Gençlik girişimi Arayüz Kampanyası, 20 Mart Pazartesi akşamı ‘’Mesele Gençlik #4’’ programında Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu konuk etti. Siyaset bilimci Seren Selvin Korkmaz’ın moderatörlüğündeki etkinlikte gençlerin sorularını yanıtlayan Davutoğlu, Arayüz Kampanyası’nın gençlerin siyasete katılımının önündeki, engellerin kaldırılmasına yönelik hazırladığı ‘İyi Niyet Sözleşmesi’ni imzalayan ilk genel başkan oldu.
Davutoğlu’nun etkinlikteki konuşmasında dikkat çekici bölümler vardı:
‘’Kadıköy’deki bir mahalleyle Fatih’teki bir mahalle ayrı ayrı yaşamaya devam ederse barış olmaz’’
‘’Sayın Kılıçdaroğlu beni ziyarete geldiğinde kendisine bir şey söyledim: Sizin Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki otoriter laikliği özgürlükçü laikliğe dönüştürme hızınızla; bizim otoriter muhafazakarlığı, özgürlükçü muhafazakarlığa dönüştürme hızımız bir yerde buluşursa Türkiye’de barış olur.
Türkiye’de 28 Şubat’a yol açan otoriter bir laiklik vardı ve memlekete zulmedildi. Kızlara, okumak isteyenlere, farklı düşünen herkese, zulmedildi. Öbür tarafta şimdi otoriter bir muhafazakarlık var. Muhafazakarlığı otoriterlik olarak yorumlanıyor. Farklı görüş beyan edemiyorsunuz. Farklı bir şey söylediğiniz için size “Hainsin!” diyorlar.
Marksist olabilecekken İslam’ı bir düşünceyi benimsedim? Çünkü güçlü bir şahsiyetin inançla özgürleştiğini düşündüm. Herkes farklı düşünür. Özgürlükçü muhafazakarlığı anlatmak için söylüyorum. Herhangi bir kulun önünde eğilmeniz mümkün değildir. Gerçek bir iman özgürleştiricidir. Hem başka insana hem de kendi nefsine karşı verdiğin bir mücadele var.
Şimdi ne oldu? Sayın Kılıçdaroğlu CHP’de dogma gibi görünen şeyleri birer birer kırıyor, döküyor. Başörtüsü karşıtlığına karşı, başörtü yasası teklif etti. Başörtüsünü esas alarak ‘Helalleşelim’ dedi. Biz ise en yakın arkadaşlarımızla mücadele ediyoruz. Yıllarımızı beraber geçirdiğimiz Tayyip Erdoğan, iktidardayken benim kitaplarımı yasakladı. Raflarında benim kitaplarım durduğu için kitapçıyı tehdit ettiler. Eşimin konferanslarını iptal ettiler. Kadın doğum konferanslarının siyasi bir yönü de yok. Olabilecek her şeyi yaşadık.
Sayın Akşener de eski ülkücü gelenekle hesaplaşıyor. Hepimiz kendi geleneğimizle hesaplaşıyoruz. O yüzden bu süreç değerli.
“Mahallelerimizden çıkalım”
Kılıçdaroğlu’nu dinlediğinde de muhafazakarların kulakları tıkalıydı. Şimdi kulakları açıldı. Birbirimizi dinliyoruz. Gelecek Partisi’ni kurarken ben şunu dedim bütün arkadaşlara: “Mahallelerimizden çıkalım” Sloganımız buydu. Herkes mahallesinden çıkacak. Kadıköy’deki bir mahalleyle Fatih’teki bir mahalle ayrı ayrı yaşamaya devam ederse barış olmaz.
Tartışacağız, konuşacağız. Bazen de kavga edeceğiz. Ama sonunda barışacağız da. Biz bunu başarabilirsek siz daha kolay, daha hızlı yol alırsınız. Yoksa biz kavga edip barışmazsak sizler kavga edip birbirinizi vurursunuz. Yani yetmişli yıllarda bizim yaptığımız gibi.
“Altılı Masa mümkün olduğunca topluca seçime girmeli”
Ben Altılı Masa’nın mümkün olduğu kadar topluca seçime girmesi gerektiğini düşünüyorum. Bazı partiler farklı düşünüyor. Ben bugün parti hesabı yapmamak gerektiğini düşünüyorum. Seçime girsek biz de ciddi oy alırız ama Gelecek Partisi’nin kaç milletvekili olduğundan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, DEVA’nın, İYİ Parti’nin, Saadet’in kaç milletvekili olduğundan daha çok topluca 360’ı geçmemiz lazım, anayasa değişikliği için. Dolayısıyla hepimiz fedakarlık yapacağız.
“AK Parti’ye müracaatlarda düşüş var”
AK Parti’ye adaylık müracaatlarında çok ciddi düşüş var. Onun için sayıyı arttırmaya çalışıyorlar. Çünkü AK Parti kimliğiyle, parti kimliğiyle siyaset yapmıyorlar. İktidar olduğu için orada bulunmak istiyorlar. Bizim bütün ilçe başkanlarımıza baskı yapıyorlar.
Bazı illerde bir parti, bazı illerde bir başka parti. Ama şunu söyleyeyim en yüksek oranda genç olması için hem kendi partimde hem diğer partilerde hem konuşuyorum, gereğini de yapmaya çalışıyorum. Çalışacağız. “
Daha adil bir vergi düzenlemesi şart
(“Özel hayata müdahalesi söz konusu vergiler üzerinden. Özellikle ÖTV, alkol kullanan arkadaşlarımızın için masanın bu konuda bir düzenlemesi var mı ya da olacak mı?” sorusuna cevap olarak)
Şimdi buna Altı Masa olarak da, bizim Gelecek Partisi olarak da yaklaşımımız dolaylı vergilerin bir adaletsizlik kaynağı olduğu yönündedir. Yani ÖTV bunlardan biri.
ÖTV konusunda ciddi rezervlerimiz var. Türkiye’de önümüzdeki dönemde vergi gelirlerinin azalması lazım. Daha adil bir vergi düzenlemesi şart. O konuda özel hayat dışında da genel olarak vergi yaklaşımımız bu.
“Kuvvet komutanlarının doğrudan Savunma Bakanı’na bağlı olması bir çift başlılık görüntüsü doğuruyor”
Demokrasiyi güvenlikle gerçekleşir. Benim siyaset literatürüne kattığım en önemli kavramlardan birisi özgürlük ve güvenlik dengesidir. Daha 90’lı yıllardan itibaren yazdım. Yani şöyle değil: Özgürlükleri genişletelim, güvenliği ihmal edelim. Böyle derseniz kaos çıkar. Özgürlükleri feda edelim, güvenliği maksimize edelim derseniz diktatörlük çıkar, otoriterlik çıkar.
MİT gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi Emniyet teşkilatı gibi kurumlar demokrasilerde bir vesayet kurumu olmadıkça ve siyasilerin seçimle gelenlerin tercihlerini şu veya bu yönde yönlendirme çabası içine girmedikçe çok güçlü olmalılar.
Oradaki sınır şu: Demokratik kurumlar karar verecek ama bu kurumlar güçlü olacak.
Demokrasiyi güçlendirmek için silahlı kuvvetleri zayıflatamazsınız. Silahlı kuvvetleri zayıf olan bir ülkenin demokrasisi güçlü olmaz. Ama silahlı kuvvetleri güçlendireceğiz diyerek 12 Eylül darbesi, 28 Şubat darbesi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi silahlı kuvvetlerde güç biriktirerek sistemi ele geçirme teşebbüsüne de izin veremezsiniz. Vesayete kesin karşı ama güvenlik kurumlarını desteklemeye dayalı bir anlayışımızın olması lazım. Açık ifade edeyim. Silahlı kuvvetlerin bugünkü yapısını doğru görmüyorum. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Kuvvet Komutanları şeklinde hiyerarşinin olması gerekir.
Şimdiki kuvvet komutanlarının doğrudan Savunma Bakanına bağlı olması bir çift başlılık görüntüsü doğuruyor. Silahlı kuvvetleri bu anlamda demokratik ilişkilere dayalı olarak güçlendirmek şart. MİT Müsteşarlığı da aynı şekilde, görevini en iyi şekilde yapacak donanıma sahip olmalı.
Türkiye gibi ülkelerin zayıflatma lüksü yoktur. Ama bütün emniyet birimlerimizin, istihbarat birimlerimizin dünya ölçeğinde teknolojik istihbarattan, siber güvenliğe kadar o alanlarda ülkenin korunmasına ağırlık vermesi gerekir.
Kişiler önemli değil. Kişilerden bahsetmeyi doğru görmem ama kurumları bu şekilde doğru, demokratik zeminde yerli yerine oturtacağız.’’