17 Şubat 2018’de Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve ailesini taşıyan uçak Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’ye indi. 8 gün sürecek bu ziyaret iki ülke açısından oldukça önemliydi. Bunun tek sebebi 2015’te Kanada Başbakanı seçilen Liberal Parti lideri Trudeau’nun Hindistan’a yaptığı ilk resmi ziyaret olması değildi. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 7 milyar dolar civarındaydı (2022’de 12 milyar dolar olacaktı), Kanada’daki yabancı öğrencilerin %40’ı Hindistan’dan geliyor, Kanada’da 1.4 milyon Hint kökenli insan yaşıyor, yani Kanada’nın %3.7’isini Hint kökenliler oluşturuyordu.
Justin Trudeau ve ailesi, Hindistan’da.
Fakat bu ziyaretin taşıdığı önem, Trudeau’nun uçağının indiği havalimanına yansımamıştı. Trudeau’yu karşılamak için Hindistan Başbakanı Modi ve kabinesinden tek bir bakan bile havalimanına gelmemişti.
Aynı kıtada yer almayan, geçmişte diplomatik önemli bir kriz yaşamayan Hindistan ile Kanada arasındaki bu tuhaf gerilimin sebebi neydi?
Sorunun cevabı, Trudeau’nun 8 günlük ziyaretinde saklıydı. Kanada, Hindistan’ın %1.7’isini oluşturan ve Pakistan sınırındaki Punjab eyaletinde bağımsız bir Sih devleti kurmak için mücadele veren Sihlerin en yoğun nüfus oranına sahip ülkeydi. 800 bin kişilik nüfuslarıyla Kanada’nın %2’sini oluşturan Sihler, içerisinden parti genel başkanı, farklı partilerden milletvekili, gazeteci çıkartacak kadar güçlü bir diaspora grubuydu.
Justin Trudeau’nun koalisyon ortaklarından solcu Yeni Demokrasi Partisi’nin lideri Jagmeet Singh.
Trudeau, Hindistan ziyaretinde öncelikle Punjab’ta bulunan Sihlerin hac ibadetini yaptığı kutsal tapınaklardan biri olan Altın Tapınak’ı ziyaret etmiş, ailesiyle beraber Sih ritüellerine uyarak Kanada’daki Sih diasporasına mesaj vermişti.
Altın Tapınak, geçmişte Hint ordusu tarafından içine saklanan ayrılıkçı Sihleri etkisiz hale getirmek için basılan ve hasar gören bir tapınaktı, bu nedenle Trudeau’nun ziyareti aynı zamanda politik bir mesaj da taşıyordu. Fakat Trudeau, tapınağı ziyaret eden ilk Kanada Başbakanı değildi, daha önceki Kanada Başbakanları da tapınağı ziyaret edip Sihlerle görüntü vermişti.
Trudeau ve ailesi Altın Tapınak’ta.
Trudeau’nun ziyaretini tartışmalı hale getiren olay bir resepsiyon davetiydi. Mumbai kentinde Trudeau için verilen bir resepsiyona Kanada hükümeti Kanada’da yaşayan Jaspal Atwal da davet edilmişti. Radikal bir Sih olan Atwal, 1986 yılında yeğeninin düğünü için Kanada’ya gelen ve Hint hükümetiyle uyumlu çalışan, bağımsızlık karşıtı ılımlı bir Sih olan Punjab eyalet bakanı Malkiat Singh Sidhu’yu 3 kişiyle birlikte pusuya kıstırıp öldürmeye çalışmış, Malkiat suikast girişiminden sağ kurtulmuştu. Atwal hapse girmiş, Malkiat ise Hindistan’a geri dönmüş, vücudundaki kurşunu Kanada hatırası olduğunu söyleyip çıkarmamış, 5 yıl sonra Hindistan’da başka bir radikal Sih suikast saldırısında öldürülmüştü.
Jaspal Atwal, Trudeau’nun eşiyle birlikte resepsiyonda.
Jaspal Atwal hapisten çıktıktan sonra Trudeau’nun davetli listesinde Hindistan’da bir resepsiyonda ağırlanması doğal olarak Hint hükümetini kızdırdı, Trudeau özür dilemek ve Atwal’ı listeden çıkarmak zorunda kaldı. Bu Trudeau’nun Hintlileri kızdıran ilk “vukuatı” değildi. Trudeau 1 sene önce de Hindistan tarafından terörist ilan edilen ayrılıkçı Sih liderlerinin ve hareketinin posterlerinin, bayraklarının olduğu bir mitinge katılmış, Hint hükümetinin tepkisini çekmiş, Trudeau’nun ayrılıkçı Sihlere yönelik “sempatisi” nedeniyle Modi hükümeti havalimanına başbakanı karşılamaya gelmemişti.
Trudeau, Kanada’da yaşayan Sihlerin düzenlediği bir mitinge katılıyor.
Trudeau bu tartışmalı ziyaretinden 5 sene sonra bir kez daha Hindistan’a G-20 zirvesi için gitti. Zirve Batı için daha öncesinde hiç olmadığı kadar önemliydi, zira Çin’in yükselişini engellemek için Hindistan ile ilişkileri, ticari bağları kuvvetlendirmek gerekiyordu. Kanada Başbakanı Trudeau, bu sefer Hint mevkidaşı Modi tarafından oldukça sıcak karşılandı.
Trudeau ve Modi, G-20 Zirvesinde.
Fakat Trudeau, Kanada’ya döner dönmez daha önce hiç eşi benzeri görülmemiş bir şekilde binlerce kilometre uzaklıktaki iki ülkeyi karşı karşıya getirdi ve Haziran ayında iki maskeli adam tarafından katledilen Sih bir Kanada vatandaşının öldürülmesinin arkasında Hindistan hükümetinin olduğu iddialarının ciddi bir şekilde soruşturulduğunu Kanada Parlamentosu’nda yaptığı konuşmasında açıkladı, istihbarattan sorumlu bir Hint diplomat sınır dışı edildi. Hindistan da bir Kanadalı diplomatı sınır dışı edip Trudeau’yu sert bir şekilde kınayarak karşılık verdi.
İlk bakışta birbiriyle alakasız gözüken bu iki ülkeyi, büyük bir diplomatik krizle karşı karşıya getiren “Sih krizinin” okyanusları aşan küresel bir soruna dönüşmesi için Sihler için kutsal olan Altın Tapınak’ta kan akıtılması, Hint Başbakanı Indira Gandhi’nin öldürülmesi, Sihlerin topluca katledilmesi ve Sih diasporasının intikam yemini edip bir Kanada uçağını havaya uçurması gerekecekti.
Hindistan için oldukça kaotik geçen 1984 yılından sonra Sih meselesi artık Hindistan’ın bir “iç meselesi” olmaktan çıkacaktı.
İmkansız bir hayal: Bağımsız bir Sih ülkesi
Hindistan’ın kurucu babaları: Jawaharlal Nehru ve Mahatma Gandhi.
Her ne kadar Mahatma Gandhi Hindistan bağımsızlık hareketinin lideri olarak bilinse de bağımsız ve modern Hindistan Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Jawaharlal Nehru’ydu. Nehru aynı zamanda yeni modern Hint devletinin temellerini atmış Ulusal Hint Kongresi adındaki seküler, merkez sol partinin lideriydi. 1947 yılında ilan edilen bağımsızlığın ardından Hint Müslümanlar, Hindu çoğunluk ile yaşamak istemediği için Pakistan adında yeni bir ülke kurmuş, Nehru liderliğinde kurulan Hindistan’ın parçası olmak istememişti. Böylece, Sih azınlığının yaşadığı Punjab eyaleti Pakistan ve Hindistan arasında ikiye bölünmüş, Hinduların aksine tek tanrılı bir dine inanan, fakat Hindular gibi çeşitli Hint guruların felsefesi etrafında şekillenen Sihizme inanan Sihlerin kutsal mekanları, şehirlerinin arasına yeni bir sınır çekilmişti. Sihlerin bağımsızlık talepleri hem Pakistanlılar hem de Hintler tarafından reddedildi. Sihler ülke genelinde azınlık olmalarına rağmen Punjab eyaletinde çoğunluktular ve Khalistan adında yeni bir bağımsız devlet kurmak, geçmişteki Sih İmparatorluğunu canlandırmak istiyorlardı.
Sihizmin kurucusu Guru Narak.
Nüfusları azdı fakat Punjab Hindistan’ın en verimli topraklarına ev sahipliği yapıyor, ülke genelinin buğday ihtiyacının önemli bir kısmı burada Sih çiftçiler tarafından karşılanıyordu. Bu nedenle Sihler ülkeye verdikleri katkının karşılığını devlet yatırımlarıyla almadıklarını, Hinduizm etrafında şekillenen devletin kendilerini dışladığını ileri sürüyordu.
Gelibolu’da İngiliz ordusu için savaşan Sih askerleri. Sihler savaşçı kişiliklerinden dolayı İngiliz ordusu tarafından cepheye en çok sürülen sömürge halklarından biri oldu, 1. Dünya Savaşı’nda İngilizler adına savaşan Hint askerlerin %25’i Sihlerden oluşuyordu.
Sihler, geçmişte Hindularla omuz omuza verdikleri bağımsızlık mücadelesi sonucunda bağımsız bir Sih devletine kavuşamamalarını adil bulmuyordu. Böylece, erkeklerin hepsinin “aslan” anlamına gelen Singh soyadını alması (Hinduizm’in kast sistemine bir tepki olarak) ve dinen türban takmanın zorunlu olması gibi görünür özelliklere sahip olan Sihlerin bağımsızlık mücadelesi başlamıştı. Hindistan’ın sadece %2’sini oluşturan Sihler için bu hayal imkansızdı, fakat mücadele etmek için oldukça kararlıydılar.
Tapınakta kan dökülünce
Hindistan’ın bağımsızlığını elde etmesinden beri Punjab bölgesinde Sih ayrılıkçılar taleplerini örgütlü bir şekilde dile getiriyor, özellikle siyasi partiler veya kurdukları militan örgütler aracılığıyla daha fazla özerklik ve dini, kültürel hak istiyordu.
Fakat 1980’li yıllarda Jarnail Singh Bhindranwale adındaki karizmatik bir Sih, farklı bir yöntem belirleyerek Sihleri silahlanmaya davet etti. Hindular ve ılımlı Sihlerle radikal Sihler arasındaki çatışmalar artıyor hem Hint polisi hem radikal Sihler faili meçhul cinayetler işleyerek karşı tarafı yıpratmaya çalışıyordu. Bhindranwale’yi eleştiren gazeteciler vuruluyor, polis şüphelendiği Sih gençleri hukuksuz bir şekilde gözaltına alıp işkence yapıyordu. Punjab’ta gerilim hiç olmadığı kadar artmıştı.
Bhindranwale ve Sih milisleri.
Bhindranwale’nin başlattığı radikal hareket özellikle bölgede elde edilen tarım gelirinden hak ettiğini alamayan, işsiz kalmış genç ve eğitimli Sih gençlerine hitap ediyor, her geçen gün güçleniyordu.
Bhindranwale’nin hareketine Hint ordusundan atılan veya rütbesi düşürülen Sih generalleri, üst düzey ordu mensupları da katılıyor, Sihler özellikle Pakistan üzerinden silahlanıyordu. Hindistan’a göre CIA, Pakistan üzerinden Sovyetlerle yakınlaşan Hindistan’ı bölmek için Sih bağımsızlık hareketini destekliyor, ülkeyi iç karışıklığa sürüklüyordu. Fakat Christopher Andrew’in kitaplaştırdığı eski KGB ajanı Mitrokhin’in Sovyetlerden kaçırdığı istihbarat belgelerine göre Sovyet istihbaratı, Hindistan Başbakanı Indira Gandhi’yi sahte evraklarla kandırarak Sihlerin CIA tarafından finanse edildiği, CIA’nin esas amacının Hindistan’ı bölmek olduğu konusunda ikna etmiş, Indira Gandhi’yi Sihlere karşı çok sert önlemler alması konusunda cesaretlendirmişti.
16 Haziran 1984 tarihli bir New York Times haberi: “Hindistan, iç karışıklıklarda CIA’nin rolünü tartışıyor”
Bhindranwale ve 200 silahlı militanı tutuklanmamak için 1982 yılında Sihlerin kutsal tapınağı Altın Tapınak’a sığındı. Indira Gandhi ilk başta diyalog yolunu denese de Bhindranwale ve destekçileri teslim olmayı kabul etmiyor, hatta tapınaktaki ılımlı uzlaşmacı Sih din adamlarını infaz ediyordu. Sih militanlar, Hint polisinin Sih gençlerine işkence yapmamasını, Sihlere eşit davranılması gibi sistematik reformların yapılmasını, Hint hükümeti de militanların barışçıl yollarla teslim olmasını talep ediyordu. Hint hükümetinin taviz vermemesi Bhindranwale’nin tutumunu da sertleştirmişti, kendi tabiriyle “Sihlerin Hindistanla veya Hindistansız yaşamayacağı artık kesindi”.
Indira Gandhi, 1984 yılında askeri operasyon emrini verdi. Hindistan ordusu ağır silahlarla tam da Sih hacıların ve sivillerin tapınakta olduğu bir dönemde operasyona başladı. 10 gün süren operasyonda resmi rakamlara göre siviller dahil 500’den fazla kişi, Sih hak örgütlerine göreyse binlerce kişi hayatını kaybetti.
Bluestar Operasyonundan sonra Altın Tapınak…
Bhindranwale ve militanları öldürülmüş, fakat Hint ordusu tapınağa ateş açmış, Sihlerin kutsal metinlerinin ve guru eserlerinin bulunduğu kütüphane ateşe verilmiş, çok sayıda sivil Sih katledilmişti.
Sih tapınağının basılması emrini veren Hint Başbakan Indira Gandhi.
Sihlerin Altın Tapınağı’nın kana bulanması Sihlerde onarılmaz bir yara bırakmıştı. Sihlerin tapınak içerisinde direnmeyeceğini, teslim olacağını öngören Indira Gandhi yanılmıştı. Bu yanlış karar Gandhi’nin hayatına mal olacak, baskından sadece 3 ay sonra Indira Gandhi iki Sih koruması tarafından katledilecekti. Ülkenin kurucu lideri Nehru’nun kızı Indira Gandhi’nin Sihler tarafından öldürülmesi Hinduları öfkelendirecek, ülke çapında Hindular ayaklanacak ve Sihlerin mahallerini, evlerini basacak, binlerce Sih katledilecek, tecavüze uğrayacak, diri diri yakılacak, polis ise müdahale etmeyecek, polgroma adeta göz yumacaktı. Yaşanan katliamdan sonra tapınak baskını sırasında Hindistan Genelkurmay Başkanı olan Arun Vaidya da Sih milisler tarafından suikasta uğrayacaktı.
1984 Sih katliamı.
Ne Sihler ne Hindular kanlı 1984 senesinde yaşananları unutmadı. Kan davası başlamıştı.
Ulus ötesi intikam
Yaşanan çatışmalar ve ekonomik sorunların etkisiyle birçok Sih genci Kanada, Birleşik Krallık ve Avustralya’ya göç etmeye başlamış, özellikle Kanada dindar ve bağımsızlık yanlısı Sihlerin kaçış noktası olmuştu. Polis işkencesinden veya terör suçlarını oldukça geniş yorumlayan mahkeme kararlarından kaçan Sih gençleri Kanada’ya göç ediyor, Sih diaspora örgütlerine katılıyor, bazıları silahlı mücadelenin yurtdışında devam etmesi gerektiğini savunuyordu.
1984’ün intikamını almak isteyen bir grup radikal Sih terörist, 1985 yılında Toronto’dan kalkan ve Hindistan’a giden Hint Hava Yolları’na ait Boeing tipi bir uçağa bomba yerleştirdi. Kanada tarihindeki en büyük terör saldırısı sonucunda uçaktaki 329 kişi de hayatını kaybetti. Uçağın çoğunluğunu memleketlerini ziyarete giden Hint kökenli Kanada vatandaşları oluşturuyordu. Sih teröristler bir diğer bombayı da Japonya’dan kalkan bir uçağa yerleştirmiş, fakat bomba erken patladığı için sadece iki kargo çalışanı hayatını kaybetmiş, Hint Hava Yollarına ait uçak saldırıdan son anda kurtulmuştu.
İrlanda civarında havaya uçurulan Air India uçağı.
Sih meselesi artık sadece Hindistan’ı ilgilendiren bir mesele değildi. Kanada mahkemeleri, saldırının sadece bir failini bulup ceza verebildi, diğer şüpheliler aklandı. Saldırının ceza alan tek faili Inderjit Singh de 2017 yılında 30 sene hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı, Hindistan Kanada’yı soruşturmayı yeterince ciddiye almamakla, radikal Sihleri yeterince takip etmediği için saldırıyı önleyememekle suçladı.
Saldırının serbest kalan faili Inderjit Singh.
Saldırı hazırlığının tanıklarından biri olduğunu söyleyen ve saldırının ardından ayrılıkçı Sih hareketiyle bağlarını koparıp Kanada istihbaratı ile çalışmaya başlayan Kanadalı Sih gazeteci Tara Singh Hayer ise 1986’da önce Sih teröristler tarafından suikasta uğradı, saldırıdan sakat kalıp sağ kurtuldu, 1998 yılında saldırıyı planlayan teröristlerle konuştuğu İngiltere vatandaşı bir diğer Sih gazeteci ile art arda uğradığı suikastlar sonucu katledildi. Sih meselesi Kanada’nın belki de ilk faili meçhul gazeteci cinayetiyle tanışmasına sebep olmuştu.
1998 yılında faili meçhul bir cinayete kurban giden şiddet karşıtı Kanadalı Sih gazeteci Tara Singh Haver.
Modi radikalliği Sih radikalliğine karşı
2014 seçimlerinde Hindistan’ın kurucu seküler-merkez sol partisi Kongre Partisi çok ağır bir yenilgi yaşadı. Genel seçimlerde %19 oy aldı ve 162 sandalye kaybetti. Sağ muhafazakâr ve Hindu milliyetçisi BJP partisi, karizmatik yeni lideri Narendra Modi ile büyük bir zafer kazanmış ve başbakan seçilmişti. Modi, Gujarat eyaletinin 13 sene eyalet başbakanlığını yapmış yerel bir siyasetçiydi. Kampanyasında Gandhi ailesinin nepotizmini, Kongre partisinin yolsuzluklarını merkeze aldı, yaptığı yerel hizmetleri anlattı, kalkınmacı ve kapsayıcı bir kampanya yaptı, seküler olmayan dindar seçmene seslendi.
Hindistan Başbakanı Modi.
Modi, 2019 seçimlerini de büyük bir farkla kazandı ve oylarını 6 puan arttırdı. %37 ile iktidara gelen Modi ve BJP Partisi, zamanla otoriterleşmeye başladı. Mahkemeler üzerinde baskı kuruluyor, denetim kurumlarındaki eleştirel isimler görevden uzaklaştırılıyor, hükümeti tenkit eden akademisyenler kovuluyor, Modi’ye yakın iş insanları medya sektörüne girerek yandaş bir basın oluşturuyordu.
İşin en kötüsü, Modi hükümeti ülkedeki %10’luk Müslüman azınlığa savaş açmış, vatandaşlık kimliklerinin iptal edilmesine sebep olabilecek yasaların dahi tartışıldığı, siyasetçilerin Müslümanları hedef alan bir dil kullandığı bir atmosfer doğmuştu. Modi, Hindu dindarlığını ve Hint milliyetçiliğini “Hindutva” adındaki bir ideolojik potada erittiği bir siyasi söylem kurdu ve seçim kampanyalarını Pakistan, dış güçlerce desteklenen Sih bölücülüğü gibi düşmanlar üzerinden yürüttü. Modi’nin Hindutva ideolojisi yurtdışında yaşayan Sihleri de radikalleştirmişti. Modi, Sihlere yönelik soruşturmaları arttırdıkça ve Sih liderler tutuklandıkça Sihler de yurtdışındaki Hindistan büyükelçiliklerinin önünde gösteri düzenliyor, Hint konsolosluklarına ve Hindu tapınaklarına saldırıyor, Hindistan bayraklarını indirip Sihlerin kurmak istediği Khalistan ülkesinin bayraklarını asıyordu. Hatta Sihler 2021 yılında diasporada yaşayan Sihlerin oy kullandığı bir bağımsızlık referandumu bile düzenlemişti.
Mart 2023 ayında İngiltere’deki Hindistan Büyükelçiliği binasının balkonuna çıkan Sihler, Hindistan bayrağını indirip Khalistan bayrağını astı. Olay Hindistan tarafından sert bir şekilde kınandı.
Hint usulü tesadüf
Hindistan özellikle 2020’li yıllarda Sih protestolarının Batı başkentlerinde artmasından dolayı başta Avustralya, İngiltere ve Kanada olmak üzere birçok ülkeden radikal Sih militanı olarak tanımladığı kişilerin iadesini, yargılanmasını, en azından bu tür radikal grupların denetiminin arttırılmasını talep etmeye başladı. Batı ülkelerinin, mevzuatları gereğince Hint hükümetinin geniş terörist tanımını kabul edebilecek bir hukuk anlayışı yoktu, bu nedenle Hint hükümetinin talepleri tekrarlanan gerekçelerle reddedildi.
Fakat her seçimde milliyetçilik, “Batı’ya karşı yükselen Hindistan” gibi söylemleri kullanan ve 2024 yılında birleşen muhalefete karşı seçime girecek olan Modi’nin büyükelçilik binalarına saldırılmasına, bayrakların indirilmesine göz yumması da beklenemezdi.
İşte bu sene, tam da bu aşamada art arda açıklanamayan bazı Sih infazları yaşandı.
Önce 6 Mayıs’ta Hindistan’ın en çok arananlar listesinde bulunan Sih militan Paramjit Singh Panjwar saklandığı Pakistan’da iki adam tarafından öldürüldü. 15 Haziran’da ise İngiltere’deki Hint konsolosluğuna tırmanıp bayrağı indiren Sih eylemci Avtar Singh Khanda kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Ailesi Avtar’ın zehirlendiğini iddia etti, Hint medyası ise Avtar’ın zaten lösemi olduğunu haberleştirdi.
Avtar’ın ölümünden sadece 3 gün sonra ise Kanada’daki Sih aktivistlerden Hardeep Singh Nijjar, Sih tapınağından çıktığı sırada iki maskeli adamın saldırısına uğradı ve katledildi. Hardeep de Hindistan’ın terörist listesinde bulunan Sihlerden biriydi.
Haziran’da suikaste uğrayan Sih aktivist Hardeep Singh Nijjar.
İşte Kanada ile Hindistan’ı karşı karşıya getiren Justin Trudeau’nun “bu cinayetin arkasında Hindistan devleti olabilir” açıklamasına sebep olan suikast de buydu. Hardeep Singh Nijjar, Kanada’ya göre bir yandan tesisatçılık yaparken bir yandan Sih toplumunun dini ve sosyal meselelerde danıştığı bir kanaat önderi, din adamıyken Hint hükümetine göre bombalı saldırıları planlayan bir teröristti. Daha önce Trudeau’ya yazdığı bir mektupla hakkındaki iddiaların siyasi suçlamalar olduğunu iddia eden Nijjar’ın akıbetine bir mahkeme değil, Trudeau’nun açıklamasındaki olası teoriye göre “Hint istihbaratı” karar vermiş, Sih aktivist faili meçhul bir yurtdışı operasyonla ortadan kaldırılmıştı.
Şimdi Hindistan zamanı
Art arda gerçekleştirilen Sih cinayetlerine Batı’dan tepki gösteren tek kişi Kanada Başbakanı Justin Trudeau oldu. Ne ABD, ne İngiltere Trudeau’nun açıklamasına net bir destek verdi. Zira şu anda Batı, Çin’e alternatif olarak Hindistan ile ilişkilerini sağlamlaştırmak, ekonomik ilişkilerini pekiştirmek istiyor. Hiçbir ülkede de Trudeau örneğinde olduğu gibi hükümetlere baskı kuracak kadar etkili ve siyasette aktif bir Sih azınlığı bulunmuyor. Hatta seçilmeden önce dış politikada insan haklarını önceleyeceği söyleyen ABD Başkanı Biden ve Modi konusunda eleştirel bir isim olan Hint kökenli başkan yardımcısı Kamala Harris dahi Modi’yi çok sıcak bir şekilde Beyaz Saray’da ağırladı, Müslümanlar başta olmak üzere azınlıklara olan baskılar konusunda eleştiri seviyesini ciddi bir şekilde düşürdü.
Modi’nin otoriterliği, Sih ve Müslüman azınlığa, basına, muhalefete yönelik baskılar gibi meseleler askıya alındı.
Kanada vatandaşlarına Trudeau’nun açıklaması üzerine vize verilmesini durduran Hindistan, Kanada’ya her ne kadar sert tepki gösterse de “Sihlerin art arda öldürülmesi korku yarattı” gibi manşetlerin yer aldığı Hint medyasında üstü örtülü bir gurur mevcut. Zamanında Hindistan’ı sömüren ülkelerde “Hindutva’nın düşmanlarını” bulup teker teker avlama, Hindistan’ın iade ve yargılama taleplerini reddedenlere muhtaç olmadan kendi işini kendi halletme ihtimallerinin Hindu dindarlarını ve milliyetçilerini heyecanlandırması kaçınılmaz olsa gerek. Dünyaya korku salan bir “Hint derin devletinin” gerçek olma olasılığı bile milliyetçileri seçim öncesi heyecanlandırabilecek bir mesele.
India Today’ın bir haberi: “Ayrılıkçı Sih lider, 3 teröristin 45 gün içinde öldürülmesinden sonra saklanmaya başladı”
Dünyada yaşanan gelişmeler Hindistan “derin devletini” karşısına alan Kanada Başbakanı Justin Trudeau’yu şimdilik yapayalnız bıraktı. Hindistan’ın giderek itibar kazandığı güncel küresel denklemde Trudeau’nun yapabileceği tek şey cinayetin arkasında Hindistan’ın olduğuna dair somut deliller ortaya koymak, Kanada’daki Sih diasporasının güvenliğini sağlamak, belki de konuya dikkat çekmek için renkli çoraplar giymek…
Çünkü şimdi zaman, Hindistan zamanı. İnsan hakları, hukuk devleti, demokrasi üzerine endişelenme zamanı değil.