52 yıl öncesine gidelim. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ardından, CHP’de sıkıntılar ortaya çıkmıştı. CHP’nin genç Genel Sekreteri Bülent Ecevit darbeye karşıydı. Partinin efsanevi lideri İsmet İnönü ile aralarındaki gerilim tırmanıyordu. Deniz Gezmiş ile iki arkadaşının idam kararının Meclis’e gelmesiyle, toplumsal gerilim artarken, ikili arasındaki çelişmeler iyice sertleşti. Ecevit darbeye de idama da karşıydı. “Toprak işleyenin, su kullananın”, “Kontrgerilladan hesap sorulacak” gibi sloganlar, Ecevit ve arkadaşlarının yeni bir CHP için temel itiraz nokta ve yönelimlerini ifade ediyordu. Darbeden 1 yıl kadar sonra, CHP içindeki yarış, Ecevit ekibinin başarısıyla sonuçlandı.
İsmet İnönü kurucusu bulunduğu CHP’den istifa etti. 14 Mayıs 1972 tarihinde özel bir “Başkanlık seçimi kurultayı”yla, Ecevit CHP’nin lideri oldu. Bugün de CHP’de başkanlık hesapları yapılıyor. Kılıçdaroğlu’nun başkanlıktan ayrılıp ayrılmayacağı tartışılıyor, yerine kimin geleceği üzerine tahminler geliştiriliyor. Bülent Ecevit örneğine bakarak bugünleri anlayabilir miyiz? Ecevit, bir askeri darbe ortamında sivil muhalefetin sözcüsü olarak öne çıkmıştı.
Bir program ve projesi vardı. Siyaseti asker vesayetinden arındırmak istiyordu. Halkçı bir düzen kurmak istiyordu. O yıllarda dünya ve Türkiye’de esen sol rüzgar ona güç veriyordu. Parti içinde, Ecevit’in projelerini savunan güçlü bir ekip vardı. Turan Güneş, Haluk Ülman, Kamil Kırıkoğulları, Deniz Baykal, Gündüz Ökçün, Hasan Esat Işık, Mustafa Üstündağ, Orhan Eyüpoğlu vb… Yerelin enerjisini akademiyle birleştiriyor, siyaset alanına taşıyorlardı. CHP’nin ve Ecevit’in sivil çıkışını iki askeri darbe ezdi (1971 ve 1980). CHP yeniden fabrika ayarlarına döndü.
Sivilleşme ve CHP
Kılıçdaroğlu’nun gelişi ve onun döneminde yaşanan değişim, zamanla bir sivilleşme hareketi olarak gelişti. Dersim Katliamı’nı “Bir uygarlık projesi” olarak savunan Baykal ekibinin tasfiye edilmesi, çok ciddi bir adımdı. CHP, ulusalcı, jakoben gelenekten, ortalama bir sosyal demokrat harekete dönüşüyordu. Kılıçdaroğlu’nun tarihi bakımdan en anlamlı hamlesi 6’lı masa oldu. Değişik siyasi akımların demokrasi temelinde iş birliği yapması, bir ilerlemeydi.
Parti içinden ve dışından çeşitli kesimlerin karşı çıktığı, “Sağcılarla, şeriatçılarla işbirliği yapılıyor” tarzındaki eleştirilere kapılarak anlamakta zorlandığı bu adım, bir gelecek projesiydi. CHP, Kılıçdaroğlu liderliğinde muhafazakarların da çoğulcu bir Türkiye düşüncesinin meşru bileşenlerinden olduğunu, onlarla ortaklık yapılabileceğini ilan ediyor, uygulamaya sokuyordu. Peki şu an Kılıçdaroğlu’nun yerine talip olanlar, hangi siyasi proje ile ve hangi ekiple CHP’yi yönetmek istiyor?
Kılıçdaroğlu dönemindeki demokratikleşme yolculuğunu nasıl okuyorlar? Batı ile ilişkilerdeki tercihleri ne? 6’lı masayı bir kazanç olarak kabul ediyorlar mı? Kürt meselesinin Meclis’te ele alınması konusunda ne düşünüyorlar? CHP’deki değişimi anlayan, toplumdaki değişim eğilimini doğru algılayan, geleceği de kurmayı başarabilir.