Bir süre önce altını çizmiştim. Önümüzdeki dönem Türk siyasetinde iki hattın karşı karşıya geleceğine dair kuvvetli belirtiler bulunuyor.
İlk hat malum, bildik sert, otoriter ve bekacı siyaset hattı…
Seçim sonuçlarına, AK Parti’ye yönelik seçmen uyarısına rağmen, iktidar partisinin bu hat üzerinde kalacağı, politikalarında büyük bir değişiklik yapmayacağı iyice belirginleşti.
Erdoğan’ın yumuşamayı üslupla sınırlandırması, Kürt meselesinde ve asayiş politikalarında hiçbir değişiklik olmayacağını sık sık tekrar etmesi, Kavala ve Kobani davalarının sonuçları, Hakkari Belediyesi’ne; belediye başkanına ilişkin mahkumiyet olmadan kayyım atanması bu konudaki açık göstergeler. 11 Haziran’da örgütün Kuzey Suriye’de seçim yaparak yaşam ve siyaset alanının sınırların meşrulaştırma hazırlıkları, Türkiye’nin muhtemel Irak çıkartması, yanan ateşi daha da azdıracak gibi görünüyor.
Cumhur İttifakı’nın ana güzergahı, Erdoğan’ın rotası bu.
İkinci hat 31 Mart seçimlerinden sonra belirginleşti. Bu hattı oluşturan, toplumun uzun süre sonra ilk kez siyasi denkleme geri dönme belirtileri vermesi oldu. Nitekim toplum son seçimlerde onu donuklaştıran sert kutuplaşmayı, kimlik endeksli siyasi davranışı aşma, siyasetin yönlendiriciliğini kırma belirtileri verdi. 31 Mart seçimlerinin yapısal olarak en önemli özelliği kanımca budur. Diğer bir ifadeyle 15 Temmuz rejiminin baskı ve kuşatması toplum nezdinde aşılmaya başlamıştır. Toplumun siyasi denklemde güçlü varlığı, taleplerinin siyaseti yönlendirmesi, etkilemesi anlamına gelir ki bu, kendiliğinden açık toplum, açık düzen, demokratikleşme işaretleri taşır.
CHP’nin ana istikametini de bu gelişme belirliyor.
Bununla birlikte politikalar saf değil muhtemelen hibrit olacaktır. Diğer bir ifadeyle, ilk hat muhalefeti ve CHP’yi de kısmen kuşatacak, ikinci gelişme ise iktidar cenahını kısmen etkileyecektir. Velhasıl AK Parti’nin muhtemel kimi reformist adımları, CHP’nin muhtemel kimi sistemci hamleleri bu ikili kuşatma altında zaman zaman zaman kaçınılmazdır. Ancak, ani ve sert siyasi gelişmeler yaşanmadıkça, iki hattın asli taşıyıcılarının esas politikalarının değişeceğini beklemek doğru olmaz.
Toplumun siyasi denkleme girmesinin üzerinde önemle durmak ve bu konuyu biraz açmak gerekir.
Şöyle: Kimlik eğilimleri arasındaki ayrışmalar ve gerginlikler ne olursa olsun. 2014’ten itibaren toplumun tümünü kuşatan kimi gelişmeler yaşandı.
2014 Kobani olayları, 2015 Hendek hadiseleri (bir tür özerklik ve ayaklanma hamleleri), 2016 askeri darbe girişimi, bunun devlette yol açtığı iflas görüntüsü, sadece siyasi partileri değil, toplumun ruh halini de kuşatan, devletçi, milliyetçi, bekacı, güvenlikçi iklimi besleyen gelişmeler oldu. Bu iklimde yapılan otorite ve istikrar vurgulu anayasa değişikliği, sistemi baştan aşağıya şekillendiren, keyfiliği sıradanlaştıran olağanüstü hal uygulamaları da, söz konusu iklimi pekiştiren haller arasında yer aldılar.
Sonuçta, 2014-2024 arası toplumun talepleri ve varlığı itibariyle siyasete endeksli hale geldiği, statik ve kutuplaşmış görüntüsüyle önemli ölçüde devreden çıktığı bir dönem oldu. Bu, yukarıda altı çizilen ilk hattı, sert, otoriter ve bekacı bildik siyaset hattını, iktidar rotasını besledi.
Bugün bu iklimin muhalif seçmen ve kısmen iktidar seçmeni bakımından seyrelmesi önemli bir gelişmedir.
Normalleşmeye, demokratikleşmeye karşı gerekçe oluşturan unsurların bir kısmı erimektedir.
Bu nokta da önemli olan, siyasetin ve siyasi partilerin bu gidişe verecekleri yanıttır.