Ana SayfaYazarlarBağlamsız “karargâh rahatsız” tepkisi

Bağlamsız “karargâh rahatsız” tepkisi

 

25 Şubat’ta Hürriyet gazetesinde yayınlanan “karargâh rahatsız” haberi iktidar tarafından bağlamı dışında ele alınarak aşırı bir tepki gösterilmişti. İktidar ve çevresi niye böyle bir tavır takınmış olabilir?

 

Haber bağlamı dışına çıkarılmıştı; zira “rahatsız”dan kasıt askerin muhalefet tarafından eleştirilmekten duyduğu rahatsızlıktı. Ama sanki Hükümetten, AK Parti’den askerin duyduğu rahatsızlık kast ediliyormuş gibi davranıldı.

 

Haber bağlamı dışına çıkarılmıştı; zira Hürriyet gazetesi sadece Genelkurmay tarafından muhabirine yapılan bir açıklamayı haberleştirmişti. Ancak sanki eski günlerdeki gibi gazete, askeriyedeki bir cunta ile işbirliği içinde AK Parti iktidarına karşı bir darbe girişiminin içinde yer alıyormuş gibi davranıldı.

 

Her şey bu kadar açık ve netken iktidarı “darbe tehlikesi” alarmı duyulmuş gibi bir tepki vermeye iten sebep ne olabilir?

 

Zamanında askeri vesayet tarafından zorlanmış, kendisine karşı darbe planları yapıldığı ortaya çıkmış ve en nihayet 15 Temmuz’da doğrudan bir askeri darbe girişimiyle yüz yüze kalmış ve bunu neredeyse kılpayı atlatabilmiş bir partide “karargâh rahatsız” başlığının iritasyona veya öfkeye sebep olması anlaşılabilir bir durumdur.

 

Ancak, bu durumda gazetenin manşet atmadaki özensizliği gerekçe gösterilerek, editöryal aymazlığa işaret eden bir tepki verilmesi beklenirdi. Manşet özensizliğine “darbe tehlikesi” alarmı muamelesi yapmak anlaşılır bir durum değildir. Dolayısıyla bu seçenek devre dışı bırakılabilir.

 

İktidarın verdiği bu bağlamsız tepki pek çok kişinin aklına yaklaşmakta olan referandumu getirdi.

 

Acaba iktidar referandum kampanyasının bir parçası olarak “karargah rahatsız” manşetini kendisine yönelik “sahte bir mağduriyet” inşa etmek için bile isteye manipüle mi etmişti?

 

Politikacıların oylarını artırmak ve seçimleri kazanmak için çok geniş bir araç ve taktik repertuarına sahip olduğu gerçeğini dikkate alırsak bu sebebi şıklar arasına alabiliriz.

 

Şimdiye kadar, statükonun vesayet güçleri karşısında uğradığı mağduriyet, AK Parti’nin başarı hikâyesinde önemli bir unsur olageldi. AK Parti uzunca bir süre statüko karşısında gerçekten mağdurdu ve fakat ahlaki ve demokratik üstünlüğü hep elinde tutuyordu. Seçmen de AK Parti’nin arkasında duruyordu.

 

Ancak 12 Eylül 2010 referandumunu dönüm noktası olarak alırsak, AK Parti o tarihten bu yana rejimin mağdur ettiği bir aktör olma niteliğini kaybetti. 17-25 Aralık 2013’ten bugüne ise AK Parti, kendisi artık yeni bir statükonun kurucu partisi haline geldi. AK Parti eski Türkiye’nin mağduru olabilir, ancak yeni Türkiye’nin muktediridir. Ve üstüne çoktan iktidar olarak çeşitli mağduriyetler üretmeye bile başlamıştır.

 

Gerçek bir mağduriyeti olmasa bile seçmendeki eski anıları ve duyarlılıkları kaşıyarak seçim için mağduriyet propagandası yapmaya niyet edilmiş olabilir, ancak bu yol inandırıcı olmaması bir yana, işe yarayabilecek bir yol gibi de görünmüyor.

 

Yoksa bu bağlamsız tepkinin sebebi evet kampanyasını “mağduriyet edebiyatı” üzerinden değil de darbe karşıtlığı üzerinden gidilerek sürdürmek gayesinin bir ürünü müydü?

 

Neden olmasın? Toplumun büyük bir kesiminde yakın tarihimizden gelen ve bedduayla yadedilen darbe deneyimleri ve hatıraları mevcutken, üstüne 15 Temmuz gibi bir kabus daha yeni yaşanmışken politikacıların bu anti-darbe hassasiyetini “kullanmak” istemiş olmaları mümkündür. Darbe travmasını atlatamamış seçmen, bağlam dışı kurulan darbe çağrışımıyla harekete geçirmek istenmiş olabilir.

 

Eğer böyle bir kampanya hilesi yapılmaya niyet edildiyse, bu kanaldan ilerlemenin işe yarama olasılığı oldukça yüksektir. Lakin bunun anlamı anti-darbe hassasiyetini suistimal etmek olacaktır. Epey bir süre Türkiye’de darbeler olağan karşılandı, iyi darbe kötü darbe, solcu darbe sağcı darbe, benim darbem senin darben ayrımıyla ele alındı veya darbelerin zorunlu bir girişim olarak hafifletildiği zamanlar oldu.

 

Buna karşın son 10-15 yıllık periyotta toplumun genelinde darbe ve demokrasi karşıtlığı konusunda güçlü bir anlam örgüsü kuruldu. Darbenin hiçbir koşulda meşru kabul edilemeyeceği, iyi veya kötü darbe ayrımının doğru olmadığı ve her halükarda darbe karşıtı olunması gerektiği yönünde bir kamuoyu baskısı inşa edildi. Bu Türkiye için demokrasi kültürü bakımdan büyük bir kazanımdır.

 

Bu birikim seçim kazanmak uğruna masaya sürülmeyecek kadar kıymetlidir. Anti-darbe hassasiyetiyle “boş yere” oynamak hassasiyeti aşındırarak içinin boşaltılmasına sebep olacaktır. Her zaman fazla kaşınan bir hassasiyet duyarsızlıkla sonuçlanır.

 

Zamanında FETÖ, “darbe davalarında” toplumun ve politikacıların anti-darbe hassasiyetini suistimal etmiş ve pek çok hukuksuzluk ve haksızlığı bu hassasiyetin altına gizlemeyi başarmıştı.

 

Peki bu tepkinin asıl sebebi referandumla doğrudan ilgisi bulunmayan bir durum olabilir mi?

 

Acaba bu tepki, olgusal temeli bulunan gerçek bir darbe tehdidi algısının iktidar tarafından “bağlamsız” görünen bir dışa vurumu muydu?

 

İktidar hâlâ güçlü bir darbe tehdidi görüyor veya hissediyor, bunu açıkça kamuoyuyla paylaşamıyor ancak bu tür olaylarla birlikte “kontrolsüz şekilde” (bağlamsız ve mantıksız görünen tepkilerle) dışa vuruyor olabilir miydi?

 

Eğer bir darbe girişiminden endişe ediliyorsa, buna karşı sağlıklı tedbirin Genelkurmay başkanını bütün yurtdışı gezilere yanında götürmek veya bir habere bağlamsız tepki vermek olmadığı ortadadır. Kalıcı ve yapısal değişikliklerle ve topluma karşı açık davranarak bu tehdit ile mücadele edilmelidir.

 

Bu sorunun cevabını öğrenmek hepimiz için hayati bir meseledir. Eğer iktidarın bu yönde bilgi ve bulguları varsa bu konuyu topluma açıkça anlatması ve gereğini yapması gerekir.

 

Toplumun desteğini bir gerçeğe dayalı ve bağlamı içinde talep etmesi doğru olandır.

- Advertisment -