Türk devletinin en ikonik uzmanlık alanı; Kürtleri topyekûn araçsallaştırmaktır. Bir hukuk zeminine sabitlemeden, kendi ihtiyaçları için, Kürtlüğe dair her şeye şekil vermek, biçimlendirmek ve ‘’düşük yoğunluklu’’ bir kalıba dökmektir.
Şimdilerde Kürtleri yalnızlaştırıp ötekileştirmeye ihtiyaç var ve bu ihtiyacın gerekleri, organize bir görev bölümü içinde yerine getiriliyor. Amed (Diyarbakır) – Bursa gerginliğinin özü, bu ihtiyacın sahnelenmesinden ibarettir. Bilerek isteyerek kamusal alanda görünür olmasını sağlamaktır.
Türk tarafının iknası için bir hikâyeye ihtiyaç vardı ve o hikâye de en keskin uçlarıyla 2010 yılında kurgulandı. 2010 yılının sezon sonunda Bursaspor şampiyon oldu. Aynı yıl aynı sezonda Diyarbakırspor küme düştü. Deyim uygunsa hem şampiyonu belirleyen hem de küme düşmeyi kesinleyen vaka, Diyarbakırspor ile Bursaspor arasında oynanan iki maçtı.
Bursa’daki ilk maçı televizyondan izledim. Diyarbakır’daki maç ise asla ihmal edilmeyecek ahlaki bir sorumluluk haline geldiği için onu çıplak gözle izledim.
2010 sezonun ilk Bursaspor – Diyarbakırspor maçı Bursa’da oynandı. Daha maç başlamadan Bursaspor taraftarları stadyumun her tarafında terör estirmeye başlamıştı. Herkes dövülüyor, iğrenç bir şekilde aşağılanıyordu. Maçı Bursaspor açık ara galibiyetle sonuçlandırmasına rağmen, Diyarbakırspor taraftarına saldırılar devam ediyordu.
Benim kalbimi kıran ve Bursa’ya dair her şeyden nefret etmemi sağlayan sahne şuydu; Diyarbakırlı bir baba, taşlı bir saldırıdan iki evladını korumak için onların üstüne kapaklanması ve bedeniyle, kendini siper haline getirerek evlatlarını o vahşetten koruma cabasıydı. Baba kanlar içindeydi ve taş yağmuru dinmek bilmiyordu. O gün ırkçılığı ruhumla deneyimlemiştim. Yeneceksin, döveceksin ve aşağılayacaksın. Irkçılar için yenmek, zafer elde etmek yetmiyor; dövmesi ve küçük düşürmesi de gerekiyor.
İkinci maç, Bursaspor taraftarlarının bu cüreti nereden aldıklarını adresliyordu. Sahnede sadece Bursaspor ve taraftarları yoktu; bir bütün olarak ana akım medya da korodaki yerini almıştı. Maça bir hafta kala, tek elden tek ağızdan çıkmış haber ve yorumlar ile Diyarbakır şehri zıvanadan çıkartıldı. Her Kürt terörize edildi. Şehir kriminal bir mekâna dönüştürüldü.
Amaç maçı oynanmadan bitirmekti. Öyle de oldu. Stadyuma hâkim olan mağduriyet enerjisini hiç kimse kontrol edemedi ve maçın beşinci dakikasın da hakem maçı tatil etti. Diyarbakırspor hükmen 3-0 yenik sayıldı. Sezonun sonunda Bursaspor o kirli puanlarla şampiyon oldu, Diyarbakırspor da küme düştü.
2010 sezonundan sonra ne Diyarbakırspor bir daha toparlanabildi ne de Bursaspor hileli yükselişinin meyvesini yiyebildi. 1968 yılında kurulan Diyarbakırspor’un hamisi 7 kolorduydu. Askeri vesayetçilerin ihtiyaçlarına göre, Diyarbakırspor, şampiyon oluyor, ihtiyaç kalmayınca da kendi kaderine terk ediliyordu. Bu süreç 2010 yılına kadar devam etti. Kürt siyasetinin etkisini ve gücünü kırmak için, askeri vesayet Diyarbakırspor’u cazip bir vasıta gibi kullandı. Bugün o Diyarbakırspor, amatör kümede varlığını korumaya çalışıyor. Bursaspor’u da bekleyen aynı akıbet aynı hızla yoluna devam ediyor.
Belki de tarihin bir ironisi, Bursaspor’da da meydana gelen düşüşün başlangıcı 21 Kasım 2016 tarihinde oynanan Amedspor-Bursaspor maçı oldu. Ziraat Türkiye Kupası’nda iki takım eşleşti ve maç Bursa’da oynandı. O maçı Amedspor şahane bir oyunla 2-1 kazandı. Yenilirken dayak yiyen Diyarbakırlı taraftarlar, yenerken de dayak yediler. Sövüldüler aşağılandılar. Irkçı için hikâyenin önemi yok, standart uygulamalar var. “Vur kır parçala’’ ve ‘’bu maçı al’’. Ve… “Maçı almasan da vur kır parçala.”
Geçen sezon sanki Bursa ve Diyarbakır şehirleri arasında hiçbir husumet yokmuş gibi Türkiye Futbol Federasyonu iki takımı aynı gurupta yarışmacı yaptı. İlk maçın kamuoyuna yansıyan sembolleri uzun uzadıya tartışıldı. Toroslar, Susurluk çetesi, Yeşiller, tekmil türbindeki yerini almıştı. Irkçılığın bütün tonları resmi geçit yaptı. Aynı resmi geçit İnegöl maçında da yaşandı.
Bu sezon TFF yine aynı algıyla Amed şehrinin diğer takımı olan Diyarbekirspor’u Bursasporla aynı guruba koymakta bir sakınca görmedi. Diyarbakırspor’dan ve Amedspor’dan farklı olarak Diyarbekirspor, TFF’ye galiba biraz melez, biraz arafta kalmış bir takım olarak görülüp değerlendirildi. Ama gelin görün ki, Bursa ve Bursaspor TFF’ile aynı düşünceleri paylaşmadı. Onlar böyle bir ayrım gözetmediler ve Bütün ‘’D’’ harflerine saldırdılar.
Diyarbekirspor maçı 2-0 kazandı ama emin olun Bursaspor maçı kazanmış olsaydı yine aynı şeyler tekerür ederdi. Irkçı, ırkçıdır ve ezberini bozmak zordur.