Héctor Marcos Timerman Arjantin’in diplomat ve gazeteci kökenli eski Dışişleri Bakanı. Cristina Fernández de Kirchner’in ilk başkanlık döneminde, 2008- 2010 yılları arasında ülkesinin Washington Büyükelçisi olarak görev yaptı. 2010’dan itibaren de Bayan Kirchner’in ikinci döneminin Dışişleri Bakanı oldu.
Musevi bir aileden gelen Héctor Timerman halen 18 Temmuz 1994’te Buenos Aires’te İsrail-Arjantin Derneği AMIA (Asociación Mutual Israelita Argentina) binası önünde 85 kişinin ölümüne, 300’ünün yaralanmasına yol açan bombalı araç saldırısında İran Büyükelçiliği’nin 8 şüpheli mensubuna (dolayısıyla İran’a) kuvertür sağladığı iddiasıyla “vatan hainliğinden tutuklu yargılanıyor. Ama kanser hastası olduğu için ev hapsinde tutuluyor ve tedavi olmak üzere ABD’ye gitmesine de mahkemece izin verilmiş bulunuyor.
ABD giriş izni vermiyor
Bu yazıyı kaleme almamın asıl nedeni, AMIA davasının aşağıda özetle değineceğim orta oyununa benzeyen gidişatından çok Washington yönetiminin Héctor Timerman’ın ülkeye girişini yasaklanması. Şaka değil, Timerman geçen Salı gecesi New York’a gitmek üzere American Airlines’ın 22. 40’ta kalkan uçağına binmek üzere Ezeiza Hava Limanı’na geldiğinde kötü bir sürprizle karşılaştı. Havayolu şirketinin yetkilileri yargıcın yurtdışına çıkma izni dâhil geçerli belgeleri elinde olmasına karşın Amerikan makamlarının kendisine ülkeye giriş izni vermediği gerekçesiyle Timerman’ı uçağa almadı.
İlginçtir ama Amerikan yönetiminin ülkeye girişini yasakladığı Héctor Timerman sadece ülkesinin eski Dışişleri Bakanı, Washington Büyükelçisi ve New York Başkonsolosu değil. Aynı zamanda Arjantin’in askeri diktatörlük döneminde İnsan Hakları aktivisti olduğu için New York’a kaçmak zorunda kalmış bir demokrat. ABD’ye giriş yasağının daha da vahim yönü, New York’ta Columbia Üniversitesi’ni bitirmiş, uluslararası ilişkiler master’ı almış olan Timerman’ın o dönemde ayrıca Amerikan vatandaşlığını da edinmiş olması.
Özetle Timerman’ın geçen hafta başına gelen bu olay, ABD’nin ülkesinde diplomatlık yapmış dost bir ülkenin eski Dışişleri Bakanı’na, ayrıca kültürünü edinmiş bir çifte vatandaşına giriş izni vermeyecek kadar absürt davranabileceğini gösteriyor. ABD’ye sadece kanser tedavisi görmek için gitmek istediğini bildiği halde. Bunun uluslararası hukuka uygun olmaması bir tarafa, insani bir yaklaşım olmadığı da açık seçik ortada.
Timerman örneği, Amerikan yönetimlerinin son dönemde Türkiye’de de tepki çektiği gibi, dost ve müttefik saydığı ülkelere ve siyasetçilerine, arkasında olduğu tüm askeri ve beyaz eldivenli darbeler yetmiyormuş gibi daha neler yapabileceğini göstermesi bakımından önemli. Timerman büyük balık değil aslında. Ona isnat olunan suç, Washington’un ismini çizdiği Cristina Fernández de Kirchner’in hükümetinde etkin bir üye olmasından kaynaklanıyor. O zaman öncelikle şu soruya yanıt bulmak gerekiyor: “Kirchner’e iktidardan düşmesinden sonra yapılan, sonuç olarak beyaz eldivenli bir darbe mi?
Kirchner’e yargı darbesi
Washington’un öteden beri ideolojik yaklaşımından ötürü hiç sevmediği Latin Amerikalı liderlerden Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, baştan beri Bayan Kirchner’in ABD destekli bir yargı darbesine (golpe judicial) maruz kaldığını söylüyor. Bayan Kirchner Morales gibi sosyalist değil milliyetçi ama o da ABD karşıtı politikalarıyla Washington’u rahatsız eden bir politikacı. Nitekim Barack Obama 2016 Mart’ında Arjantin’e yaptığı resmi ziyaret öncesinde CNN’e verdiği mülâkatta, bir yıl önce seçilen Başkan Mauricio Macri’nin, selefi Bayan Kirchner gibi sistematik Amerikan karşıtlığı politikası izlemediğini belirtmiş ve bundan duyduğu memnuniyeti dile getirmişti. Bu itibarla akla gelen soru şu: “ABD, iktidarı sona eren Bayan Kirchner ve Dışişleri Bakanı Timerman’ı iki dönem izledikleri Amerikan karşıtı politikalarından ötürü cezalandırmakta mı?”
Bu soruyu yanıtlayabilmek için 1994’deki AMİA katliamıyla ilgili davayı kısaca özetlemek gerekiyor. 9 yıl süren dava 2003’te, yukarıda değindiğim gibi, İran Büyükelçiliği’nde görevli 8 diplomat ve Hizbullah mensubu bir Lübnan vatandaşının suçlu bulunmasıyla sonuçlanmıştı. Ama mahkûm edilen yabancılar soruşturma sürecinde Arjantin’de olmadıkları için yetkili yargıç Juan José Galeano sadece teröristlerin yerel bağlantıları olduğu öne sürülen 22 kişiyi sorgulayabilmişti. Üstelik bu davayı izleyen AİHK (Amerika İnsan Hakları Komisyonu) gözlemcisi daha 2001’de bu kişilerin sorgulanmasıyla yetinilmesinin Arjantin hükümetinin katliamın üstünü örtmeye yönelik bir manevrası olduğunu açıklamıştı.
Galeano’nun mahkûmiyet kararı herhangi bir sonuca ulaşmadı. Haklarında kırmızı bülten çıkarılan diplomatlardan sadece İran’ın eski Buenos Aires Büyükelçisi Hadi Suleimanpur Londra’da yakalandı ama Birleşik Krallık onu Arjantin’e vermediği gibi, Tahran da misilleme olarak İçişleri Bakanı ve yargıç Galeano dâhil 5 Arjantinli üst düzey kişi hakkında kırmızı bülten çıkardı. Aynı yıl yargıç Galeano davadan alındı, ertesi yıl da yerel bağlantılar olduğu öne sürülen 22 kişi beraat etti ama dosya kapanmadı. AMIA katliamıyla ilgili özel bir savcılık kuruldu ve başına savcı Alberto Nisman getirilerek davanın yeniden açılması sağlandı.
Ayrıntılara girmeden özetlemek gerekirse, 2007 yılında yetkili Arjantin mahkemesi İranlı diplomatlar hakkında yeni bir hüküm verdi ve Interpol haklarında yakalama bülteni çıkardı. Arjantin bu kişilerin yargılanmak üzere verilmesini talep etti ama İran kendi vatandaşları olduğu gerekçesiyle bu talebi reddetti. Böylece dava yeniden tıkanmış oldu.
2013 yılında AMİA davası konusunda İran’la bir memorandum imzalandı. Buna göre İran, katliamı düzenlemekle suçlanan vatandaşlarının ifadelerini alacak, bu konuda bir Hakikatler Komisyonu kurulmasına da destek verecekti. Ancak İran Meclisi onaylamadığı için anlaşma yürürlüğe girmedi.
Soruşturmayla görevli özel yetkili savcı Alberto Nisman’a göre ise, geçerlilik kazanmayan bu memorandum esas itibariyle İranlı diplomatların aklanmasını amaçlıyordu. 2015’te raporunu bu görüşü esas alan doğrultuda tamamladı ama Arjantin Temsilciler Meclisi’nin bilgisine sunacağı gün evinde ensesinden vurulmuş halde bulundu.
Yargıç Claudio Bonadio ayrı bir yazı konusu olacak kadar kapsamlı olan bu dosyayı iki yıl sonra yeniden açtı. Kirchner ve Timerman sözünü ettiğim memorandumun altında imzaları olduğu için şimdi “vatan hainliği” ile yargılanıyorlar. Senatör olduğu için dokunulmazlığı bulunan ve tutuklanmayan Cristina Fernández de Kirchner’e göre, bütün bunlar Macri’nin orkestra şefi olduğu yargıç Bonadio üzerinden sahneye konulmuş bir piyesin ilk perdesi. Bu bir piyes ise, Timerman’a insani nedenlerle dahi ülkesine giriş izni vermeyen Washington’un da bu piyeste önemli bir rol üstlenmiş olduğu anlaşılıyor.
Bu rolün ne olduğunu bilmek mümkün değil ama görünen o ki ABD, Bayan Kirchner ve eski Dışişleri Bakanı’nı iktidar dönemleri sona ermiş olsa bile -Timerman’ın hayati tehlikesine de aldırmadan- cezalandırıyor. Cezalandırmakla da kalmıyor, bunun bilinmesini de istiyor. Dostu ve müttefiki olan ülkelere gözdağı vermek için belki de.