- Cumhuriyet’in ilanının 100. yılına giriyoruz. Bazı eleştiriler var iktidara; 100. yılın coşkulu kutlanmadığı, Gazze’de yaşananlar sebebiyle resepsiyon yapılmadığı, bir gün önce Filistin mitingi düzenleniyor olması sebebiyle vs. Siz, 100 yıllık cumhuriyet tarihimize baktığımızda bu projenin başarılı olduğunu düşünüyor musunuz?
Genel olarak baktığımız zaman cumhuriyetin çok başarılı bir proje olduğunu düşünüyorum. Çok kolay değildir emperyal bir ülkede, Osmanlı gibi bir ülkede, üstelik yaşam biçimi kavgalarının ve kimlik ögelerinin çok önde durduğu bir ülkede cumhuriyetin yerleşmesi/yerleştirilmesi. Çünkü cumhuriyetten anladığımız nedir? Temel olarak halk egemenliğidir. Yani bir sultanın, ayrıcalıklı bir sınıfın değil de halkın egemenliğinin düzenidir.
Tabii bu demokratik miydi, değil miydi ayrı bir tartışma. Zaten cumhuriyet ve demokrasi birbirinden ayrı iki kavram. Birbirleriyle sık sık iç içe girerler ve bununla birlikte demokrasi daha farklı bir şeydir. Demokrasi halkın yönetme tarzıyla ilgili bir şeydir. Bu açıdan cumhuriyetimiz başarılı mıdır? Karnesi ortadır denebilir. Ama Cumhuriyet sisteminin yerleşmesi, kurumsallaşması, büyük bir aidiyetin oluşması bakımından temel olarak karne gayet iyidir.
Cumhuriyetin 100. Yılı kutlamaları ile ilgili tepkiler son derece doğal. Çünkü Türkiye’deki hakim fay hatları temelde cumhuriyet, cumhuriyet reformları, cumhuriyetin istikameti üzerinden konuşulur. Bugün itibariyle bu bir miktar azaldı. Cumhuriyet bundan 25 yıl öncesinde çok daha politize bir tartışmaya tabiiydi. Cumhuriyete karşı mısınız, değil misiniz? Karşıysanız seküler değilsiniz, karşı değilseniz bizdensiniz gibi son derece sert formatlarda yapılan bir tartışma vardı.
Cumhuriyet Kemalizm ile, Mustafa Kemal’in bir dönemki yönetim anlayışıyla, Türkiye’deki eksik demokrasi ile, bir kültür devrimiyle, bu kültür devriminin geçmişle bağları koparmasıyla çokça anılmıştır. Ama bununla birlikte, özellikle cumhuriyet meselesi bakımından Türkiye’nin bu yaşam biçimi kutuplaşmasını aştığını düşünüyorum. Dolayısıyla bir normalleşme de var. Bu normalleşme ile birlikte ‘Cumhuriyet Bayramı’ diye çıldırmak çok gerekli mi, emin değilim. Tabii ki cumhuriyet çok önemli, tabii ki kutlanmalı. Birçok ülkede milli bayramlar var, kutlanıyorlar ama böyle bir meydan okuma, bir kopuş ideolojisi etrafında cumhuriyetin ele alınması günlerinden çok uzaklaştık diye düşünüyorum.
Tayyip Erdoğan’ın kafasındakini bilemem. Neden Cumhuriyet resepsiyonu vermiyor bilmiyorum. 29 Ekim’den 1 gün önce Filistin mitingi düzenlemesi ve bunu partisi adına yapıyor olması son derece antipatik. Halk adına bir şey yapılsa, çeşitli partiler katılsa, toplum kendiliğinden Filistin meselesinde tepkisini gösterse çok daha doğru, yerinde ve demokratik olur. Ama böyle değil bu siyasi parti. Her şeyi tekelinde tutmayı, organize etmeyi ve kendine de bir rant çıkartmayı seviyor.
Cumhuriyet Bayramı, 100. yıl açısından önemli. 100 yılda ne geldi, ne gitti tabii çok konuşulacak, tartışılacak. Toplumda nereden nereye geldik, kurumsallaşmada nereden nereye geldik vb. Bu tabii 5-10 dakikada ele alınacak bir konu değil ama şunu söylemek lazım ki cumhuriyetin ilk kurulduğu zamanlar dini olanı tasfiye, etnik farklı olanı tasfiye ve gayrimüslimi tasfiye üzerine kurulu bir standartlaşma ve bireyleşme dalgasının bugün epey uzağındayız. Evet, Kürt meselesi hala varlığını sürdürüyor. Din meselesi hala gündemde. Ama deneyimler, alınan yollar, kazanılan kimi haklar, kimi karşı karşıya gelişler cumhuriyetin eskiye göre daha olgun olduğunu gösteriyor.
Şunu hiçbir zaman unutmamak lazım ki Türkiye büyük bir paradokslar ülkesidir. Dikotomik bir ülkedir. İkiye bölünmüştür. Bu devlet – siyaset açısından da böyledir, toplum – siyaset açısından da böyledir. Ama en önemlisi tabii toplum tasavvuru açısından ikiye bölünmüşlüktür. Batılı bir hülya ile yerel bir hülyanın karşılaşması denebilir buna. Böyle bir ülkede bu çatışma bitmeyeceğine göre cumhuriyet meselesi hep bunun kırılganlığında tartışılacaktır diye düşünüyorum.