Gezi direnişinin ilk haftasıydı. Öteki mahallede neler olup bittiğini anlamak için Tepebaşı’ndan Kasımpaşa’ya yuvarlanmış, halkla konuşmuştum. Amacım Gezi’ye nasıl baktıklarını öğrenmekti. Daha sonra yürüyerek Taksim meydanına çıktım. Meydanda bulunan bir banka önünde kargaşa ile birlikte itiş kalkış vardı. Banka, bir temizlik görevlisi tutarak camına yazılan yazıları sildirmek istemişti. Temizlik işçisi yazıları silerken meydanda bulunan direnişçilerden birkaçı boyalı kovayı cama fırlatmış, bu sırada işçinin de üstü başı batmıştı. Çıldırdı birden işçi, direnişçilere saldırdı bir başına. Devleti dize getirdiğini sanan direnişçiler şaşkındı.İşçiyi zapt etmek mümkün olmayınca banka şubesinden müdür olduğunu söyleyen bir kişi geldi. Önce işçiyi sakinleştirdiler. Banka müdürü direnişçilere “Bir haftadır bu yazılar duruyor. Bizim çalışmamız lazım. Bu nedenle sildiriyoruz” dedi. Direnişçilerden biri öfkeyle “Bizim dediğimizi yapacaksınız. Biz burayı almak için bedel ödedik. Yok öyle kafanıza göre camları silmek…” diye atarlandı. İşte o an anladım “iktidar” denen oyunun ne lanet bir şey olduğunu. Demokrasi ve hak talebi için çıktığınız bir meydanda kurduğunuz “minik iktidar”ın esiri olabiliyordunuz. Yürüdüm gittim bunları düşünerek parkın içine doğru…‘Bağzı’ elitlerin hayal kırıklığıAma her daim gücün ve iktidarın sefasını süren “bağzı” elitler için durum daha farklıydı. Zayıflayan iktidarlarını yeniden sağlamlaştırmak için bütün güçlerini sahaya sürdüler. Uzun zamandır yaratmaya çalıştıkları “diktatör Erdoğan” algısı için Gezi direnişi bulunmaz bir nimetti ki, Gezi’nin haklılık payı yüksekti. İşte bu sırada ucu yanık mektuplar yazılmaya başladı Cumhurbaşkanı Gül’e. Önce “Erdoğan kötü, Gül iyi” algısı yaratıldı. Hatta gazetecilik kurallarına aykırı bir sayfa düzeniyle çıktı bir gazete. Sürmanşette Gül’ün fotoğrafı, altında “Yangını o söndürecek” ifadesi vardı. Manşette ise Erdoğan fotoğrafının yanında “Yangına körükle gidiyor” deniliyordu. Normal bir gazetede bu birbirine benzer iki konu aynı haber paketi içinde yer alırdı. Zaten ne gazeteler normaldi ne de yaratılmak istenen algı…İlerleyen günlerde Gül ile ilgili ilk hayal kırıklığını yaşadı, bu her daim iktidar isteyen çevreler. Cumhurbaşkanı, Gezi eylemleri sonrasında yaşananların darbe girişimine doğru gittiğinin farkına varmış, sivil iktidarın yanında yer almıştı. Gül’le ilgili ilk hayal kırıklığını yaşayan darbe sever mektupçular, yine de Gül’den vazgeçmediler. Ne de olsa güçlü bir iktidar olan AKP’nin iktidarda olmasından çok Erdoğan’ın iktidarı sorundu. Kürtlerle işbirliği yaparak barışı getirecek olan bir Erdoğan’ın iktidarında yaşamaktansa kendilerini yok etmeyi tercih ederlerdi. Şu sıralar ergenlere hitap eden haberleri yok ederek sansürü protesto ettikleri kampanyanın özünde yatan da işte budur. Güçlü bir Erdoğan iktidarı yerine kendilerinin de içinde olduğu bir AKP iktidarı kurgulamak. Bunun için Gül’le ittifak olmaz ise olmazdı.‘Demokrasi sevicileri’17 Aralık “darbe” girişiminden sonra Gül ile ilgili niyetlerini “ucu yanık mektuplar’’la açık açık belli ettiler. Çankaya semalarında dolaşan posta güvercinleri Köşk’e kenarlarına kırmızı kalpli darbe mektupları yağdırıyordu. Hasan Cemal’den Ahmet Hakan’a, Mehmet Yakup Yılmaz’dan Eyüp Can’a ve uzayıp giden listedeki sözümona “demokrasi sevicileri” Gül’e yaptıkları mektuplu çağrılarla “darbeyi önle” derken aslında “darbe yap” diyorlardı. Sivil iktidarı feshetmenin izahı başka nasıl olabilirdi?Gelinen noktada Gül’le ilgili büyük hayal kırıklığı ile birlikte kalp kırıklığı yaşanıyor bu cenahta. İktidarlarının devamının biraz da Gül’ü kendi yamaçlarına çekmekle ilgisi vardı çünkü. Son hamleyi Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz yaptı. Dünkü (salı) yazısında Gül’e hitaben “Cumhurbaşkanı darbeye direnecek mi” diye soran Yılmaz yanıtını gün içinde almış. Cumhurbaşkanı Gül internet yasasını onaylayınca bunun bir kanun değil de darbe olduğu algısını yayan (ki kendileri darbe istiyor) cenah adına “Hayır direnmeyecek!” diye yazdı Mehmet Yakup Yılmaz. Benzer hayal kırıklığı yazılarının ardı gelecek Gül’le ilgili. İnternet’te “Gül’ü unfollow” kampanyası başlatıldı bile. Yılmaz’a göre, sivil iradeden yana tavır koyan Cumhurbaşkanı tercihini yapmışmış…. Bu olan bitenin aklıma düşürdüğü bir fıkrayla yazıma nokta koyayım.Karadenizli imam, Kemalist seküler bir ailenin güzeller güzeli kızına aşık olmuş. Kızı istemeye gitmişler. Kızın babası öfkeyle, “Bizim imama verecek kızımız yok” deyip, imamı ve ailesini evinden kovmuş. İmam, bağrı yanık çıkmış minareye sabah ezanı okuyacak. Açmış mikrofonu seslenmiş… “Bu ezan sevup da alamayanlara gitsun…” Bu yazı da Cumhurbaşkanı Gül’ü sevip de alamayanlara gitsin.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik