“22.09.2017 tarihinde İzmir – Aydın otobanında meydana gelen kazanın sorumlusu benim. Bu kazada aynı aileden bir baba-kız hayatını kaybetti, anne ise yoğun bakımda. Ölen genç kız, bir çocuk, 16 yaşında. Hiçbir şey bir genç kızın hayatından daha değerli değildir.
Bir rampanın ardından birden önümüze çıkan araca çarpmamak için elimden gelen bütün çabayı sarf ettim. Kaygan zemin nedeniyle yavaşlayamadığımdan direksiyonu bariyerlere kırdım. Ama çarpışmanın önüne geçemedim. Bariyerleri aşarak üç-dört takla attık ve sonunda demir tellere takılarak durduk. Açılan hava yastıkları ve aracın güvenlik sistemi nedeniyle kazayı hafif sıyrıklarla atlattık. Kaza esnasında yanımda oturan arkadaşım Kenan Doğru ile birlikte aracın sun roof’undan çıktık ve diğer aracın yanına gittik.
Araçtakilerin nabızlarına baktım anne hâlâ hayattaydı. 112’yi aradık ama ambulans olay yerine çok geç geldi. Araçtan fırlayıp yolun kenarında yatan genç kızı görünce kendimi kaybettim ve bu şok nedeniyle olay anında kazayı üstlenemedim.
Kazayı arkadaşım Kenan Doğru üstlendi. Şu an suçsuz olduğu halde cezaevinde yatmaktadır. Kenan’ı Beşiktaş tribününden tanırım, senelerce birbirimizi kolladık. Bu hadise nedeniyle hiç kimseye bir şey söylemeden sonuna kadar cezaevinde benim için yatabilecek bir insandır.
Ama aradan günler geçtikçe bu vicdani sorumluluğu kaldıramayacağımı anladım. Savcılığa geldim ve kendim teslim oluyorum. Hayatını kaybedenleri geri getirmeyecek olsa da cezam neyse çekmeye hazırım. Hayatını kaybedenlerin yakınlarından özür dilerim.
Keşke bu kazada ben ölseydim. Hayatı boyunca haktan, hukuktan, adaletten bahsetmiş biri olarak bundan sonra doğan her gün benim için bir azap olacak.
Suçun cezasından kaçabilirsin ama vicdanının azabından kaçamazsın.”
Kazadan 6 gün sonra teslim olup suçunu itiraf ederken Emrah Serbes bunları söylüyordu. Sosyal medyadan…Twitter hesabında şimdilerde 355 bine yakın takipçisi var. Profilinde “İyiler ilk görüşte tanınmaz” yazıyor. Nereye baksak şık ama yaşananların izinde çok acıtıcı ifadeler…
Hem itiraf mektubu, hem profilinde yazanlar…
Kendine yönelik derin duyarlılığında anlayış bekliyor. Olay bildiğimiz gibi değil yani. Yolun kenarında yatan genç kızı görünce kendisini kaybediyor. Yanında oturan arkadaşı, yeterince hassas biri olmasa gerek (!!!), hâlâ kendinde ve bu nedenle kazayı üstlenebiliyor. Üstelik hiç kimseye bir şey söylemeden sonuna kadar cezaevinde onun için yatabilecek bir insan. Buradan da yeniden bir takdir beklendiğini anlıyoruz. Bunun akla getirilmesinin bile ne kadar ürkütücü olduğunu değil, arkadaşlığın ne kadar mühim olduğunu anlamamız gerekiyor herhalde. Ama aradan günler geçince mecburiyet değil (!!!) vicdan ortaya çıkmaya başlıyor. Emrah Serbes bize bunları anlatıyor, isteyen inansın diye. Bunun inandırıcılığıyla ilgili herhangi bir şüphe taşıdığına dair bir emare yok. Sadece yazdıklarında değil, hayatında da hiçbir otoriteye boyun eğmeden adalet, hak, hukuk peşinde koşan birinin ifadeleri bunlar onun açısından.
Dört kişilik aileden şimdi geriye sadece bir kişi kaldı. Anne de kısa bir süre sonra hastanede öldü. Ailenin avukatı bu itiraf ve teslim olma ayini üzerine şu açıklamayı yaptı:
“İki araç da İstanbul’dan hareket etmiş aynı yöne yani Bodrum’a gidiyormuş. Torbalı’da maalesef bu kaza meydana geliyor… İlk anda kader derken kaza tespit tutanakları ve delillerin incelenmesiyle olay zaten Emrah’ın üzerine doğru gidiyordu. (Kamera kayıtları, hava yastıklarındaki kan örnekleri vs ile konunun çözülmemesi zaten imkânsızmış. GS) O yol dümdüz otoban herkes bilir. Rampalar var ama anlattığı gibi kazaya neden olacak rampa yok. Ayrıca orta şeritte o hızla gidilmez. Emrah Serbes belki de çok kısa süre içinde yakalanacakken senaryo gibi bir itirafname yaptı. Bugün olmasa belki de yarın gerçekler ortaya çıkacaktı. Yaptığı kahramanlık gibi algılansın istemiyoruz.”
Yargılamak kolay tabii, şimdi buradan bakınca atıp tutmak gayet mümkün, işin kolayına kaçmamak lazım, peki. Ama bu kadar bariz bir olayda da bunları ve bu süslemeleri görmezden gelmek mümkün değil. Emrah Serbes’in olay sonrasında neden suçu üstlenemediğini, bir yol bulup, tabiri caiz ise, yırtmaya çalıştığını, romanlarındaki kaypak ve vicdansız karakterler gibi davrandığını hepimiz biliyoruz. Bence kendisi de biliyor.
Yine de “kahramanlık” söylemi devam ediyor. Sonuçların çıkmasına az bir süre kala, kazadan altı gün sonra kaza esnasında alkol ya da uyuşturucu etkisinde olmadığını, kullandığı ‘dikkat sağlamaya yönelik’ yeşil ve kırmızı reçeteli ilaçların olduğunu, kendisini toparlamak için dört-beş gün bir psikiyatri kliniğinde tedavi olduğunu, ruhsal ve bedensel olarak cezaevi koşullarına hazırlandığını anlatarak, bu sefer üzerimize şu sözleri boca ederek teslim oluyor:
“Hiçbir şey bir genç kızın hayatı etmez. Yere batsın Emrah Serbes. Benim adım Emrah Serbes, sonumda ‘T’ yok, bundan sonra sonumda hiçbir şey yok. Ömür boyu bu vicdan azabıyla yaşayacağım. Keşke ben ölseydim o kazada. Özür diliyorum herkesten.”
Herkes biliyor, kendisi de, en yakın arkadaşları da, yayıncısı da, okurları da.
Bildiğimiz, konformist, vicdanla alakası olmayan, kendine ve sadece kendi çıkarına yönelik, zengin ailelerin çocukları kaza yaptığında başvurulan yöntemlerle birebir aynı, Behzat Ç.’nin tiksinerek bakacağı bir yırtma hikâyesi sahnelenmeye çalışılıyor.
Bunu kendisine özgü bir pişkinlikle yapabiliyor çünkü her şeye rağmen, performansını sergilemesi için her yer ona açık: “Sonumda ‘T’ yok, bundan sonra sonumda hiçbir şey yok.”
Benim gibi kelimeleri sevenler için çok tavlayıcı laflar. Ama çok şükür ki, çoğumuz bu üsluptan utanç duymadan geçip gidecek kadar tav olmuyoruz bu ifadelere. Çünkü mesele, kelimeleri ortadan kaldırınca, çok bariz: Emrah S. samimi bir yüzleşmenin kıyısından geçmezken, süslü vicdan gösterilerinin içinde boğuluyor.
8 Mart 2018 tarihindeki duruşmada, kazayla ilgili soruşturma devam ederken, hazırlanan bilirkişi raporunda Emrah Serbes’in asli ve tam kusurlu olduğu, alkollü araç kullandığı, aşırı hızlı olduğu için şerit ihlali yaptığı ve takip mesafesine dikkat etmediği, kazada ölen diğer aracın şoförünün ise herhangi bir kusurunun bulunmadığı belirtildi. Bu sefer Emrah S. gözyaşlarını tutamayarak, (ne demekse) “doktorunun izniyle” alkol aldığını, zaten çok kısa bir süre için direksiyona geçmiş olduğunu vs anlattı.
Duruşma esnasında gözyaşlarını tutamayan bir kişi daha vardı. Annesi, babası ve kardeşi kazada ölen Ahmet Mert Özçelik…
Ailenin avukatı “…Bizim için önemli olan sürücünün alkollü olduğunu ispatlamaktı. Bununla ilgili dosyaya kuvvetli deliler girdi, yine süratli olduğu ispatlandı. Müvekkilim bir gece telefonla, ailesinin yok olduğunu öğrendi. Ancak Emrah Serbes altı gün boyunca saklanıp ailesiyle vedalaştığını ve cezaevi şartlarına kendisini hazırladığını itiraf etti” dedi.
Sonunda Emrah Serbes, 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İnfaz yasasına göre cezanın 2/3’ünü cezaevinde geçirip 1 yıl da denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilmesi söz konusuydu. Ama korona virüs salgını tedbirleriyle 3 yıl 8 ay cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra 2020 yılında tahliye edildi.
2022 yılı Haziran sonlarında Emrah Serbes’in yeni kitabı “Çekiç ve Gül” İletişim Yayınlarından çıktı. Bu yeni kitaptan yola çıkılarak çekilen, senaristi olduğu “Behzat Ç.: Çekiç ve Gül” dizisi de Blu TV’de bu yıl içinde yayımlanacakmış. Emrah Serbes 30 Ağustos 2022 gününde duyurdu bir kez daha sosyal medyada, Behzat Ç. ekibiyle birlikte bir resim eşliğinde.
Anlayacağınız, yine yeniden delikanlılığın kitabı yazıldı, dizisi çekildi. Buyrun, okuyun, buyrun izleyin. Behzat Ç. amirimiz bakalım kimlere haddini bildirecek? Bize ne biçim hayat dersleri verecek? Belki vicdanı, aşkı, bu hayatta adaleti sağlamayı, güçlülerin de ne kadar mahzun ve kırılgan olabildiğini, büyük dertlerle uğraşırken insan olmanın zor olduğunu anlatacak. Buyrun, içlenerek izleyin. Ama hiç olmazsa, şunu aklınızdan geçirin: Keşke Emrah S. bir kurgu karakter olsaydı da Behzat Ç.’nin ona haddini bildirdiğini, bir romanda ya da dizide de olsa, görseydik. Gerçek hayatta Emrah S. için yok öyle şeyler…
Yazarın kimliği ile eserlerinin ilişkisini falan tartışmaya çalışmıyorum, bu olayda bu tartışma çok lüks kaçar. Evet, aynı kapıya çıkıyor ama bu denli yoğun bir “delikanlılık ahlakı”nın bize bu şekilde satılmaya devam edilmesine içerlemek çok daha sade bir düşünce biçimiyle ilgili. Çünkü bu durumu makul karşılarsak, hiçbir şey o bıçkın teatrallikte Emrah S.’nin ‘T’sinden daha önemli görünmüyor.