Türkiye’nin Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülmesine kilitlendiği günlerde, Ayasofya’daki ilk cuma namazından bir gün önce (23 Temmuz) TBMM’de tüm partiler arasında alışık olmadığımız bir uzlaşma sağlanmıştı.
Bu uzlaşma, Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 madencinin hayatını kaybetmesine yol açan faciadan sonra hayatta kalanlarla ilgiliydi.
Soma’daki maden işletmelerinin kapatılmasıyla birlikte işsiz kalan binlerce madenci altı yıldır, hak ettikleri tazminatlarının kendilerine ödenmesini istiyorlardı.
Meclis’te grubu bulunan AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti’nin grup başkanvekilleri bir araya gelerek İş Kanunu’na şöyle bir geçici madde eklenmesini yasalaştırdılar:
“Manisa ili Soma ilçesinde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun taraf olduğu 3213 sayılı Kanun kapsamında imzalanmış rödovans sözleşmeleri kapsamında yer alan Işıklar, Atabacası ve Geventepe ocaklarında çalışan ve 13/5/2014 tarihinde meydana gelen maden ocağı kazası sonrasında kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde hizmet akdi sona erdirilen işçilerden kıdem tazminatını ve/veya iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminatını alamayanların bu tazminatları, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde Kuruma müracaat etmeleri halinde müracaat tarihinden itibaren altı ay içinde Kurum tarafından ödenir. Yapılan ödeme nedeniyle Kurum, rödovans sözleşmesinin tarafı olan ilgili şirketler ile bu şirketlerden tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan tutar için kıdem tazminatına hak kazanılacak şekilde iş sözleşmelerinin sona erdiği tarihten bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar görev yapmış yönetim kurulu üyelerine rücu eder.”
Yani, facia nedeniyle değil ama emeklilik, kıdemini hak edecek biçimde işten ayrılma veya iş kazası gibi gerekçelerle işten ayrılan madencilerin alacaklarıyla ilgili 23 Temmuz’da bir düzenleme yapıldı.
Madenciler tazminatlarını alamamışlardı
Aslında Somalı madenciler bu haklarını almak için facianın yaşandığı 2014’ten beri mücadele ediyordu.
Bunun için sokaklara çıkmışlar, devletle müzakereye oturmuşlar ama bir sonuç alamamışlardı.
Seslerini duyurmak için geriye tek bir yol kalmıştı; Ankara’ya yürümek.
Soma’daki maden faciasında yakın arkadaşlarını kaybeden madenci Ercan Çetinyılmaz o kararı nasıl aldıklarını şöyle anlatıyor:
“Bizi kapının önüne koymalarından sonra yaklaşık 400 civarı arkadaşla işe iade davası açtık. Tamamımız yerel mahkemelerde kazandık. Ama 2016 yılında Yargıtay yerel mahkemenin kararını reddetti. Ardından tazminat davası açtık, onu kazandık. Fakat icra takibi başlatmak isteyen icra dairesi işverenin malvarlığını tespit edemedi. TMSF el koymuş. Hükümete gidiyoruz, muhatap yok. TMSF’ye gidiyoruz, işverene yönlendiriyor. Yani herkes bizi birbirine yönlendiriyor. Biz de Ankara’ya yürüme kararı aldık.”
İçişleri Bakanlığı yürüyüşü önce onayladı
Soma’dan Ankara’daki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın önüne doğru yürümek isteyen madenciler, bu amaçla 5 Ekim 2019’da ilgili kurumlara gerekli bildirimlerde bulundu.
İşçi temsilcileri, hangi güzergâhtan geçeceklerini İçişleri Bakanlığı’na bildirdikten sonra, Bakanlıktan kendilerine yardımcı olunacağı söylendi.
Hangi tarihlerde, hangi saatlerde, nereden geçeceklerini bildiren işçilere güzergâhlarında bulunan emniyet müdürlüklerinden, irtibat kuracakları kolluk görevlilerinin telefon numaraları bile gönderildi, işçilere güvenlikleri için geçişlerde arama yapılacağı söylendi.
İşçilerin, yürüyüşlerine başlamadan önce Soma’da yapmak istedikleri basın açıklaması önce Soma Kaymakamlığı tarafından yasaklandı ama mahkemeye yapılan itiraz sonucunda bu engelleme kaldırıldı.
Faciada hayatını kaybeden arkadaşlarının mezarlarını ziyaret ettikten sonra yürüyüşe geçen işçiler, Soma çıkışına geldiklerinde mahkemenin verdiği yürüyüş izni kararının yalnızca Soma için geçerli olduğunu söyleyen Jandarma tarafından durduruldu.
Jandarma Komutanı, işçilere Soma’nın dışına çıkmaları durumunda müdahale edeceklerini söyledi.
“Karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez”
Madenciler Ankara’ya kadar yürüyüş yapma iznine sahip olduklarını söyleyerek yola devam ettiler, fakat bu sefer de Kırkağaç girişinde durduruldular. Kırkağaç Kaymakamlığı, Soma Kaymakamlığı’ndan alınan iznin Kırkağaç’ta geçerli olmadığını söyledi. Ayrıca önlerine bir kanun maddesi kondu.
Manisa Valiliği, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 22. Maddesinde yer alan “Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez” hükmünü gerekçe gösterdi ve İçişleri Bakanlığı’ndan kesin talimat geldiğini söyleyerek yürüyüşe müsaade etmedi.
Bu, geçen hafta 40’ıncı yılını tamamlayan 12 Eylül döneminden kalan bir kanundu; 6 Ekim 1983’te yürürlüğe girmişti.
Yürüyüşü düzenleyen Bağımsız Maden-İş Sendikası, darbe yıllarından kalma “Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez” maddesine karşı Manisa 1. İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
Mahkeme kararı çıkana kadar da çadır kurarak oturma eylemine başladılar; eylem 33 gün sürdü.
Bu eylem sırasında, tazminatını talep eden işçiler ile Ankara arasında müzakereler yapıldı. Müzakerenin öbür ucunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin vardı.
Müzakerelerden sonuç alındı
Ve nihayet eylemin 33. gününde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Somalı madencilerin temsilcileri arasında gerçekleşen görüşmede Soma ve Ermenek maden işçilerine tazminatlarının ödenme sözünün verilmesi üzerine, madenciler Kırkağaç’ta bir basın açıklaması yaparak bir ayı aşan eylemlerini sonlandırdılar.
Bağımsız Maden İş Sendikası’ndan Kâmil Kartal, o müzakerelerde verilen sözlerin tutulduğunu söylüyor:
“Biz görüşmelerden sonuç aldık. Uyar Madencilik’in dışında, bütün maden işçilerinin tazminatlarının ve diğer kıdem ve alacaklarının ödenmesi ile ilgili bir düzenleme yapıldı. Dava açmış ya da açmamış, kazanmış ya da kazanmamış fark etmeksizin Eynez Maden Ocağı’nda (301 madencinin hayatını kaybettiği ocak) çalışan 2168 işçinin tazminatları Ocak ve Şubat ayında (2020) ödendi.”
Madenciler eylemlerinden sonuç almıştı ama açtıkları dava da bir yandan sürmekteydi. Bağımsız Maden İş sendikasının avukatlarının başvurusu üzerine Manisa 1. İdare Mahkemesi, işçilerin yürümesinin engellenmesine gerekçe olarak gösterilen “Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez” hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’nde somut norm denetimi davası açtı.
AYM’den iptal kararı
İşte geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi, bu davayla ilgili kararını verdi; karayolları kenarında yürüyüşü yasaklayan 40 yıllık kanun maddesini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti.
Bu iptal kararı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hayli kızdırdı. Soylu, bu kararı alan Anayasa Mahkemesi’ni ve Başkanı Zühtü Arslan’ı sert bir dille eleştirdi:
“Anayasa Mahkemesi karar veriyor. FETÖ’cüler girsin, PKK’lılar girsin ne olacak. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na buradan söylüyorum. Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım sen var mısın?”
Peki, Anayasa Mahkemesi’nin ve geçtiğimiz haftalarda başkanının Türkiye’yi ziyaret ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu konudaki içtihadı neydi? AYM, henüz gerekçesini açıklamadığı bu kararı hangi gerekçeyle vermiş olabilirdi?
“Genel yollar” ibaresi de iptal edilmişti
Anayasa Mahkemesi, 2017 yılında, CHP’nin başvurusu üzerine “genel yollarda” yapılan toplantı ve yürüyüşlerin kısıtlanmasına dair şöyle bir karar almıştı:
“Trafik akışının bozulması riski, genel yolların toplantılara tamamen kapatılmasına haklılık kazandırmamaktadır. Daha önce de vurgulandığı üzere toplantı ve gösteri yürüyüşünün başkalarının günlük yaşamlarını bir miktar zorlaştırması kaçınılmazdır.”
Mahkeme, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 22. maddesinde yer alan “genel yollar…” ibaresini Anayasa’ya aykırı bulmuş, üyeleri Rıdvan Güleç ile Recai Akyel’in karşı oylarına rağmen oy çokluğuyla ibarenin iptaline karar vermişti.
Böylece Anayasa Mahkemesi, Somalı madencilerin yürüyüşleriyle ilgili son kararında, karayollarında da barışçıl yürüyüşlerin olağan karşılanması gerektiğini belirtmiş oldu.
AİHM ne diyor?
Kararın gerekçesi henüz yazılmadı. Ancak AİHM’in içtihadından birkaç örnek vererek, Soylu’nun gerekçesini dinleme ihtiyacı duymadan çattığı AYM’nin açıklayacağı gerekçeli karara ilişkin tahminlerde bulunabiliriz.
AİHM’e göre, kamusal alanlarda gerçekleştirilen toplanmalar, trafik akışının da dahil olduğu günlük yaşamın aksamasına neden olsa da, kamu otoriteleri, toplanma özgürlüğünün özünün zarar görmemesi için, barışçıl toplanmaların her türlüsüne hoşgörü göstermelidir (Kudrevicius vd / Litvanya kararı).
AİHM’e göre, bir toplanmanın barışçıl niteliğinin ortadan kalkması, ancak düzenleyici ve katılımcıların şiddete yönelik niyetinin varlığı halinde söz konusu olur (Stankov vd. / Bulgaristan kararı; Faber / Macaristan kararı).
AİHM’e göre, yürüyüşü düzenleyenlerin kontrolü dışında, kamu düzeninin bozulmasına yol açan somut risk ortaya çıksa bile, bu durum toplanmayı bir bütün olarak özgürlüğün koruma alanı dışına çıkarmaz (Schwabe vd / Almanya kararı).
AİHM’e göre, bildirim yükümlülüğüne uyularak gerçekleştirilen toplantının barışçıl niteliği, katılımcıların bir kısmının eylemleri sonucunda ortadan kalksa dahi, barışçıl tutum ve davranışlarını koruyan katılımcılar açısından özgürlüğün koruması sürer (Ezelin / Fransa kararı).
Anayasa Mahkemesi’nin, “Karayollarında yürüyüş düzenlenemez” hükmünü iptal etmesinin gerekçelerini karar yayımlandığında hep beraber okuyacağız. Ancak AİHM kararları doğrultusunda bakılırsa, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda yer alan kısıtlamaların, TBMM çevresi dışındaki yürüyüşlerde uygulanmaması gerektiğine dair bir kararın açıklanması sürpriz olmaz.
Yararlanılan Kaynak: Dr. Berke Özenç, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü ve Mekân Yasakları”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, c. LXXIII, sayı. 2, sayfa. 87-134, 2015.