Yeni devlet tartışmalarında seküler kesimi anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. İtiraz hallerine baktığımda, “bunlar gerçekten Aydınlanmanın sorgulayıcı geleneğinden mi geliyorlar” diye sormadan edemiyorum.
Baylar, bayanlar “Bizim mevcut devlet düzenimiz çok iyi, çok başarılı” gibi bir ön kabulden yola çıkıyorsunuz.
Sizin idealize ettiğiniz TC devleti, 15 Temmuz 2016’da halkına karşı çok büyük bir suç işleyerek çöktü. Bu yüzden yeniden yapılanmaya gidilmesi zorunlu ve mecburi hale geldi.
Ama göremiyorsunuz.
Tartışmayı “istemezük” üzerine inşa ediyor, böyle davranarak da realitenin gerisinde kalıyorsunuz.
Zaten hali hazırda yeni devlet düzeni için sürdürülen hummalı bir çalışma var. Devletin içi enkaz yığını. Bari bunu görün.
Bizim yeni bir devlete ihtiyacımız yok. Doğru. Ama bir doğru daha var. O da şu: Bizim ciddi bir devlet reformuna, devlet meşruiyetinin güncellenmesine, kısacası yeni bir devlet düzenine de su ve ekmek kadar ihtiyacımız var.
Peki, AK Parti ve liderliği bu ihtiyacı görmüş müdür, dersiniz! Ben gördüğü konusunda ikna olmuş değilim. O yüzden bu konuda AK Parti’ye getireceğim eleştiriler, seküler kesimin ıskaladığı, göremediği eleştiriler olacak.
Yeni devlet düzeninin meşruiyeti
AK Parti’nin yeni devlet düzeninden anladığı, mevcut devletin felsefesine, ideolojisine dokunmadan içini yeni kadrolarla doldurmak. Bunu bir tür “onların adamları gitsin, bizim adamlarımız gelsin” mantığı olarak da görebiliriz. Böyle bir mantıkla yeni devlet düzeni kurulacaksa kurulmasın, daha iyi olur. Çünkü bu mantık var olandan daha ciddi, daha büyük sorunlara yol açar.
AK Parti devleti yeniden yapılandırırken makro bir perspektif ve disiplinden yola çıkmıyor. Daha çok “nerede sorun oluşursa oraya müdahale ederiz” mantığı ile yol alıyor.
Bu tutumunu da “tehlike altındayız” gerekliliği ve ihtiyacı üzerine oturtuyor. Durum böyle olunca, yeni devlet düzeninin toplumsal açıdan meşruiyetini ya hiç görmüyor ya da ikinci plana atıyor. Bu, ileride yeni devlet düzeni ile toplum arasında ciddi gerginliklere neden olabilecek bir handikaptır.
AK Parti, varlığının meşru kabul görmesiyle bu meşruiyetini tüm topluma yaymak arasında bir fark olduğunu da göremiyor. AK Parti’nin iktidara gelmesi meşru bir süreçtir. Çünkü toplum onaylamaktadır. Ama bu meşruiyetten yola çıkarak yeni bir devlet düzeni inşa etmek farklı bir durumdur. Yeni bir devlet düzeniğ inşası gibi bir girişime yöneldiğinde, sadece kendisini meşrulaştıran desteği değil, tüm toplumu düşünmek zorunddıra. Çünkü yeni devlet düzeni tüm toplumu ilgilendirmektedir. O yüzden, oradan gelen itiraz ve eleştirilere kulaklarını kapatamaz.
Ayrıca yeni devlet düzeni artık çoğunluk esasına dayalı bir meşruiyet üzerine oturtulmuyor. Devlete dair meşruiyet tabanının geniş tutulup tutulmadığına, tüm toplum kesimlerinin çıkarlarının gözetilip temsillerine izin verilip verilmediğine de bakılıyor. Bu da yetmiyor; bir de uluslararası meşruiyet var. Aksi halde Kuzey Kore konumuna düşersiniz.
Yeni düzen ve toplumsal sözleşme
Ben tepeden tırnağa yeni bir devlet düzeninden yanayım. Çünkü TC devletinin resmi ideolojisi tekçi ve ayırımcıdır. Bu mantığı olduğu gibi bırakıp içini “bizden yana olanlarla” doldurmak hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
TC devleti kurulduğu günden beri hiç güncellenmemiştir. Bu da atıl, hantal, problem çözen değil problem yaratan bir hale dönüşmesine; topluma yabancılaşmasına neden olmuştur. Eğitimden adalete, tarımdan köy işlerine, belediyelerden güvenliğe… tepeden tırnağa ciddi bir devlet reformuna ihtiyaç var.
Ama yeni bir toplum sözleşmesi yaratılmadan da yeni bir devlet düzeni inşa edilemez. Bu toplum sözleşmesi toplumun güvenlik, eşitlik ve özgürlük taleplerine karşılık gelmelidir. Ne sadece güvenliğe (devlete) öncelik veren Hobbes’cu, ne de toplumsal rızayı sadece genel irade karşısında itaate indirgeyen Rousseau’cu bir sözleşme olmalıdır.
Yeni devlet düzenini oluşturacak felsefe, küreselleşmenin geldiği yeni aşama karşısında çoğulculuğa, çokluğa, farklılığa imkan veren, demokratik değerleri önemseyen, hukukun üstünlüğüne yaslanan bir kimlik arayışı olmalıdır. Ayrıca, toplumdaki çeşitliliğin devlet düzeni içinde nüfusları oranında yer almalarına da olanak tanınmalıdır.