Ana SayfaYazarlarUzun vâdeli mücadele

Uzun vâdeli mücadele

 

Ocak 2015’te gerçekleşen Charlie Hebdo saldırısının ardından geçen iki buçuk yılda, Avrupa’da birçok kent terör eylemlerine sahne oldu. Kopenhag, Paris, Nice, Berlin, Londra, Brüksel, St. Petersburg, Stockholm, Manchester gibi güvenlik önlemlerinin yoğun olduğu merkezleri sarsan terör, son olarak da Barcelona’da boy gösterdi.

 

Avrupa’nın üzerinde dolanan bu IŞİD patentli terör dalgasının en dikkat çeken tarafı, saldırı enstrümanlarını her geçen gün çeşitlendirmeleri. Bu terör eylemlerinde — klasik silahların yanında — gündelik hayatın vazgeçilmez vasıtaları da bir terör silahı olarak kullanılıyor. Hattâ ateşli silâhların ve patlayıcıların dolaşımı üzerindeki denetim sıkılaştıkça, bu diğer vasıtalar gitgide öne çıkıyor. Bir otomobil yayaların üzerine sürülüyor. Bir minibüs restoranın içine giriyor. Bir kamyon bir festival için bir araya gelmiş insanların arasına dalıyor. Bir de bıçaklar var. Araçlardan iniyor ve ansızın sağa sola bıçak sallamaya başlıyorlar. Böylesi terör eylemleri, küçük insiyatiflerle daha kolay organize edilebildiği için hızla çoğalıyor. Bomba veya otomatik silâhlarla tarama gibi daha klasik terör eylemlerinden çok daha fazla ses getirmeye başlıyor ve insanların korkularını azami seviyeye çıkartıyor.

  

Teröristlerin nitelikleri de altı çizilmesi gereken hususlardan biri. Bu eylemler şartlara kolaylıkla adapte olan, ev yapımı teknolojileri iyi kullanan ve kendi canlarını hiçe sayan gençler tarafından gerçekleştiriliyor. Bunlar şiddeti bizatihi siyaset olarak görüyor, ölümü kutsuyor ve ölünceye kadar çatışıyorlar. Kimliklerini önceden tespit etmek kolay değil; silah kullanmasını hayal dahi edemeyeceğiniz kişiler çok kanlı terör eylemlerine imza atabiliyor. Eylemcilerin ve katılımcıların tahmin edilmesindeki güçlük, toplumdaki endişe ve kaygıları büyütüyor. 

 

Sarsılan özgürlük-güvenlik dengesi

 

Terörle mücadeleyi zorlaştıran ve terör korkusunu gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirme istidadını taşıyan bu eylemler, sosyal ve siyasal alanda kaçınılmaz bazı sonuçlar doğuruyor. En mühimi, özgürlük ve güvenlik dengesinin sarsılması. Eylemler sebebiyet verdikleri dehşet duygusundan ötürü — sadece gerçekleştirildikleri topraklarda değil — dünyanın hemen her yerinde menfi neticeler üretiyor. Her yönetim aynısının kendi başına da geleceğinden ürkerek ön almaya çalışıyor ve güvenlik tedbirlerini yükseltiyor.

 

Böylece özgürlüklerde genel bir daralma, yasak ve sınırlamalarda ise bir genişleme yaşanıyor. Hak ve özgürlüklerdeki alan kaybı, metazori bir şekilde de gerçekleşmiyor. Salt devletin baskı ve zorlamasıyla değil, toplumun büyük bir çoğunluğunun isteğiyle hayata geçiyor. İnsanlar terörün önlenmesi ve hayatlarının daha güvenli seyretmesi için özgürlüklerinin bir kısmından vazgeçiyor, daha fazla güvenlik için devletin daha fazla müdahalesi ve denetimine rıza gösteriyor. Saldırılar sürdükçe bu eğilim artacağa ve dünya çapındaki özgürlük açığı büyüyeceğe benziyor.

 

Kabaran aşırı-sağ

 

IŞİD terörü, Batı siyasetini de biçimlendiriyor. IŞİD’in yaptığı her saldırı, Batı’da mültecilerin, göçmenlerin ve sığınmacıların hayatlarını daha da zorlaştırıyor ve İslam karşıtlığını körüklüyor. Teröristler Müslüman kimliği taşıyor ve eylemlerini İslâmiyet adına yaptıklarını söylüyor. Bu durum, Müslümanların terörizm ile uzaktan yakından bir alâkası olmayan ve diğer din mensupları gibi sıradan bir hayat süren büyük çoğunluğunun yaşamını olumsuz yönde etkiliyor. Müslümanlar suçlayıcı nazarlara eskisinden ve herkesten daha çok maruz kalıyor. Müslümanların ibadeti olağan sınırların ötesinde yasaklamalara tabi tutuluyor. Müslümanların dini sembol ve ritüellerini kamusal alanda daha az görünür kılacak düzenlemeler yapılıyor.

 

Terörizm, Avrupa’da aşırı sağ siyaseti de kabartıyor. Irkçı ve yasakçı hareketler güç kazanıyor, özgürlüğü ve çok-kültürlülüğü savunan siyasetler ise geri çekilmek zorunda kalıyor. Aşırı sağın popülaritesinin artması ve sandıklarda giderek daha fazla oya sahip olur hale gelmesi, merkez sağ ve solda yer alan siyasi partilerin politikalarına da negatif etkide bulunuyor. “Öteki” olarak görülenlerin taleplerine duyarlı olan partiler de seçmen kaybetmemek için sağ dalganın üzerinde sörf yapmaya başlıyor. Bu itibarla terörün Batı’daki siyasi tasavvuru esir aldığı söylenebilir.

 

Irak ve Suriye’den sonra

 

Avrupa’daki terör, Ortadoğu’daki gelişmeleri de iki yönden biçimlendiriyor. Bir yandan, her terör eylemin arkasından çıkan IŞİD’e karşı operasyonların artmasına ve buna daha fazla sayıda devletin katılmasına yol açıyor. IŞİD Avrupa’da en büyük düşman olarak kabul ediliyor; bu nedenle devletlerin IŞİD’e karşı mücadeleleri kendi kamuoylarından da büyük bir destek alıyor. Diğer yandan, IŞİD’e karşı savaşan güçlerin meşruiyet çevreleri sırf bu nedenle genişliyor. Zaten işte bu, YPG ya da SDG’nin diplomatik ve askeri alanda giderek daha çok destek almasını ve meşruiyet zeminine oturmasını mümkün kılıyor.

 

Şu anda IŞİD, dört bir koldan ateş altında. Irak’ta, Musul’dan çıkarılan örgüte karşı şimdi Telafer’de operasyon yapılıyor. Suriye’de ise Rakka’da kuşatma altına alınmış durumda. Muhtemelen Telafer’den sonra Havice ve Rakka’dan sonra da Deyrizor IŞİD’den temizlenecek. Yani çok uzak olmayan bir tarihte IŞİD’in Irak ve Suriye’deki varlığına son verilecek.

 

Lâkin bu, IŞİD’in tamamen bittiği anlamına gelmeyecek. Örgüt form değiştirecek ve iki yoldan ilerlemeye çalışacak. Bir taraftan, Afrika ve Asya’da merkezi otoritenin olmadığı veya çok zayıf olduğu coğrafyalarda,  bir toprak parçası ele geçirip üzerinde denetim ve giderek hâkimiyet kurmaya çalışacak. Diğer taraftan, başta Avrupa olmak üzere her yerde uyuyan hücrelerini harekete geçirerek bireysel terör eylemlerini devam ettirecek.  

 

Dolayısıyla IŞİD’e karşı mücadele kısa bir sürede bitmeyecek. Başarı için başlıca iki alanda adımlar atılması gerekiyor. Biri, ölümü yücelten ve şiddetin dışında bir araç tanımayan fikriyatı sönümlendirecek sosyal ve siyasal vasıtalar ve mekanizmaları geliştirmek. Bu meyanda en önemli nokta, Batı’nın yakasını İslam karşıtı politikalardan sıyırması. Zira Müslümanları dışlayan siyasetlerden IŞİD nemalanır. Diğeri ise, global bir nitelik kazanan IŞİD terörüne karşı global bir mücadele perspektifi oluşturmak.

 

Tez zamanda yapılabilecek işler değil bunlar; bu nedenle mücadele de uzun vadeli bir mücadele olacak.

 

- Advertisment -