Ana SayfaYazarlarÇözümsüzlük derinleşmeyecek; tersine, çözüm kolaylaşacak

Çözümsüzlük derinleşmeyecek; tersine, çözüm kolaylaşacak

Bu makalemde iki ana tezi savunacağım. Birinci tezi şu iddiaya dayandıracağım: 15 Temmuz sonrası Türkiye’nin uluslararası sistemle ilişkilenme tarzının değişmesi, Cerablus operasyonunu doğuran temel saik olmuştur. Türkiye eski Türkiye kalsaydı, Suriye’ye müdahalesi mümkün olmayacaktı.

 

İkinci tezim ise şu: Cerablus operasyonu Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirmemiş; tersine, çözümü daha da kolaylaştırmıştır.

 

Değişen iç yapı, zihniyeti de değiştirdi

 

Türkiye, 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimine sahne oldu. Darbe sonrası toplum-devlet ilişkileri radikal bir şekilde değişti. Türkiye birçok kurumunu yeniden yapılandırırken yalnızca içerdeki yapıyı yeniden inşa etmekle kalmadı. Uluslararası sistemle ilişkilerini de yeniden düzenlemek zorunluluğu ile karşı karşıya olduğunu anladı. Tersini düşünmek, yapısı ve zihniyeti değişen ama dış dünyaya eklemlenmesi değişmeyen bir ülke gerçeğine yol açacaktı.

 

Dolayısıyla Yeni Türkiye’nin yeniden yapılanma ilkeleri, Türkiye’yi küresel sistemle ilişkilendirme analizini değiştirdi. Artık ABD ve NATO’nun ulusal güvenliğimize tehdit teşkil edecek politikaları içinde yer alamayacaktık. Çünkü eski stratejik partnerlerle ortak amaç çerçevesini kaybetmiştik. Ayrıca, yeni Ortadoğu düzeninin inşasında yaşayacağımız kayıpları minimalize edebilmek için, uluslararası ilişkilerin doğasını 

 

Fırat Kalkanı operasyonunu bu felsefe ve arka plan doğurdu.

 

İki temel amaç

 

Değişen felsefenin bir sonucu olarak hayata geçen Fırat Kalkanı operasyonu, hem bölgesel hem küresel bağlamda ciddi yeni parametreler, yeni felsefeler ortaya çıkaracak. Bölgesel düzeyde baktığımızda, operasyon somut iki ana amaca dayanıyor. Birinci amaç Kürt sorununun ve IŞİD’in Türkiye iç yapısını zafiyete uğratmaması için bölgesel bir stratejik derinlik kurmak. Stratejik derinlik ancak Cerablus-Azez hattında 98 kilometre uzunluğunda, Halep yönünde 40 kilometre derinlikte bir şeritle sağlanabilir. Bu da, ancak IŞİD’in elindeki Al Bab’ın alınmasıyla mümkün. Bu stratejik derinlik IŞİD tehdidini bitirecek. Ayrıca Suriye’de bir Kürt koridoru oluşumunun önüne geçerek, Kürt milliyetçiliğini besleyen ve kırbaçlayan bir moral üstünlük merkezi oluşmasını engelleyecek. Bunun dışında sağlanacak bir müdahale şekli stratejik değil taktik bir kazanım olur. Kazançlı da olmaz.

 

İkinci ana amaç, PYD’nin Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit edecek şekilde sınıra paralel bir hegemonya inşa etmesine karşı yeni bir güç dengesi sağlamak. Türkiye güç dengesini Kobane ile Afrin arasına girerek ve Özgür Suriye Ordusu’nu kurumsallaştırarak gerçekleştirecek. Bu bölgesel hakimiyet, PYD’nin Mare’de sağladığı üstünlüğü zorlaştıracak. Ayrıca PYD’nin gücünü parçalı tutarak, içerden de kuşatılabilmesine olanak sağlayacak. Nihayet, kantonlar arası ilişki ve iletişimde PYD’yi Türkiye’yle pazarlığa muhtaç bırakacak.

 

Hayal noktasından buluşma noktasına gelecek

 

Bu iki ana amaç, sahada IŞİD’i tasfiye edecek, KCK’yi ise yeni bir davranış sergilemeye zorlayacak. Türkiye’nin stratejik derinlik sağlaması ve güç dengesi kurması, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü derinleştirmeyecek; tersine, çözümünü kolaylaştıracak. Çünkü PYD Suriye’deki gücünün sınırlarını görecek. KCK de bu yeni dönemde ABD’yi “ya kendisi, ya Türkiye” şeklinde bir tercihe zorlayacak. Ancak karşısında Amerika’nın “Türkiye ve PYD, IŞİD’e karşı birlikte mücadele etmeli” tercihini görecek. Ayrıca, Joe Biden’ın da vurguladığı gibi, PYD Fırat’ın batısına geçebilmek için uluslararası meşruiyet devşiremeyecek. Tüm bu parametreler Kürt sorununda daha kanlı bir sürece değil, daha rasyonel tercihlerin yapılacağı bir sürece gireceğimizi gösterecek. PKK hayal noktasından yeniden buluşma noktasına gelecek.

 

Peki, PYD’nin Suriye’de TSK ve/ya ÖSO ile çatışmaya girmesi halinde bu önerme değişir mi? Yine değişmez. Çünkü PYD’nin TSK ile savaşa girmesi, çok ağır bir yenilgi alması anlamına gelir. PYD kendi gücünün zafiyete uğratılması hatasına düşmez. Düşse dahi gücü büyük darbe alacağı için bir kez daha gücünün sınırlarını anlamış olacak. Bu da PYD’nin rasyonaliteye yeniden dönmesi sonucunu verir.

 

Operasyonun uluslararası bağlamı

 

Fırat Kalkanı operasyonu küresel ölçekte de ciddi etkileşim ve değişimler doğuracak.

 

(1) Fırat Kalkanı operasyonu, tartışmasız bir şekilde Türkiye’nin bölgesel güç olduğunu gösterdi. Bölgesel gücün bölgesel hegemona dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak Türkiye, bölgesel gücünü bölgesel hegemona dönüşmek yönünde değil, samimi bir yardımseverlik ve bilge bir liderlik sunmak yönünde kullanacak. Bölgesel gücün aktörü kuşkusuz Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Operasyonla birlikte daha iyi anlaşıldı ki, TSK 14 Temmuz’dan daha güçlü bir noktadadır. Operasyonun başarılı ve çok seri bir şekilde icra edilmesi, 15 Temmuz ihanetinin yarattığı travmanın çabuk atlatılacağının işareti oldu. Operasyon TSK için büyük bir moral ve motivasyon yarattı. Bu yüzden TSK’daki yeniden yapılanma artık sancılı değil daha istekli ve azimli bir şekilde gerçekleştirilecek.

 

(2) Türkiye Suriye’de ilk kez Fırat Kalkanı operasyonuyla, menfaatleri birbiriyle çatışan ama bize karşı birleşen aktörlere karşı bir “karşı eylem planı” geliştirdi. Fırat Kalkanı operasyonuna kadar Suriye’de Türkiye, daha önce izlediği tutumdan kaynaklanan tehditlerle karşı karşıyaydı. Bunun yanlışlığını gördü, pozisyon değiştirdi. Menfaatleri Türkiye ile çatıştığı için Türkiye’yi hedefleyen ülkelerle işbirliğine gitme kararı aldı. Bunun Suriye’de vekâlet savaşı yürüten küresel güçler üzerinde de etkisi olacak.

 

(3) Türkiye bundan sonra ulusal menfaatleri söz konusu olduğunda küresel sistemde oluşan çok kutuplu yapılar arasında bir denge politikası izleyecek; her hangi bir kutba veya bloka angaje olmamayı en doğru seçenek olarak görecek. Küresel sisteme eklemlenirken ulusal güvenliğini güvenceye almak, ekonomik çıkarlarını maksimize etmek temel kriterler olacak.

 

(4) AB ve Amerika ile ilişkileri ve ortaklıkları bozmayacak — ama karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler bundan sonra tek ilişki tercihi olacak. Türkiye Amerika’nın Ortadoğu’da yarattığı enkaz ve ıstıraba, kendisi için çok ciddi riskler yarattığı için yüksek sesle itiraz etmekten çekinmeyecek. Zaten dik ve kararlı duramazsa, dışarıda oluşan enkaz ve ıstırabın içerde daha büyük bir enkaz ve ıstırab yaratacağını gördü. AB ve Amerika’nın “çıkarlarımızın jandarması ol” yaklaşımı reddedilecek. Amerika, Türkiye’yi karşısına alan bir Ortadoğu stratejisinin Amerikan hegemonyasının gücünü aşındıracağını gördü ve anladı. Bu yüzden Türk-Amerikan ilişkileri daha sağlıklı bir zemine oturacak. Karşılıklı çıkar ve yarara dayalı yeni ilişki şekli hem Türkiye’yi hem de Amerika’yı bölgede daha etkili işbirliklerine sokacak. Türkiye yeni pozisyonunu tanımlamıştır; ABD de bu pozisyonu kabul edeceğinin, bu yeni pozisyonla daha etkili işbirlikleri kuracağının işaretlerini vermiş bulunuyor.

 

Operasyonun yaratacağı olası riskler

 

Fırat Kalkanı operasyonu olumsuz sonuçlar yaratabilmesi açısından da zihni bir hazırlık yapmayı zorunlu kılmakta.

 

(a) ABD veya Rusya, Rojava’yı Dağlık Karabağ, Osetya, Abhazya gibi rölantide çok taraflı bir kriz bölgesi olarak bırakabilir. Bölgeyi dokunulmaz kılabilirler. Bu da Rojava’nın çevresine güvenlik tehdidi saçmasının önüne açabilir. O yüzden iki temel aktörle samimi işbirlikleri kurmak çok önemli.

 

(b) PYD daha güneyden, Menbiç ve Al Bab üzerinden bir koridor yaratarak Afrin ile Kobane kantonlarını birleştirmeyi deneyebilir. O yüzden Türkiye operasyona mutlaka stratejik bir derinlik kazandırmak isteyecektir.

c) Türkiye, Halep’te Rusya ve Suriye’nin çıkarlarını zedeleyecek rasyonel olmayan tutumlara girişirse, bu tutum Rusya ve Suriye’nin kendisine verdiği desteği bitirebilir. Bu hatâ yeniden Türkiye’nin kuşatılması sonucunu doğurabilir. O yüzden Halep’te Suriye ve Rusya’yı rahatsız etmeyecek, Halep’in Amerika’nın Rojava güvenlik kuşağına dönüşmesine hizmet etmeyecek bir strateji izleyip Rusya ve Suriye’yle işbirliğine devam etmek en doğru yaklaşım olacak.

 

(d) Stratejik derinliğin hangi güç dengesi ile doldurulacağı çok önemli. Türkiye’nin nüfuz alanında olacak mücavir bölgede aşırı İslami, radikal görüntü veren hareketlerin ortaya çıkması, bölgenin uluslararası meşruiyetine gölge düşürecek. Ayrıca bölgeyi ele geçirmek çok kolay. Zor olan bölgeyi elde tutabilmek.  Bunun da yolu stratejik derinlik kazandırılacak bölgenin ekonomik, sivil, sosyal, siyasal ve askeri bakımdan yeniden  yapılandırılmasından geçiyor. Temel Amaç, bölgenin Cerablus-Azez Özerk Bölgesi adı altında kendi kendine yeterli bir hale dönüştürülmesi olmalı.

- Advertisment -