Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, geçtiğimiz 21 Haziran’da bir kraliyet kararnamesi yayınladı. Bu kararname hukuken Suudi anayasasının 50. maddesine dayanıyordu ama hanedan geleneklerine pek uymayan bir içeriğe sahipti.
Kral Abdulaziz bu kararnameyle o sırada hem başbakan hem de içişleri bakanı olan yeğeni Prens Muhammed bin Nayif’i bu görevlerinden azletti. Bununla yetinmeyip veliahtlığına da son verdi. Vakit kaybetmesizin, aynı kararnameyle 32 yaşındaki oğlu Muhammed bin Selman’ı yeni Veliaht Prens atadı.
Dünya kamuoyunun asıl şaşırtan ise, genç veliahtın ayağının tozuyla 25 Ekim 2017’de başkent Riyad’da “Yatırımın Geleceği Forumu”nda çok sayıda Batılı yatırımcıya seslendikten sonra, İngiliz basınına ”Suudi Arabistan, radikal düşünceleri derhal yok ederek 1979 yılı öncesinde olduğu gibi ılımlı İslama ve normal yaşama dönecek” demesi oldu.
Muhammed bin Selman kim?
1985 yılında Suudi Arabistan’da doğdu. Bütün öğrenimini Suudi Arabistan’da gördü. King Saud Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. Bir süre özel sektörde çalıştı. Oldukça genç yaşlarda hanedan içinde dikkat çekti ve politikaya yöneldi. Babası Abdülaziz’in Riyad valisi olduğu dönemde ona danışmanlık yaptı. Ardından, daha yirmili yaşlarındayken başbakan yardımcılığına getirildi. Sonrasında hükümete girerek savunma bakanlığı gibi kritik bir görev aldı ve 29’unda dünyanın bu alandaki en genç bakanı oldu.
Yemen’de Husilere karşı müdahalelerde bulunacak koalisyonun askeri operasyonlarına öncülük etti. Ancak henüz umduğu başarıyı yakalayamadı.
Nisan 2016’da Ekonomi ve Kalkınma Konseyi Başkanı olarak, ülkesinin tümüyle petrol gelirine bağımlı bir ekonomiden kurtulması yönündeki görüşlerini (yeni iktisadi vizyonunu) kamuoyuna duyurdu.
Yukrıda anlatıldığı gibi, bu yılın 21 Haziran’ında beklenmedik ve teamül dışı bir şekilde babası kral tarafından yeni Veliaht Prens olarak atandı. Yıldızı daha önceden parlayan yeni Veliaht Prens’in tahta giden engebeli yolu bu gelişmeyle birlikte iyice açıldı. Azledilen eski veliahtın kuzenine ettiği bağlılık yemini, bunun ilk belirtilerinden biri oldu.
İran, Veliaht Prens’in atanmasını “yumuşak darbe” olarak değerlendirdi.
Artık Prens Muhammed, Suudi Krallığı ile ilişki kurmanın ve Suudi Arabistan’da önemli sorunları çözmenin anahtarı olarak görülüyor.
Söylemine ılımlı ve reformcu bir retorik hakim. Bu yönde bazı adımlar da atıyor. Milyonlarca dolarlık ultra lüks bir yatı olmasına rağmen, yaşam tarzı itibariyle de geleneksel Suudi prenslerinden farklı bir görünüm sergiliyor. Ülkesinin halen yasaklamış olduğu ve sıkı sansür uygulanan sosyal medyayla da, dayandığı teknolojiyle de yakından ilgileniyor.
Konulara yaklaşımı, agresif politik hamleleri, kurduğu ilişkiler ve ekonomik görüşleri dikkate alındığında, arkasındaki güçlü krallık, çevresindeki diğer bazı Sünni Arap ülkeleri, en yakınında ise başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı desteği sayesinde ülkesini ve bölgeyi bir yerlere taşımak isteyen ihtiraslı bir genç politikacı izlenimi veriyor.
Ilımlı İslam bunun neresinde? Selefi Vehhabi radikalizmden beslenen teröre karşı mücadele bunu neresinde? Bunlar öyle kolay cevaplanabilecek sorular gibi görünmüyor.
Dünyanın bütün siyasal karar odakları, geleceğin genç Suudi Arabistan kralının bölge ülkeleri ve dünyaiçin neler ifade ettiğini tahmin etmeye çalışıyor.
“Saray darbesi” mi?
Gelenek dışı atanmış olması kimi çevreler tarafından ilk etapta bir “ saray darbesi” diye siyasal magazin düzeyinde ele alınmak istendi. Ama ardından gelen hamleler, bu gelişmenin arka planının hanedanı ve Suudi Arabistan’ın içişlerini çok aşan bir boyuta sahip olduğunu gösterdi.
Müslüman alemini, bölge ülkelerini ve dünya siyasetini yakından ilgilendiren içerik ve kapsamdaki ipuçları ard arda ortaya çıkınca, yaklaşımlar değişmeye ve konu daha ciddiyetle ele alınmaya başladı.
Suudi Arabistan her açıdan çok önemli bir ülke. Bazı alanlarda göz ardı edilemeyecek ölçüde etkili. O nedenle, (a) Ilımlı İslam, diye bir şey olmaz; (b) Vehhabi Selefiliğin kurucusu ve ondan beslenen radikalizmin geleneksel destekçisi Suudi Arabistan’ın değişmesi mümkün değildir; veya (c) İran’ı gösterip Türkiye’nin önünü kesmek istiyorlar gibi duygusal ve nesnellikten uzak, tek yanlı ve tek boyutlu, hamaset ve rekabet kokan zeminlere savrulmadan, konuyu yakın takibe almakta yarar var.
Bu konuda son dönemde yayınlanan yazı ve haberlerden yararlanarak bir hülasa çıkarmaya çalıştım. Bunu peşpeşe birkaç yazıyla dikkatinize sunacağım.
Suudi Arabistan’da yaşanan kimi iç olayları ve bazı dış politika gelişmelerini hatırlamak, olayın bütün boyutlarını görmek bakımından önemli. Bunları iki ayrı başlık altında sıralamak istiyorum.
Şimdiye kadar içeride neler oldu?
26 Eylül 2017’de yayınlanan bir kraliyet kararnamesiyle, kadınların araç kullanmasına yasal olarak izin verildi. Ehliyet alan kadınların araç kullanması 23 Haziran 2018 itibariyle serbest olacak.
Ülke içinde düzenlenen kimi konser ve sair eğlence programları, 3 Ekim 2017’den itibaren devlet televizyonunun kültür kanalından yayınlanmaya başladı.
Din polisi “mutavva”nın daha önceden kısmen kısılmış bulunan yetkileri daha da sınırlandırıldı. Riyad’da kızlı erkekli gezenler engellenmiyor. Namaz saatinde dışarıda bulunanlar sopalı müdahale görmüyor. Kafelerde kadınlı erkekli oturmalar sorun olmuyor; kimlik veya evlilik cüzdanı soramıyorlar. Otomobil kullanırken yakaladıkları kadınları imza karşılığı kocalarına teslim edemiyorlar. Sapkınlık, ahlaksızlık, gevşeklik, hafifmeşreplik, kamu düzenine aykırılık, toplumun itikadını bozma ve fitne saydıkları durumları sadece kendi idari merkezlerine rapor etmekle yetiniyorlar. Günlük hayatta ve esas olarak da cadde ve sokaklarda olur olmaz müdahale imkânları sonlanmış durumda.
Örtünme biçimi ve ölçülerinde bazı yumuşamalar oldu. Moda dergilerinin yayınlanması, sinema salonu açılması, din görevlilerine yeni duruma uygun meslek içi eğitim verilmesi de ilginç gelişmeler arasında sayılıyor.
Sofia adı verilen kadın “cinsiyetli” robotu tabiyetine alarak ona vatandaşlık veren dünyanın ilk ülkesi Suudi Arabistan oldu. Bu acayip gelişmenin diğer boyutlarını da teknik ve hukuksal bakımdan hale yola koysun diye Robot Bakanlığı kuruldu.
4 Kasım 2017 günü yayınlanan bir kararnameyle “Yolsuzluk Karşıtı Komite” kuruldu ve başına da operasyonları yürütmek üzere yeni veliaht prens Muhammed bin Selman getirildi.
Hemen ardından 11 prens, toplam 38 bakan, bakan yardımcısı ve sair üst düzey bürokrat, 5 general, 12 albay ve bazı zengin işadamları gözaltına alınarak beş yıldızlı bir otele kapatıldı. Seyahatleri yasaklandı ve servetleri donduruldu.
Aralarında çok önemli kişiler bulunuyor.
Bunların başında, eski kralın azledilen eski veliaht prens Muhammed bin Nayif’e yakınlığıyla bilinen oğlu; dört yıldır ulusal muhafızların komutanlığını yapmakta olup tahtın da namzetleri arasında bulunan Mutab bin Abdullah bin Abdulaziz geliyor.
Dünyanın 45. büyük zengini, Kingdom Holding’in başkanı, üç büyük TV kanalının sahibi, Bodrum’da yaptığı sansasyonel tatillerinden tanıdığımız Prens El Velid bin Tallal da yeni veliahtın hedefleri arasında.
Ekonomi ve Planlama Bakanı Adil bin Muhammed Fakih de bu furyada gitti.
Al Baraka gibi İslami finans kurumlarında sık sık adı geçen Salih Kemal, El Kaide’nin kurucusu Usame bin Ladin’in ağabeyi ve Cidde’nin en etkili ismi Bakr bin Ladin de gözaltına alınanlardan.
Riyad, Cidde, Mekke ve Medine gibi siyasi, ticari ve dini merkezlerin emirlerinin de gözaltına alınması, önemli şehirler üzerinde denetimin sağlandığını yansıttı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Abdullah bin Sultan bin Muhammed’in görevden alınması ve kraliyet muhafızlarının başkanının azledilmesi, polise ve orduya uzanan önemli adımlardı.
Ayrıca, sosyal medyada öne çıkan ünlü işadamı İssam el Zamel ve daha önce tutuklanmış bulunan ilim adamı Selman el Ayde’nin kardeşi, ünlü tarihçi Dr. Halid el Ayde de bu furyadan nasibini aldı.
El-Hayat gazetesinde yazan ve Müslüman Kardeşleri desteklediği bilinen gazeteci Cemal Hashucci’nin yazılarına da bu atmosferde son verilmesi hiç şaşırtıcı olmadı.
Muhammed bin Selman’ın ipleri eline aldığı günden beri tutuklattığı din ve ilim adamı sayısı 76’yı buldu. Geçen eylülde tutuklanan radikal Sahve şeyhleri de dahil, toplam gözaltı ve tutuklu sayısının ise 1300’ü bulduğu ifade ediliyor. Bu arada iki prensin de mahiyeti belirsiz bir şekilde öldüğü söylenmekte.
Savcı Şeyh Suud el Mucib, şimdiye kadar yapılan tutuklama ve gözaltıların daha başlangıç olduğunu ve devamının geleceğini belirtiyor.
Suudi dış politikasını etkileyen son olaylar
Yeni veliaht prens Muhammed bin Selman, 25 Ekim 2017’de düzenlenen “Yatırımın Geleceği Girişimi Forumu”nda yaptığı konuşmanın ardından İngiliz basınına verdiği demeçte “Suudi Arabistan 1979’dan önce öyle değildi. Birçok nedenden dolayı 1979 yılından sonra Suudi Arabistan’da ve tüm bölgede ‘uyanış projesi’ yayıldı” dedi. “Yıkıcı düşüncelerin ‘dini uyanış’ projesi içinde 1979’dan itibaren Suudi Arabistan’a girmeye başladığını ve tüm bölgeye yayıldığını’ ilave etti. “Bunun İran’daki devrimle eşzamanlı olduğu”nun altını çizdi.”Biz, daha önce olduğu gibi, tüm dünyaya, geleneklere, halklara ve dinlere açık olan ılımlı İslama dönüyoruz” cümlesini kurdu. Suudi Arabistan’da gençlerin yüzde 70’inin 30 yaşın altında olduğunu, hayatlarının gelecek otuz yılını radikal fikirlerle uğraşarak kaybetmeyeceklerini ve “radikal düşünceleri derhal yok edeceklerini” belirtti.”Hoşgörülü dinimizi, gelenek ve görenekleri yansıtan normal bir hayat yaşamak istiyoruz. Dünyayla birlikte yaşayıp ülkemizin ve dünyanın gelişimine katkıda bulunmak istiyoruz” gibi çok çarpıcı ifadeler kullandı. Ülkesinin “geçen dönemde net adımlar attığını ve geriye kalan radikalizmi de çok yakında yok edeceklerini” sözlerine ekledi.
Yemen’de Suudi Arabistan yanlısı iktidara karşı savaşan ve başkent Sana bölgesini elinde tutan İran yanlısı Husiler (Ensarullah hareketi), başkent Riyad’ın sivil yerleşim bölgesine balistik füze fırlattı. Ancak füzenin Patriot hava savunma sistemine takılarak havada imha edildiği açıklandı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Husiler ile Suudi Arabistan arasında aracı olmasından henüz bir sonuç alınmadı. Yaygın gözaltı ve tutuklamalar bu füze fırlatma olayından sonra başladı.
Daha önce Suudi Arabistan, bazı Körfez ülkeleriyle birlikte, Katar’a ambargo ve abluka uygulamaya başlamış; sınırlarını kapatıp ilişkilerini dondurmuştu. Gerekçe, Katar’ın Hamas’la ilişkisi, ulusal TV kanalının yayınları ve (güya) teröre destek verdiğiydi. Bölge dışından Mısır gibi bazı ülkeler de bu çizgiye destek vermişti. Türkiye ve İran bu gelişmenin karşısında yer aldı. ABD’nin Katar’la büyük bir silah anlaşması yapması ablukayı etkisiz hale getirdi ve sonuçsuz bıraktı.
ABD Başkanı Trump 4 Kasım 2017’de başlayan gözaltı ve tutuklamalar için tweeter hesabından “Kral Selman’a ve Veliaht Prense çok güveniyorum. Ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar” diye yazdı. Kral’la gerçekleştirdiği telefon konuşmasında ise “Suudi Arabistan’ın ılımlılığı yayma ve aşırılıklarla mücadeledeki rolünü” övdü.
Kâbe imamı Abdurrahman es-Sudeys geçtiğimiz Eylül’de New York’ta yapılan “Amerika ve İslam Dünyası ilişkileri” konulu toplantının kapanış konuşmasında “Amerika ve Suudi Arabistan, dünyanın iki kutbu olarak dünyayı yönetiyoruz” demişti.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Beyrut’ta Ayetullah Hamaney’in başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ile görüşmesinin ardından, bir hafta içinde iki kez gittiği Riyad’da istifasını Suudi devlet televizyonundan açıkladı. Tartışmalara yol açan bu adım, Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Sebhan’ın “Hizbullah’ın uygulamaları karşısında Lübnan hükümetinin sessizliğine şaşırıyorum” demesinden iki gün sonraya rastladı.
Veliaht prens Muhammed bin Selman’ın, Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas’a, çerçevesi ABD tarafından çizilen ve 2018’in ilk aylarında açıklanması beklenen “Ortadoğu Barış Planı”nı ya kabul ya da istifa etmesi için baskı yaptığı iddiaları, İngiliz The Times gazetesine yansıdı.
Suudi Arabistan müftüsü ve Ulema Heyeti başkanı Abdulaziz Al-i Şeyh, (a) “İsrail’a karşı savaşmanın caiz olmadığını”; (b) ” Hamas’ın bir terör örgütü olduğunu ve Filistinlilere zarar verdiğini” ileri sürüp, (c) “Hizbullah’a karşı İsrail ordusuyla işbirliği yapılabileceğini” belirten bir fetva yayınladı. Bunun üzerine İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara şeyhi kutlayıp ülkesine davet etti.
Suudi Arabistan ve ABD çok büyük (350 milyar dolarlık) bir silah anlaşması imzaladı. Aramco petrol şirketinin New York Borsasına kote edilip halka açılması ve işlem görmesi kararlaştırıldı.
Ülkenin kuzey batısında, Kızıldeniz kıyısında, Suudi Arabistan ile Mısır ve Ürdün arasındaki bölgede, kıtaları bağlayan; modern sanayinin, uluslararası ticaretin ve turizmin kapısını açan, ileri teknolojik sistemlere dayalı, NEOM adında dev bir bölgenin inşa edileceği duyuruldu. Adeta şeriatsız gibi tasarlanan bu bölgede Kuveyt, Dubai ve Abu Dabi tarzı bir yaşamın gerçekleştirileceği; kadın ve erkeklerin birlikte denize girebileceği açıklandı. NEOM’un 50 milyar dolarlık uluslararası yatırım çekmesi bekleniyor. Ilımlı İslam düşüncesiyle kastedilen bütün uygulama ve modellerin burada hayat bulması amaçlanıyor.
Devamı gelecek yazıda…