Zahide Tuba Kor’un Ortadoğu Günlüğü sitesinden aktarıyoruz
http://ortadogugunlugu.blogspot.com/
19 Temmuz’da İstanbul’daki hanımla, 20 Temmuz’da İdlib’deki beyle birer röportaj yaptım. Önce hanımla, daha sonra eşiyle röportajı okuyacaksınız.
Depremde neler yaşadın?
Deprem korkunç bir şeydi, resmen bir kâbusa uyandık; yaşadığımız şey kelimelerle anlatılmaz. 1 aylık kızımı emziriyordum. Sarsıntı başladığında çok korktum. İlk sarsıntıdan sonra çocuklarımı kaptığım gibi aşağı indim. Benim çıkmamla birlikte bina yerle bir oldu. Arkamızdan gelen eşim enkaz altında kaldı. Enkazın başında eşimi beklerken önümden sürekli cesetler çıkartılıyordu. Çok kötüydü, çok çarpıcıydı. Eşim 2 gün boyunca enkazdan çıkartılamayınca, tamam Allah’ın emri, benimki de artık ölmüştür diye düşünüp ümidimi kestim. Ama 53. saatte elhamdülillah enkazdan çıkartıldı.
Eşim Adana’daki hastaneye helikopterle götürüldü; ameliyatla bacağına platin takıldı. Hangi hastanede olduğunu öğrendikten sonra ben de Adana’ya gittim. 10 gün sonra eşimi hastaneden taburcu ettiklerinde kalabileceğimiz bir yer olmadığından mecburen yol izin belgesi almadan 18 Şubat’ta İstanbul’a kız kardeşimin yanına geldik. Antakya’da hiçbir şeyimiz kalmamıştı.
İstanbul’a geldikten 2 gün sonra Göç İdaresine durumumuzu bildirip yol iznine başvurmak için gittim. Kız kardeşim oğlumla birlikte şubenin dışında beni bekliyordu. Eşim bacağından ameliyatlı olduğu için kıpırdamaması gerekiyor, evde yatıyordu. Beni gözaltına alıp doğruca GGM’ye yolladılar. 21 gün bebeğimle tutuklu kaldım. Tutuklanma nedenim yol iznimiz olmadan İstanbul’a gelmemizdi, bir de sistemde görünmüyorsunuz dediler. Adana’dan İstanbul’a gelirken yolda birkaç defa kontrol noktalarında durdurulduğumuz halde hiçbir emniyet mensubu bize bir şey söylememişti.
GGM’de neler yaşadın?
Depremin korkusu ve kâbusu daha taptazeyken GGM’de alıkondum. En küçük bir sarsıntı hissettiğimde deprem zannedip korkudan hemen yere yatıyordum.
Muamele insandan insana değişiyordu. Ayrımcılık vardı. Türkçe konuşanlara muamele daha iyiydi, en azından işlerini bir şekilde halledebiliyorlardı. Ama benim gibi konuşamayanların durumu kötüydü. Mesela birini telefonla aramam gerekip veya bir sıkıntım olup da söylemeye çalıştığımda hakkın yok diyorlardı.
Depremden sonra korkudan sütüm azalmıştı, hapse girdikten sonra tamamen kesildi. Kızıma verdikleri bazı sütler hasta etti. Günde 3 öğün yemek vardı, ama azdı. Öte yandan yemek falan hiç umurumda değildi; çünkü aklım hep ameliyatlı eşimde ve 5 yaşındaki çocuğumdaydı. Eşim tuvalete gitmek için bile desteğe ihtiyaç duyuyordu. Gözaltına alınmadan evvel her şeyiyle ben ilgileniyordum. Bu yüzden GGM’de psikolojik olarak çok kötü durumdaydım. Eşime kız kardeşim, oğlum ve arada yardıma gelen amcamın oğlu bakmaya çalışmış. Yerinden kaldırmaya amca oğlumuz yardımcı olmuş. Ama eşim bensiz çok zorlanmış.
Şimdi İdlib’de yine aynı sorunu yaşıyor. Burada ameliyat yeri iltihaplandığından İdlib’e gidince tekrar ameliyat oldu. Şu an yatıyor. Aklım yine onda.
Eşiniz nasıl ve nerede gözaltına alındı?
Ramazan’dan birkaç gün evvel her ay imza atmak kaydıyla beni saldılar. Benim çıkışımın ardından onun 2. ameliyatını olması lazımdı ve kimlik istediler. Ama kimliklerimiz depremde enkaz altında kalmıştı. Zaten depremde kimliğini, ikamet belgesini enkaz altında yitirenlerin yeniden çıkarabileceğine dair bir karar çıkmıştı. Eşim de belgelerimizi yeniden çıkarttırabilmek için Antakya’ya gitti. Ama sistemde kayıtlı görünmüyorsunuz deyip onu Gaziantep’teki GGM’ye yollamışlar. İlaçları bittikten sonra çok ağrısı olduğu halde yenisini vermemişler, tedavi de etmemişler. Dayanamayıp 1,5 ay sonra ‘gönüllü’ geri dönüş belgesini imzalamak zorunda kaldı.
Eşimi görmek için 2 çocuğumla Gaziantep’e gittiğimde içeri almadılar. Sonra da Suriye’ye gönderdiler. Hapisteyken benimle telefonla görüşebilmek için sadece birkaç defa izin alabildi. Daha 2 dakika dolmadan telefonu kapattırıyorlardı. 1,5 ay boyunca doğru dürüst hiçbir şey konuşamadık. Suriye’ye döndüğünden beri artık telefonda rahat konuşabiliyoruz. Ama İdlib’de durum çok kötü. Eşim aslen İdlibli olduğundan kendi ailesiyle birlikte yaşıyor; ama ailesi de çok fakir. Eşim hayırseverler sayesinde yeniden ameliyat olabildi. Ama ailesi ne ilaç alabiliyor ne de herhangi bir yardımda bulunabiliyor. Biz de buradan bir şey gönderemiyoruz.
Şu an hayatın nasıl?
Kiramız 7000 TL, ama kız kardeşimin kazancı 5000 TL. Ben de, eşim de çalışamıyoruz. Bu ev hayırsever bir Türk’ün. Evi tutarken sahibine durumumuzu anlattık. Sağ olsun anlayışlıydı. Durumumuz düzelinceye kadar evin içindeki eşyalar sizde kalsın dedi. Kardeşimin bütün kazancı ev kirasına gidiyor. Kalanı için de borç alıp hayata tutunmaya çalışıyoruz. Bazen kardeşim ilave gelir için evlere temizliğe gidiyor. Suriye’deyken binamıza bomba düşünce kız kardeşim işitme kaybına uğramıştı; kulağı hala tam duymuyor.
Şu an dışarı çıkıp sokakta rahatça gezebiliyor musun?
Çıkıyorum ama çok korkuyorum. Kimliğim yok. En azından bu ülkede kaçak olmadığımı gösteren bir belge verilsin istedim, ama yok. Bana bu belgeyi verdiler. [Belgeyi inceledim. Sınır dışı işlemleri tamamlanana kadar her ay ilgili makama gidip imza atmak zorunda olduğu ve en geç 2 yıl içinde sınır dışı edileceği yazıyor.] Yanımda bu belgeyle dışarı çıksam da yine de her an gözaltına alınma korkusu yaşıyorum. Akıbetimiz ne olacak bilmiyorum. Bütün resmî belgelerimiz enkaz altında kaldı. Kendimizi kanıtlayamıyoruz, kayıtlı değilsiniz diye iddia ediyorlar. Enkaz altında kalan kimliğimin cep telefonundaki fotoğrafını gösterdiğim ve kimlik numaramı söylediğim halde ikna olmadılar.
[Hem hanım hem de eşi, bana İçişleri Bakanlığınca verilmiş geçici koruma kimliklerinin fotoğrafını gösterdi.]
Bana ‘Sistem yok’, ‘Deprem bölgesi olduğu için her şey durdu, işlem yapılamıyor’ falan dediler. Bizimle benzer durumdaki depremzedelerin hayatı altüst oldu. Şimdi bir de bu sınır dışı etme hamlesi başladı; her şey birbirine karıştı.
Deprem mi, yoksa eşinden ayrı düşüp İstanbul’da kalman mı senin için daha zor oldu?
İkisi de çok zor. Ama en zoru burada 2 çocuğumla hayat mücadelesi vermek. Çocuğumun bir haftadır ateşi var, burnu akıyor, öksürüyor, ishal. Dün hastaneye götürdüm, muayene için kabul etsin diye memura yalvardım; ama ‘Resmi kaydınız ve kimliğiniz yok, bakamayız’ deyip geri çevirdiler. Benim için en zoru çocuklarım. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Peki, sen mi İdlib’e gideceksin, yoksa eşin mi geri gelmeye çalışacak?
Bilmiyorum ki. Birincisi, kız kardeşimi burada tek başına bırakamam. İkincisi, Suriye’de şartlar çok kötü. Sabahtan akşama kadar çalışan bir işçinin yevmiyesi sadece 30 TL. Bu ücretle 4 kişilik bir aile nasıl geçineceğiz? Karara hukuki yollardan itiraz etmek istiyoruz. Zaten burada kayıtlıydık, kimliğimiz vardı ve geri gönderilmeyi hak eden hiçbir suç da işlemedik. Ama avukata gittiğimizde en az 10.000 TL para istedi. Ben bebeğime süt, ilaç alamazken avukata bu parayı nereden bulayım?
5 yaşındaki oğlunun psikolojisi nasıl?
Sık sık evimizin fotoğrafını göstermemi istiyor. Her gün cep telefonumdaki enkaza dönen evimizin resimlerine bakıp ‘Anne bak, bu bizim Antakya’daki evimiz, ama artık yok’ diyor. Bir de benden sürekli bir şeyler istiyor. Paramız olmadığını anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyor.
Kimliksiz olduğunuza göre oğlun okula da gidemeyecek demektir.
Maalesef. Devlet okulları kabul etmez, sadece özel okula gidebilir, ama ona ödeyecek paramız da yok.
Gelelim ziyaret sebebimize. Almanya’dan size bir emanet getirdim. 16-17 yaşlarında savaş mağduru Suriyeli, Iraklı, Ukraynalı mülteci öğrenciler, Türkiye’deki depremlerin ardından biz nasıl depremzedelere yardım edebiliriz diye düşünmüşler. Yiyecek pişirip satmışlar ve kazandıkları 50 avroyu İngilizce öğretmenleri Emel Hanım’a vermişler. Emel Hanım aylar evvel benimle irtibata geçti; ‘Türkiye’ye tatile geldiğimde sana bu parayı elden teslim edeceğim, uygun gördüğün depremzedelere verirsin’ demişti. Nisan ayında deprem bölgesine gideceğimi bildiği halde banka üzerinden yollamadı, ısrarla mültecilerin emanetini elden teslim etmek istedi. Eğer banka üzerinden yollasaydı, bu para başkalarına gidecekti. Ama dün kendisiyle buluştuğumda emaneti verdi. Önce kendisine ‘Ben tekrar deprem bölgesine gidemeyeceğim, artık kitaplarımı yazmam lazım, bu parayı ulaştıramam’ dedim. Ama bunu söyledikten sonra aklıma, bir önceki gün Suriyeli bir öğrencimin yolladığı, ama vakit bulamadığım için cevap yazamadığım mesaj geldi. O mesajda ilginç bir tevafuk, senden ve eşinden bahsetmişti. Emel Hanım, Almanya’daki mülteci gençlerin emanetini kendisi elden bana teslim etti; ben de sana veriyorum. Sizin nasibinizmiş.
[Çok duygulanıp ağlamaya başladı.] Çok teşekkür ederim. Nerede evlatlarıyla imtihan yaşayan varsa Allah onların yardımcısı olsun. Siz vesile olup bu yardımı getirdiniz; Allah bunu karşılığını hac parası olarak versin.
Eşim için enkazın başında beklerken hava buz gibiydi. O sırada Türkler bize çok yardım etti; battaniye, yemek, ısınma, aydınlatma için ne varsa hepsini getirdi. Eşimi enkazdan çıkarttıktan sonra Adana’ya hastaneye götürdüler ama hangisinde bilmiyordum. Antakyalılar eşimin hangi hastanede olduğunu buldu; sağlık durumunu ve bacağından ameliyat olacağını öğrenip bana söyledi. Enkaz başındayken doktorlar, hemşireler ve psikologlar gelip çok yardımcı oldu. Depremden sonra çok iyi bir muamele gördüm; ama 17 gün sonra gözaltına alındığımda muamele çok farklıydı. Enkazda beklerken basın kuruluşları da geldi. Depremin 3. günü 2 çocuğumla Suriyelilerin Orient kanalına çıktım; röportajda hiç kimsem olmadığını, Adana’ya sevk edilen eşimle irtibatımın kesildiğini ağlayarak anlattım. Meğer 10 senedir görmediğim, Türkiye’de nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmediğim kız kardeşim Orient kanalında bu röportajı izlemiş. Hemen kanalı aramış. Bizi Antakya’dan Adana’ya getiren şoför vasıtasıyla bana ulaştı. O sayede hastaneden taburcu olunca İstanbul’a kardeşimin yanına gelebildim, yoksa sığınacak hiçbir yerimiz yoktu.
Kardeşinin telefon numarası yok muydu?
Türkiye’ye geldiğimde cep telefonum yoktu ki. Telefon alacak param da yoktu. Ben 2015’te Antakya’ya teyzemle birlikte geldim, 20 yaşındaydım. Teyzem vefat ettikten sonra Türkiye’de eşimle tanışıp evlendim. Deyrezzor IŞİD’in eline geçtikten sonra iletişim hatlarını kesmişti, interneti ve her türlü teknolojiyi yasaklamıştı. Aileme ulaşma imkânım kalmamıştı; o süreçte bağlantım tamamen koptu.
İstanbul’a geldiğin için pişman mısın? Antakya’da kalsan belki 21 gün gözaltında kalmaz, eşin İdlib’e yollanmaz, hayatın altüst olmazdı.
Asla pişman değilim. 2012’de Türkiye’ye gelen kız kardeşime 10 yıl sonra kavuştum. Yıllardır göremediğim, IŞİD yüzünden iletişimimin koptuğu anneme ve 3 kardeşime, artık kız kardeşim sayesinde telefondan ulaşabiliyorum. Yıllardır aileme hasrettim. Öldüler mi, kaldılar mı hiçbir haber alamıyordum…
***
Dün İstanbul’da eşini ziyaret edip röportaj yaptım. Bugün de seninle görüşmek istedim. Depremden 53 saat sonra enkaz altından kurtarılmışsın. Ne hissettin, nasıl hayatta kaldın?
Bunun kıyamet günü olduğunu düşündüm, kendimi ölmüş gibi hissettim. Çünkü her şey bir anda yıkıldı, bir anda yaralandım, sesler bir anda kesildi. Taşlar arasından akan yağmur suyu sayesinde hayatta kaldım.
Siviller bizi enkazdan çıkarıp sokağa yatırdı. Yollar kapalı olduğu için ambulans ve arama kurtarma ekibi ulaşamıyordu. Yağmurun ve soğuğun altında sokakta kaldım. Daha sonra arama kurtarma ekibi bizi aldı. Fakat Hatay’da tedavi görebileceğimiz bir hastane olmadığından bizi helikopterle Adana’ya sevk edip ameliyata aldılar.
Depremle birlikte hayatında neler değişti?
Depremden evvel hayatımız iyiydi. Küçük bir markette çalışıyordum, toptan mal getirip satıyordum. Depremle birlikte bir anda her şeyimi kaybettim; ne evim kaldı ne de işyerim. Bacağım 4 yerinden kırıldı, platin takıldı. Adana’da hastaneden taburcu edildikten sonra Hatay’da hiçbir şeyimiz kalmadığından İstanbul’a geldik. Depremden [bir hafta] sonra [13 Şubat’ta] Suriyeli depremzedelere gittiği şehirde yol izni için başvurma hakkı verilmişti. Eşim de İstanbul’a geldikten 2 gün sonra bu izni alabilmek için Göç İdaresine gittiğinde gözaltına alındı. Ben hareket edemiyor, evde yatıyordum. Çok zor günlerdi. 1 aylık bebeğimiz eşimle GGM’deydi; 5 yaşındaki oğlum evde bana yardımcı olmaya çalışıyordu.
Bu süreçte eşinle bağlantı kurabildin mi?
GGM’ye hayır sahibi insanlar sayesinde gidebildim ve zar zor eşimi ziyaret edebildim. Normalde hiç hareket etmemem gerekiyordu ama gitmek zorundayım. Çünkü eşimi ziyaret edip durumundan beni haberdar edecek kimse yoktu.
Neden ve nasıl gözaltına alındın?
2. ameliyatım için kimlik istediler. Kimliğimiz ve resmî tüm belgelerimiz enkaz altında kalmıştı. Göç İdaresine yenisini çıkartabilmek için ne yapmam gerektiğini sormaya Hatay’a gittim. Bana randevu verip ‘Bir hafta sonra gel’ dediler. Gittim. ‘Sistemde problem çıktı. Sizi Göç İdaresinin GGM’sine birkaç günlüğüne yollamamız gerekiyor. Sonra çıkacaksınız, problem yok, merak etmeyin’ dediler. Kabul ettim. Gaziantep’teki GGM’ye aldılar, burada 1,5 ay kaldım.
GGM’de neler yaşadın?
Bacağım ameliyatlıydı. İltihap, ağrılar ve platin için düzenli olarak 3 ayrı ilaç kullanmak zorundaydım. Elimdeki ilaçlar bitince yenisini vermediler. Doktorun yanına gidip, ‘Ameliyatlıyım, şiddetli ağrılarım var, geceleri ağrıdan inliyorum, ilaçları kullanmam lazım. Neden ilaç verilmiyor?’ diye sordum. ‘Seni hastaneye yollamamız lazım’ dedi ve bunun için benden imza aldı. Ama götürmediler. Her gün ne zaman gidiyoruz diye sordum, bugün-yarın diye 15 gün boyunca beni oyaladılar. İdareye, ‘Ağrım çok, ilaç yok. Ne yapacağım?’ diye sordum. ‘Gönüllü geri dönüş belgesini imzalayıp memleketine git’ dediler. Mecbur kalıp imzaladım.
Beni Cerablus’a bıraktılar. 8-9 sonra memleketim İdlib’e vardım. Hemen hastaneye gittim. Doktorlar muayene edip ‘Bacağın çok kötü iltihaplanmış’ dediler. İlaç kullanamadığımı anlattım. 8 Temmuz’da yeni baştan ameliyat ettiler. 5-6 gün evvel taburcu oldum. Ameliyat başarılı mı değil mi bilmiyorum, henüz kontrole gitmedim. [Röportaj sırasında ameliyat yerini gösterdi, Arapça ve Türkçe bütün hastane evraklarını da yolladı.] Şimdi İdlib’de annemin evindeyim.
Kayıtlı ve kimlikli olduğunuz halde Göç İdaresinin sisteminde neden görünmediniz?
Bilmiyorum. Depremle birlikte sistemin bozulduğunu söylediler. GGM’deyken avukatıma ‘Benim suçum neymiş, neden kimliğimi yenilemediler?’ diye sordum. Avukatlar hakkımızdaki evrakları görebiliyorlardı, bana ‘Hiçbir suç kaydın yok’ dedi. Depremden evvel hiçbir sıkıntımız yoktu. Kısa süre evvel kimlik bilgilerimizi de güncellemiştik. Depremden sonra böyle bir sıkıntı çıkardılar. Eşim İstanbul’da yol izni almak için gittiğinde onu da gözaltına almışlardı.
Gaziantep’teki GGM’nin çok kötü bir yer olduğunu duyuyorum. İlacını alamamak dışında başka neler yaşadın?
Bacağımın ameliyatı nedeniyle özel bir diyetim vardı; onu söylediğimde ‘İstiyorsan git kantinden parayla satın al’ dediler. ‘Benim hanımım ve 2 küçük çocuğumdan başka kimsem yok. Parayı nereden bulacağım?’ dediğimde ‘Bizi ilgilendirmez’ cevabını verdiler. Koğuşlar çok kalabalık ve çok pisti. 4 kişilik odalarda 10-11 kişi kalıyorduk. Yaşanacak bir yer değildi.
1,5 ay kaldığın GGM’dekilerle konuşmuşsundur. Hangi gerekçelerle insanlar GGM’lerde tutuluyor? Hepsi kaçak olduğu veya göründüğü için mi? Seni şaşırtan vakaları anlatır mısın?
Mesela Konya’dan gelmiş 6’sı kadın, 2’si erkek toplam 8 kişilik bir aile vardı; bunlardan 5’i çocuktu. Bu aileyi Suriye’ye gönderdiler. Onlara neyle itham edildiklerini sordum. Bir gece evlerine hırsız girmiş ve her şeylerini çalmış; karakola gidip şikâyette bulunmuşlar. Bütün aileyi gözaltına alıp Gaziantep’teki GGM’ye yollamışlar. 7 ay GGM’de kaldıktan sonra dayanamayıp ‘gönüllü’ geri dönüş belgesini imzalamışlar. Onca ay nasıl dayanabildiler, bilmiyorum. 11 aydır orada kalan, ısrarla imzalamayanlar da vardı. Bunun gibi birçok hikâye var.
Bana memleketin İdlib’deki hayatı anlatır mısın, insanlar ne durumda?
Abla, burada inanın hiçbir şey yok, hayat yok, iş yok. Ayakta durabilmek, insan gibi yaşayabilmek mümkün değil. Üstelik burada savaş devam ediyor.
Bazıları ‘Suriye’de savaş bitti, mülteciler geri dönsün’ diyor. Sen geri dönmek zorunda kalanlardansın. Daha fazla ayrıntı verir misin?
Bakın, bu saatlerde [17.00 suları] kimse sokağa çıkamıyor; çünkü her an her yere bomba düşebilir. 14 yaşındaki küçük kardeşim 2 sene evvel hava bombardımanında şehit düştü. Annem tam bu saatlerde kardeşimi dışarı markete göndermiş; 5-6 dakika sonra bomba isabet etmiş… Bir hafta evvel burada salatalık-domates satılan küçük bir market vardı, orayı vurdular; 20 kişi şehit düştü. Burada elektrik çok az, olan da çok pahalı; su haftada sadece bir gün geliyor. Türkiye’de hayat var, burada hayat nâmına hiçbir şey yok. Çok fazla hasta insan var, ama ilaç yok, tedavi imkânı sınırlı. Hastaneler küçük, yetersiz, elektrik olmadığından insanlar sıcaktan kavruluyor.
Savaşta ailen neler yaşamış?
Ailemden, akrabalarımdan 14 yaşında kardeşim dahil toplamda 21 kişi hayatını kaybetti; tamamı sivildi.
Suriye’nin kuzeyine geri gönderilen tanıdıkların vardır. Onlar neler yaşıyor?
Var ve çok zor durumdalar. Benim İdlib’de annem var, sığınabileceğim küçük de olsa bir evimiz mevcut. Ama memleketi Esed’in kontrolünde olanların hiçbir şeyi yok. Ne aileleri ne de evleri. Çadırlarda veya sokakta yapayalnız, sefil halde yaşıyorlar.
Depremi yaşadın, enkazdan çıktın, bütün varını yoğunu kaybettin, bacağın sakatlandı, gözaltına alındın ve sonunda sınır dışı edildin. Yani felaket üstüne felaket yaşadın. Psikolojik olarak kendini nasıl hissediyorsun?
Çok kötü hissediyorum abla. Hayatım altüst oldu. Yatarken her şeyim vardı, kalktığımda hiçbir şeyim kalmadı. Tabii bu, Allah’ın takdiri. Deprem Allah’ın imtihanı. Ama eşim ve çocuklarım için buralarda kalamam. Ne yapacağımı ben de bilmiyorum, çok çaresizim.
Tabii bizim gibi daha neler neler yaşayanlar var. Antakya’da bir hanım var mesela. Depremde evi yıkıldı, kendisi yaralandı, Adana’ya tedaviye götürüldü, döndüğünde 11 yaşındaki çocuğunun hayatını kaybettiğini öğrendi. Kocasından zaten boşanmıştı. Yapayalnız kaldı. Enkaz altında kaybettiği kimliğini yeniden çıkartmak için Göç İdaresine gittiğinde sistemde ölü olarak göründüğünü öğrendi. Hiçbir yardım alamadı. Sokakta kalakaldı. Allah’tan başka bu hayatta hiçbir şeyi kalmadı. Benim en azından ayrı düşsem de eşim ve çocuklarım var ve burada annemin evindeyim.
Depremden evvel kayıtlı olduğu halde senin gibi kayıtsızsın diye geri gönderilen başkaları da olmuş mudur?
Kesin vardır, hem de çoktur. Şu an geri gönderme merkezleri dolup taşıyor. Sadece benim kaldığım yerde kadın-erkek, büyük-küçük, çoluk çocuk 2500 kişi vardı; normalde 600-700 kişi olurdu. Aileler olarak GGM’lere yollananlar da var.
Annenin durumunu da merak ettim.
O da hem kanser hem de şeker hastası. Ama elhamdülillah, yapacak bir şey yok.
Annen yıllar sonra seni görünce çok sevinmiştir herhalde.
Hayır, çok sevinmedi, normal sevindi. Ailemi İstanbul’da yapayalnız bırakıp gelmeme ne kadar sevinebilir ki. Annemi de sizinle tanıştırayım.
Annene telefonu vermeden son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Aileme kavuşmak istiyorum. Türk devleti bize hep çok yardımcı oldu, biz devletinize çok duacıyız. Sadece Göç İdaresi hakkımızda yanlış bir karar verdi, ama bizim bunda hiçbir suçumuz yok. Bunun düzeltilmesini istiyor ve bekliyoruz…
[Annesi telefona geldi.] İdlib’de hayatınız nasıl, bize anlatır mısınız?
Zor, hem de çok zor. O kadar çok sıkıntılarımız var ki. Hastalıklar, savaş, bombardımandan kurtulmak için oradan oraya içeride yer değiştirme, maddi sıkıntılar, hangi birini anlatayım… Evimiz kira, iş yok, ilaç yok. Oğlum yapayalnız geldi. Hanımı ve çocukları kaldı. Parasız pulsuz nasıl hayatta kalacaklar? Bir de ameliyat ve tedavi masrafları var. Ama her halimize hamd olsun.