1990 yılında ailecek Hamburg’da idik. Ben bir araştırma kuruluşunda, İslam tarihi üzerine çalışıyordum. Hz. Ali kitabım o çalışmanın ürünüdür. Beni davet eden vakfın arşivi oldukça zengindi. Arşivi yöneten Alman kadın, bir sohbetimiz sırasında bana nereli olduğumu sordu. “Türkiyeliyim” dedim. Durdu ve yeniden sordu, “Hangi şehrindensin?” Türkiye’nin hangi şehrinden olmam, bir Alman için ne anlama gelecekti ki? “Tarsusluyum” dedim, gülümsedi, “Ben de Tarsusluyum” demez mi…
Heyecanlandım. Hemen sohbete başladık. 1915 Tehciri’yle birlikte Deyr-i Zor’a sürülen ve çok sayıda ferdini yitiren bir ailedendi. Çok acıklı bir geçmişi olduğu anlaşılıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından sürgündeki Ermeniler Tarsus’a geri dönmüş, 1918-1921 yılları arasında Fransız işgali altında bir Ermeni yönetimi kurulmuştu. Vakıf arşivinin başındaki kadının dedesi de geri dönenler arasındaydı. Hatta doktor olan dedesi, Tarsus’un belediye başkanı olmuştu.
O döneme ilişkin yaptığım okumalara göre yörenin Ermenileri, Fransız yönetimine sunmak üzere, Tarsus’un da içinde yer aldığı Klikya bölgesi üzerine araştırmalar yaptırmışlardı. Bu toprakların kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. Fransızlar, Türkiye ile yaptıkları Ankara Anlaşması’nın ardından, Çukurova’dan çekildiler, bölgeyi Türklere terk ettiler.
Ermenilerin büyük çoğunluğu da Fransızlarla birlikte bölgeyi terk etmiş. Tabii kalanlar da olmuş. Benim çocukluğumda Tarsus’ta az sayıda Ermeni yaşıyordu. Bunlardan biri Agop Göçeroğlu Ailesi’ydi. Agop Amca, dedemin, önce çırağı, sonra kalfası, sonra ortağı oldu. Bugün de Göçeroğlu Ailesi Tarsus’ta kalan son Ermeni aile. Geçenlerde Agop Amca’nın oğlu Arşak’ı kaybettik. Bakırcılar çarşısının son bakırcısı artık Arşak’ın oğlu Agop Torun Göçeroğlu, bir geleneği, bir tarihi yaşatmak için direniyor.
Hamburg’da karşıma çıkan Tarsuslu Ermeni hemşerimle konuşurken, annesinin de Hamburg’da kendisiyle birlikte yaşadığını anlattı. Tesadüf ya benim annem de Hamburg’daydı. İki Tarsuslu anneyi buluşturalım dedik. Ben anneme söyledim. Annem “Tamam olur tabii” dedi. Kadını merak etmişti. Ermeni anne ise böyle bir buluşma yapmak istemiyordu. Görüşmeyi kabul etmedi. Kimbilir neler yaşamış ne acılara tanıklık etmişti? 24 Nisan 1915, Ermenilerin, binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan İttihatçı yönetimin kararıyla sürgün edilmelerinin yıldönümü. Hangi siyasi ya da askeri gerekçe bir halkın doğduğu topraklardan silinmesini haklı gösterebilir? O Tarsuslu Ermeni anneyi tanıyamadım. Adını da bilmiyorum. Onu sevgiyle anıyorum.