Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’nde Hürriyet Parlamento Şefi Turan Yılmaz’a konuştu ve diğer Hürriyet yazarlarının yazılı sorularına cevap verdi.
Yılmaz’ın İmamoğlu’nun ‘Zoom’ toplantısı ve Ümit Özdağ’la yapılan ‘gizli protokol’le ilgili sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
“Partimin birtakım eski ve yeni yöneticileri normal veya etik olmayan aksiyonlar almışlar. Olabilir! Ancak bu aşamada bizim yaklaşımımızın farklı olması gerekli. Özellikle halkımızın bize ihtiyacı olduğu bu tarihi günlerde; zam, vergi, hayat pahalılığının rekor seviyelerde olduğu bu zamanda, bizim halkımızın yanında olmaktan başka bir görevimiz yoktur. Halkımız, iktidar tarafından eziliyor ve sesini duyurmaya çalışıyorken kamuoyunu bunlarla meşgul etmemek gerekir.
“Ben bir devlet adamıyım. Ağzımdan çıkanı bilirim. Sayın Özdağ ile ilgili gelen soruya, o konuda yorum yapmam dedim ve ne dediysem arkasındayım. Beni sevsin sevmesin tüm vatandaşlarımın mutabık olduğu bir konu var ki etik ve ahlak konusunda oldukça hassasımdır. Bu görüşmede ve alınan kararlarda da masanın ilkeleriyle çelişen tek bir adım atmadım, atmam. Protokol, CHP’yi bağlayan bir protokoldür. Önemli olan, Türkiye’nin temel problemlerinin demokrasi, özgürlük, adalet temelinde ivedilikle çözülmesiydi. Ben, sahtekar montajcılara, devletin imkânlarını ahlaksızca kullananlara karşı mücadele ettim!”
CHP lideri, Hürriyet yazarlarının yazılı sorularına da cevap verdi.
Ahmet Hakan: 2015 seçimi, yüzde 48 / 52 dengesi… 2018 seçimi, yüzde 48 / 52 dengesi… 2023 seçimi, yüzde 48 / 52 dengesi… Bu açıdan baktığınızda Seçim sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz? Hiç değişmeyen bir dengeye takılıp kalındığı görüşüne ne dersiniz? “Arkamızda 25 milyon oy var” cümlesinin değerini, bu denge düşürmüyor mu?
Kılıçdaroğlu: Önceki seçimlerin hiçbirinde gerçek anlamda yüzde 48 gibi birleşik bir oy oranımız olmadı. Muhalefet burada birleşmenin önemini kavrayamamıştı. Biz 2023’te sadece 6’lı masa kurmadık aslında; 25 milyondan oluşan bir masa kurduk. Farklı renklerin “zulme karşı, diktaya karşı birleşelim” ve “Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıralım” dediği bir masaydı bu. Tüm itirazlara rağmen ısrarla üzerinde durduğum bir hedefti bu. AK Parti’nin oyunun yüzde 49’lardan 35’lere düştüğünü de unutmamak gerek. Siyasi iktidar, andığınız seçim dönemleri dahil neredeyse tüm seçimlerde kamu kaynaklarını fütursuzca, hoyratça kullandı. Kamu otoritesini de tehdide, şantaja, kayırmacılığa, dezenformasyona varacak şekilde, seçmen ve muhalefet partileri üzerinde bir tahakküm aracı olarak kullanmaktan çekinmedi. Bunun sonucu da 2019 yerel seçimlerinde hemen tüm metropollerde seçimleri kaybetti.
Hande Fırat: Gerekirse 16’lı Masa kuracağınızı söylediniz. Bundan, seçimi kaybetmenize masayı yeterince geniş tutmamanız neden oldu sonucunu mu çıkarmalıyız? Son seçimde masada HDP’nin desteği net bir şekilde görülürken ikinci turda Ümit Özdağ ile de bir mutabakat imzaladınız. Bu mutabakatın Atatürk’ün kurduğu CHP gibi bir parti tarafından imzalanmak zorunda kalması çok eleştirildi. HDP konusunda pişman mısınız? Bununla bağlantılı olarak FETÖ, PKK/PYD/YPG’ye açık açık terör örgütleridir diyor musunuz?
Kılıçdaroğlu: Defalarca söyledim yine söylüyorum; mesele masanın 6’lı olması ya da 16’lı olması değil; mesele renklerin, farklılıkların, kısacası ‘’halkın’’ birleşmesidir. Seçim sonuçlarına gelince, bunun ana sebebi masa değil; sahtekâr bir montajcının ve onun medya ve sermaye gruplarının bizlere kurduğu kumpaslardır. Beni öldürmeye çalışan terör örgütünün benim yanımda yer aldığını iddia ettiler ve ahlaka aykırı şekilde montajlar yaptılar, tehditlere başvurdular, maddi güçlerini kullandılar. Atatürk sorunuza gelince; Mustafa Kemal asla ama asla Türkiye’yi tek bir CHP ile yönetmek istemedi. Savaş dönemi ve sonrasına baktığınızda bırakın 6’lı, 16’lıyı yüzlerce farklı grup ve cepheyi birleştirdiğini görüyorsunuz. Defalarca söylememe ve bir gazeteci olarak bunu biliyor olmanıza rağmen bir kez daha amasız, fakatsız ve lakinsiz yanıtlayayım: PKK/ PYD/YPG ve FETÖ ve İŞİD bir terör örgütüdür.
Sedat Ergin: Şimdi geride bıraktığımız milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarına baktığınızda, seçim sürecinde izlediğiniz stratejide, taktiklerde hangi hataları yaptığınızı değerlendiriyorsunuz? Bu sonuçlardan yola çıkarak neyi farklı yapardınız?
Kılıçdaroğlu: Kampanyanın diline, üslubuna, ahlaklı ve namuslu iletişime ilişkin bir hatamız olduğunu düşünmüyorum. Ancak şunu samimiyetle söyleyebilirim ki yıllar öncesinden başlattığımız ve bize oldukça değerli, önemli kazanımlar sağlayan kanaat önderleri toplantılarını sayıca daha fazla yapmalıydık. Özellikle de siyasi iktidarın kendisi aleyhine ortaya çıkabilecek bir seçim sonucunu, “Darbe girişimi” olarak nitelendirmesiyle birlikte benim “Kentli modern muhafazakârlar” olanak nitelendirdiğim toplumsal kesimde bir korku yaşandı. Biz, onların yaşadığı bu korkuyu, onlarla daha sıkı bir ilişki kurarak giderebilirdik. Ancak bu seçim kampanyasının seyri içinde yeteri düzeyde mümkün olmadı.
Abdülkadir Selvi: İmamoğlu’na kırgın mısınız? “Oğlum Ekrem” demiştiniz İmamoğlu’ndan bu hareketi bekliyor muydunuz? Tekrar İstanbul’a aday gösterecek misiniz? Yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı kaybederseniz istifa eder misiniz? Sayın İmamoğlu, gündeme taşıdığı değişim tartışmalarıyla ilgili bir internet sitesi de oluşturdu. Bunun için bir yorumunuz olur mu?
Kılıçdaroğlu: Sayın İmamoğlu’na kızgın değilim elbette. Aksine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde gösterdiği performanstan çok mutluyum; gurur duyuyorum. Sayın İmamoğlu’nun aday olarak ismi açıklandığında, “Nereden buldunuz bu ismi?” diyenlere inat hep birlikte inançla yürüdük ve İstanbul’u kazandık. Sayın İmamoğlu kendisine güvenenleri ve kendisine güvenip oy veren İstanbulluları fazlasıyla memnun etti. Haliyle CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda bir aday arayışı yoktur; adayımız Sayın İmamoğlu’dur. Öte yandan şunu da söyleyeyim ki 2024 yerel seçimlerinde 2019 seçimlerinden çok daha iyi bir sonuç alacağız. Kimsenin şüphesi olmasın. Sayın İmamoğlu’nun oluşturduğunu ifade ettiğiniz internet sitesi ve benzer çabaları da değerli buluyorum. Partimize ve ülkemize ilişkin her çabayı değerli buluyorum.
Yalçın Bayer: Cumhuriyeti kuran CHP’nin ‘sol’ bir parti olması gerekip gerekmediği konusunda açık tavrınızı ortaya koyabilir misiniz? Yoksa aslını tümden inkâr mı ediyorsunuz? CHP’yi ‘helalleşerek’ başka bir ‘şey’ mi yapmak istiyorsunuz? O nedir?
Kılıçdaroğlu: Partimin solculuğunu da milliyetçiliğini de vatanseverliğini de tartışmam. Atatürk’ün siyaset masasında aşırı milliyetçiler de vardı aşırı solcular da vardı; muhafazakâr kanaat önderleri de vardı liberal azınlıklar da. Zaten bu masayı kurduğu için, bu masadan bir vatan çıkardığı için Atatürk oldu. Siz Atatürk’ün Sivas’ta, Samsun’da, Diyarbakır’da sadece kendi görüşünden insanlarla oturduğunu mu düşünüyorsunuz? Biz yaşamın her alanında ve herkes için hakkın, hukukun ve adaletin hâkim kılınması için çaba gösteriyoruz. Bir grup insanın zenginleşmesi uğruna farklılıklarımızı bir silah olarak kullanan Saray çetesine karşı bunu siyasi bir hareket haline getiriyorsunuz. 25 milyon kişi el ele veriyor. CHP’yi tam olarak özüne döndürerek, Atatürk’ün yaptığı gibi Sivas’ı, Samsun’u, Diyarbakır’ı, Sakarya’yı masamıza katarak yürüyorum.
Sefer Levent: Son dönemde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci tekrar gündem oldu. Bu süreç ekonomimizi nasıl etkiler?
Kılıçdaroğlu: Eğer AB’ye üye olursak ya da üye olma sürecini ilerletirsek tabii ki büyük katkısı olur ama ben Erdoğan’ın AB’ye girmek istediğini düşünmüyorum. AB’ye girmeniz için gazetecilerin, siyasetçilerin, iş insanlarının, iktidara muhalif diye kimsenin tutuklu olmaması gerekir; Erdoğan bunu göze alamaz. Yargının bağımsız olması gerekir; Erdoğan bağımsız yargı istemez. Ekonominin şeffaf olması gerekir; Erdoğan istemez. Medyanın bağımsız olması gerekir; Erdoğan medyayı bağımsız bırakamaz. AB’ye girmeniz için ülkede çoğulculuk olması gerekir; Erdoğan, çoğulculuğu bırakın en ufak muhalif sese tahammül edemez. Bugünki konuşmalarına aldanmayın, 2016’da Türkiye tarihinde AB’ye en yakın konumundayken “ey AB sen yoluna biz yolumuza’’ dedi; yarın yine aynısını söyleyecektir.
Arif Dizdaroğlu: Parti örgütlerinin, kendi tercih ettiği adayın kazanabilmesi için daha aktif çalışacaklarına inanıyorum. Milletvekilliği ve yerel seçimlerde, adayların ön seçimle belirlenmesine niye ağırlık vermiyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Elbette en doğrusu partinin tüm adaylarını örgütün kendisinin belirlemesidir ve öyle de olacaktır zaten. Ancak yüzde 100 Genel Merkez’den bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran yerel yönetimler için sağlıklı bir örgüt-üye yapısının kurulması gerekiyor. Önümüzdeki süreçte parti tüzüğümüzde köklü değişiklikler yapacağız. Önseçimlerin sağlıklı bir ortamda gerçekleşmesini zorunlu kılacağız.
Uğur Meleke: Dünyanın hiçbir yerinde 10 kez üst üste yenilgi almış teknik direktör 11’inci maça çıkmaz. İstifa çağrılarına ne diyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Ben Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor teknik direktörü olarak birinin diğerini yenmesini sağlamaya çalışmıyorum; tam tersine taraftarları birleştirmeye çalışıyorum. Rakip taraftarların el ele tutuşmasını, helalleşmesini, derbileri el ele izlemesini sağlamaya çalışıyorum. Ve bunları yaparken karşımda sermaye, medya gücü, profesyonel sosyal medya ajanları, sahte montaj ekipleri vs. olan bir yapıyla savaşıyorum. 10 cephede yara almış bir komutan savaşa devam eder mi? Evet, eder/etmelidir. CHP Genel Başkanı olmasam da mücadeleyi asla bırakmam.
Savaş Özbey: Tunceli Nazımiyelisiniz. Askerliğimi orada yaptım hem çok çetin hem de çok güzel bir coğrafya. Oradaki çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz ve emeklilik için planlar var mı?
Kılıçdaroğlu: Oradaki çocukluğumu her daim keyifle anımsıyorum. Babamın memuriyeti nedeniyle uzun yıllar Nazımiye dışında yaşadık. Yaz tatillerinde Nazımiye’ye, köye dönmek ise her zaman heyecan vericiydi. Bir nevi “kuş uçmaz kervan geçmez” diye nitelendirilebilecek bir ilçedir. Ve ben bir Cumhuriyet çocuğu olarak Nazımiye’den çıktım. Devletin imkanlarıyla okudum; üst düzeyde bürokratlık yaptım. Sonrasında Atatürk’ün partisinden, CHP’den vekil oldum. Şimdi de Atatürk’ün koltuğunda oturuyorum. Hepsi Atatürk sayesinde.
Uğur Vardan: Bugünden geriye dönüp hayatınıza ve siyasi kariyerinize baktığınızda, bu öyküyü anlatan en iyi film hangisi derdiniz?
Kılıçdaroğlu: Öncelikle sinema eleştirmenliğiniz benim için çok kıymetli. Çok sık sinemaya gidemesem de sizin vizyona giren yeni filmlere ilişkin değerlendirmelerinizi dikkatle takip etmeye çalışıyorum. Sorunuza gelirsem; bu soruyu izniniz olursa çok şahsi bir durum olacağı düşüncesiyle yanıtlamayayım. Anlayışınıza sığınıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim. Nuri Bilge Ceylan sinemasını çok beğeniyorum. Özellikle TRT 2’nin dünya sinemasından örneklere yer verdiği sinema kuşağını kaçırmamaya çalışıyorum. Lütfi Ömer Akad’ın “Gelin-Düğün- Diyet” üçlemesi benim için çok değerlidir.