Önemli bir gelişme bu. 31 Mart seçimleri bir yerel seçim olmakla beraber, bir önceki seçimi de dikkate alacak olursak, iki seçimi bir paket olarak değerlendirdiğimizde, bu iki seçim Türk siyasi tarihinde kritik bir dönüşüme işaret edebilecek bazı ipuçları taşıyor. Bu ipuçları nelerdir diye bakmak lazım önce.
Bunlardan bir tanesi belki şudur: Siyasi denklemde, Türk siyasi hayatında uzun süredir sadece makro güçlerin, çatışan grupların ve çatışma temalarının önde olduğu, toplumun geri planda kaldığı, siyasi denklemi etkilemekte belirleyici olmadığı bir evre geçirdik. Özellikle son seçim, toplumun tekrar siyasi denkleme ağırlık koymasına dair işaretler taşıyor.
Nitekim, serbest seçmen hareketi önemli bir gelişme. Önemli bir kesim seçmenin kendi partisine oy vermeyip, seçimi kazanabilecek ya da siyaset yapabilecek bir partiye, Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelmiş olması, bir siyasi ittifak sonucu değil, seçmenlerin bireysel kararlarından oluşan sandık başı seçmen ittifakı sonucu olarak karşımıza çıktı. Bu, toplumun devreye girmesi, toplumun siyasi partilere işaret vermesi anlamına gelen bir durumdur.
Diğer taraftan şunu da söylemek lazım, siyasi rekabet Türk siyasi hayatına tekrar dönme belirtileri taşıyor. Gerek siyasi partiler arasında, gerek her siyasi partinin kendi alanında oluyor bu. Örneğin Yeniden Refah Partisi’nin AK Parti’yi zorladığını görüyoruz. Diğer tarafta CHP’de Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel gibi iki tane başat aktörün ön plana çıkmaya başladığını görüyoruz. Kürt meselesi veya HDP-DEM bakımından bakıldığında, onlar da büyük bir hüsranla seçimleri bitirdiler. Burada da bir sıkışmışlığın tezahürleri var. Siyaset ile şiddet arasında kalmış bir siyasi parti bu seçimlerden yine bir dizi sonuç çıkardı ve bir anlayış rekabeti içine girdiler
Toplumun geri dönüşü, ya da serbest seçmen hareketi ve rekabet, siyasi partileri etkiler. Siyasi partiler, stratejilerini, bundan sonraki yarışmayı toplumun ya da seçmenin bu şekilde devreye girişini dikkate alarak yürütmek ve yönetmek zorundalar.
Tek tek partilere bakacak olursak şunu söyleyebiliriz:
Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik teveccüh, partinin çabasıyla değil, seçmenin arzusu ve iradesiyle, siyaset beklentisiyle oldu. Şimdi bunu bir toplumun bir siyasi partiye el uzatması olarak değerlendirecek olursak, bu uzatılan eli bu siyasi parti nasıl tutacak, en önemli sorulardan bir tanesi budur. Peki, Cumhuriyet Halk Partisi’nde yeni dönem siyaseti bakımından neler oluyor? Bu aşamada şunları söyleyebiliriz: Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel ve İmamoğlu’nun gelmiş olması, partiyi daha çok bir kitle partisi olmaya iten; muhafazakâr, Kürt ve sosyal demokrat oyların harmanlanmasına yönelik bir siyaset üretmeye zorlayan bir tablo ortaya çıkarıyor.
Özgür Özel de bunun bazı gereklerini yerine getirmeye başladı. Nedir bunlar, dediğimiz zaman… İşte daha çok muhafazakârlara ve Kürtlere hitap eden, kendi partisinde yığılmalarını önemseyen bir dil kullanıyor. Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin girmediği politika alanlarına girmeye, bu konularda beyanat vermeye, seyahatler yapmaya, Gazze meselesinde daha baskın ve etkin bir tutum almaya gidiyor. Hattâ Erdoğan’la görüşmesi, bir tür siyasi kararlara katılma ve etkileşim kurma talebi de bu anlamda önemli. Dolayısıyla, bugüne kadar girmediği alanlara giren, daha etkili bir Cumhuriyet Halk Partisi ile karşı karşıyayız.
Tabii, siyaset üretebilmek, yeni bir toplum tasavvuru ve heyecan yaratabilmek için daha etkin olmak lazım ama görünen o ki, Cumhuriyet Halk Partisi bu seçim sonuçlarından bu dersi çıkardı ve bu istikamette ilerliyor.
Diğer partilere baktığımız zaman, AK Parti’nin de buradan bir sonuç çıkardığını düşünüyorum. Nitekim, Erdoğan konuşmalarında, partideki enerji düşüklüğünü ve teşkilatların zafiyetini ön plana çıkardı. Ekonomiyi de merkeze koyuyor, hayat pahalılığından dolayı küsen seçmene işaret ediyor. MHP ise istikamet veren, Cumhur İttifakı’nın temellerini koruyan bir tutum içerisinde.
DEM partide, Demirtaş üzerinden bir tartışma olduğunu görüyoruz. Bu seçimlerde Güneydoğu, en düşük katılım oranının olduğu yerlerden birisiydi. Ve bu DEM Partisi’nin oylarını düşürdü. Büyük şehirlerde DEM Parti seçmeni Cumhuriyet Halk Partisi’ne kaydı. Yani bir tür Kürt aidiyeti kuvvetli olmakla birlikte, hâlâ DEM’in bu Kürt aidiyetinin gerektirdiği farklı ve çoğulcu talepleri kuşatamadığını görüyoruz. Bu, DEM için bir kriz. Bu krizin DEM içerisindeki temel bir çelişkiyi tahrik ettiğini söyleyebiliriz.
Nedir bu çelişki? İşte PKK merkezli, Kandil merkezli bir siyasi tutum ile, mücadeleci, sert bir siyasi tutum ile, Demirtaş’ın ifade ettiği, artık silâhın bittiği, Türkiye genelinde siyasetin yapıldığı, siyaset üstünden yol alınabilecek bir Kürt sorunu çözüm arayışı. Bunlar arasındaki çelişkilerin seçim sonrası yeniden yükseldiğini görüyoruz. Seçimlerin DEM’i bu şekilde etkilediğini söylemek mümkün.
Velhasıl Kürt hareketi de bir değişime gebe. Kürtler de kendi siyasi yollarını demokrasi ve siyasal sistem içerisinde arama noktasına doğru ilerliyorlar. Seçim sonuçları açıkçası siyasi partilerde hiç hafife alınmayacak sonuçlara; toplumun eğilimlerini dikkate alan, toplumun davranışından hareketle ders çıkaran bir dizi yeni strateji geliştirmelerine yol açtı. Bunların nasıl ilerleyeceğini zaman içerisinde göreceğiz.