteki yalnızlara?
Kışın, Senden indiğini
Sessizce terennüm edercesine
Bembeyaz bir sonsuzluk tadında
Hüzünle yağarken kar,
Senin lekesiz yalnızlığını mı
Anlatıp duruyor yere?
Nice şehirleri silip süpüren zaman
Senin ebedi yalnızlığını mı
Anlatmak istiyor,
Sırasını bekleyen şehirlere
Ve yalnız şehirlilere?
Bu kendi pençeleriyle
Kendi dibini kazıyan gece,
Senin, ucu bucağı olmayan
Aşkın yalnızlığını mı anlatıyor
Yerin ve göğün sakinlerine?
Bu, gökleri dolduran gece
Ve geceyi dolduran esrar,
Senin, her boşluğu ve bütün zamanları,
Issız gönülleri ve sonsuz âlemleri
Görülmemiş, duyulmamış güzelliklerle bezeyen
Künhüne erişilmez ‘yalnızlık sanatı’nı
Öğretmek için mi bize?
8 Mayıs 2013
‘Alçak sesle Ve Divanece’ Kitabı