Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ankara’da 31 Mart seçimi için büyükşehir belediyesine aday gösterdiği Gültan Kışanak ve Öztürk Türkdoğan’la birlikte Ankara halkına “Barışa inananlarla birlikteyiz” mesajıyla kampanya yürütüyor.
Kışanak 7 buçuk yıldır tutuklu olduğu için Öztürk Türkdoğan’ın DEM Parti il ve ilçe örgütü temsilcileriyle yürüttüğü kampanyaya cezaevinden destek veriyor. 5 yıllık azami tutukluluk süresi aşılmasına karşın tahliye edilmeyen Kışanak, tutuklu olduğu Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden yerel seçim kampanyası, Kürt sorunu merkezli yürütülen tartışmalar, DEM Parti’nin iktidar ve muhalefetle ilişkileri doğrultusunda avukatları aracılığıyla Serbestiyet’in sorularını yanıtladı.
“Adaylığım memleketin kronik sorunlarının sembolü”
DEM’in Ankara adayısınız. Tutuklusunuz. Mesajlarınızı seçmene nasıl iletiyorsunuz? Kampanyanız nasıl işliyor? Cezaevinde olmak seçmenle iletişimi nasıl etkiliyor?
Hapishaneden seçim kampanyası yürütmek tabii ki çok zor. Zaten kampanyayı ağırlıklı olarak dışarıda kadınlar, gençler ve DEM Parti il ve ilçe örgütleri yürütüyor. Benimle halk arasında daha çok düşünsel ve duygusal bir bağ var. Halk bu kampanyada benim şahsımda, kendi sorunlarını ve çözüm önerilerini konuşuyor. Benim adaylığım memleketin kronik sorunlarının bir sembolü.
“Kadınlar siyasette asli unsur olmazsa demokratik siyasetten bahsedilemez”
“Cezaevinde olmasanız Ankara’da kampanyayı yürütürken ilk kiminle, kimlerle görüşürdünüz?”
Dışarıda olsaydım, adaylığımı açıklamadan önce “Yerel Demokrasinin Önemi ve Yerelin Toplumsal Barış İnşasındaki Rolü” konulu bir dizi toplantı yaparak işe başlardım. Eminim ki bu toplantılar ba, bizlere çok şey söyleyecekti. Aday olup olmamayı, bu toplantılar sonrasında kararlaştırırdım.
Kampanyaya başlamadan önce kentteki kadın yapılarıyla görüşürdüm. Bu konu benim için ilkeseldir. Çünkü kadınlar siyasette asli unsur olarak yer almadığı sürece, demokratik bir siyasetten bahsedilemez. Önce kadınlarla buluşur ve Ankara için nasıl bir kampanya yürüteceğimize birlikte karar verirdik. Benim böyle bir imkanım olmadı ama kadınlar benim adıma bu toplantıları yaparak seçim kampanyasını planladılar ve gayet güzel yürütüyorlar. Kadın dayanışmasının ve mücadelesinin güzel bir örneğine tanık oluyoruz. Kendilerine teşekkür ediyorum.
İkinci olarak da Ankara’nın aydın, demokrat, ilerici yüzünü temsil eden kesimlerle biraraya gelip, “Demokratik muhalefete ne oldu? Ankara’ya ne oldu, ne yapabiliriz? sorularına cevap arardım.
“Ankara: Toplumsal muhalefeti çürüten tablo”
Ankara’da 31 Mart seçim yarışındaki iki adayın; Mansur Yavaş ile Turgut Altınok’un öne çıkmasını neye bağlıyorsunuz? Mansur Yavaş’ın DEM ve Hüdapar’ı aynı kefeye koymasını, “Onların oyuyla seçileceğime hiç seçilmeyeyim” açıklaması size ne düşündürttü?
AKP; iktidarını kutuplaştırma siyaseti üzerine kurarken aslında karşı kampı da inşa etti. Bu kamplaşmada hem AKP hem de CHP, sadece kazanmaya odaklanarak kendi doğrultularını kaybettiler. Daha da kötüsü, diğer muhalefet partilerini de bu iki kamp etrafında hizalanmaya zorladılar. Muhalefet, iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde siyaset yaparak, karşı kamptan oy almaya çalışırken, her iki kampı da milliyetçilik domine etti. Ankara’da adaylar şahsında ortaya çıkan bu tablo; demokrasiye zarar veren, toplumsal muhalefeti çürüten bir durumdur.
“Ankara’da toplumsal barışa inanan herkesten oy alacağız”
DEM Parti’nin Ankara’dan aday göstermesi, halkın önüne demokratik bir seçenek sunması demokrasi mücadelesi adına son derece önemlidir. Ankara halkının bu çıkışa bir değer vereceğine inanıyorum. Sadece DEM parti seçmeninden değil, farklı siyasal eğilimlere sahip çıkacak ancak çoğul demokrasiye ve toplumsal barışa inanan herkesten oy alacağımızı düşünüyorum. Biz kimsenin oyunu reddetmiyoruz, kimseye kimliği veya siyasal görüşleri nedeniyle ayrımcılık yapmıyoruz.
“DEM Parti; seçimlerden kayyum siyasetini durduracak güçle çıkacak”
31 Mart sonrası iktidarın kayyum politikasını sürdürmesini bekliyor musunuz? DEM, kayyum politikasına karşı mücadelesini nasıl sürdürebilir?
İktidara kimse kefil olamaz. Zaten demokrasi kefaletle işleyen bir sistem değildir. Toplumsal muhalefetin güç kazanması, net bir duruşa sahip olması ve kayyum yasasının değiştirilmesi için mücadele etmesi gerekir. DEM Parti’nin bu seçimlerden kayyum siyasetini durduracak bir güçle çıkacağına ve kararlılıkla halkın iradesini savunacağına inanıyorum.
AKP açısından kayyum siyasetinin hiçbir getirisi olmamıştır, tam tersine özellikle Kürt seçmen nezdinde itibar ve oy kaybetmesine neden olmuştur. Ayrıca kayyumlar, belediyelerin bütçesini borç batağına çevirdi. Umarım iktidar, politik olarak iflas etmiş bir yöntemde ısrar etmez.
“Kayyum konusunda tüm muhalefet sınıfta kaldı”
Kayyum’a karşı başta CHP olmak üzere muhalefet, sesini yeterince yükseltebildi mi?
Ayrımsız söylüyorum; kayyum konusunda tüm muhalefet sınıfta kalmıştır. Anayasa’nın 127. maddesi “mahalli idareler, seçimle iş başına gelmiş organlar eliyle yürütülür” diyor. Milyonlarca yurttaşın yaşadığı, 50’den fazla il ve ilçede sekiz yıldan beri, seçimle iş başına gelmiş bir yönetim yoktur. Anayasa askıya alınmış, halkın iradesine el konulmuştur.
Böyle bir durumda, görevden alınan belediye başkanının ve belediye meclislerinin hangi siyasi partiye mensup olduğundan, kimliğinden bağımsız olarak; anayasaya ve yerel demokrasiye sahip çıkmak gerekirdi. Ancak yapılmadı. Tüm muhalefetin bu sorunun sadece Kürtlerin ve DEM Parti’nin sorunu olmadığını anlaması gerekir.
Çözüm süreci: Hayat asla tekerrürden ibaret değildir
31 Mart sonrası Kürt sorununa çözüm için yeni bir süreç başlayabilir mi? Selahattin Demirtaş’ın “Barışın muhatapları Erdoğan ve Öcalan” açıklaması, DEM’in iktidarla yakınlaşmasına mı işaret ediyor?
İki kutuplu siyasetin ve medyanın, meseleyi çok basite indirgeyen ve mevcut kutuplaşma üzerinden okuma yapan bir tarzı var. Bunu doğru bulmuyorum. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki; Demirtaş’ın açıklaması, mevcut kutuplaşmanın ve kilitlenme halinin aşılması gerektiğine işaret eden bir açıklamadır.
Kendi görüşüme gelince. Hayat asla tekerrürden ibaret değildir. Geçmişin tekrarı biçiminde bir süreç beklemiyorum. Ancak 2015’ten bu yana yürütülen tarzın artık devam etmeyeceğini görüyorum. Ne bölgesel ve uluslararası koşular, ne içerideki siyasi ve ekonomik tablo, bu yükü kaldıracak durumda değil.
Bu nedenle demokrasi ve toplumsal barış konusunda sorumluluk almak, tüm kesimleri kapsayan diyalog zemini hazırlamak önemli. Tarif edilen aktörlerin kim olduğundan bağımsız olarak söylüyorum; tüm yükü iki kişiye havale etmek doğru bir yöntem değildir. Kürt sorunu; demokrasi, temel haklar ve toplumsal barış sorunudur. Bu konuda söyleyecek çok şey, yapılacak çok iş var. Çözümden yana olan tüm kesimler, kendi konumlarına uygun bir tutum almalıdır. İktidarın da, muhalefetin de, DEM partinin de yapması gerekenler var. Kamuoyu yapıcıların, aydınların, sanatçıların, kadın hareketlerinin yapacağı çok şey var. Yeter ki yapmak isteyelim.
“Seçimden sonra siyasi kutuplaşmadaki çözülme daha görünür olacak”
Sizce eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme projesinin yeniden hayat bulması mümkün mü? Türkiye’de bir helalleşme hayal mi oluyor yoksa?
Helalleşme kolay değil ancak, toplumsal kutuplaşmayı çözecek adımların mutlaka atılması gerekir. Toplumsal zeminde bu kadar keskin kutuplaşma ve kamplaşma hali varken, kronikleşmiş sorunları çözmek mümkün değildir.
Helalleşme, hatalarla yüzleşmeyi ve telafi edici adımlar atmayı gerektirir. Gücü elinde bulunduran siyasi aktörlerde, bu niyeti ve cesareti görmüyorum.
Bence siyasi kutuplaşma pik noktasını gördü ve çözülmeye başladı. Seçim sonuçları bu çözülmeyi daha görünür kılacak. Bu süreçte, demokratik değerleri ve toplumsal barışı ön plana çıkartan bir siyaset izlenirse; bu çözülmeden helalleşmeye doğru bir yol açılabilir. Adaylığımı açıklarken “Diyarbakır’dan Ankara’ya oradan dört bir yana, toplumsal barış köprüleri kurmak için yola çıktık” derken, yüksek siyasetin dışlayıcı dili yerine, toplumsal zeminde ortaklaşmayı önemseyen siyaset tarzına işaret etmek istedim. Toplumu farklılıklarıyla birlikte demokratik değerler etrafında buluşturacak yeni bir siyaset tarzına ihtiyacımız var. DEM Parti olarak bizler, demokratik uzlaşı siyasetini geliştirmek için mücadele edeceğiz