2000 yılında açılan Otel Al Deria, sıkıntısız Wi-fi bağlantısı, denize sıfır konumu, temiz lokantası ve hareketli plajıyla yabancı gazetecilerin ve STK çalışanlarının favorisiydi. Oteli Cezayir asıllı Fransız eşiyle 1997 yılında Gazze’ye taşınan yarı Sırp yarı Filistinli mimar Rashid Abdelhamid tasarlamıştı. İsrail’in ambargosu yüzünden malzeme sıkıntısı yaşayan Rashid, Gazze’deki çoğu insan gibi sadece kerpiç kullanmış, Osmanlı mimarisinden etkilenerek butik bir Akdeniz “sarayı” inşa etmişti.
Al Deria sayesinde yabancı gazeteciler sadece güvenli ve konforlu bir şekilde konaklamıyor, aynı zamanda otelin lokantasına gelen orta üst sınıf Filistinli ailelerle rahatça konuşma, tanışma imkanı yakalıyordu. Al Deria Gazze’de bir gece ailesiyle dışarıda yemek yeme lüksüne sahip olan eğitimli Filistinlilerin bir nevi dünyaya açılma, bir geceliğine de olsa “dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde” olduklarını unutma fırsatıydı.
16 Temmuz 2014 tarihinde Al Deria’da kalan yabancı gazetecileri ise bu sefer oldukça acı bir tecrübe karşılamıştı. İsrail gemileri, önce Al Deria’nın hemen önündeki plajdaki balıkçı iskelesini vurmuş, ardından saldırıyı duyup kaçmaya başlayan 9 Filistinli çocuğun üzerine ateş açmıştı. Kuzen olan 4 küçük çocuk plajda top oynarken hayatını kaybetmişti: 9 yaşındaki Muhammed Bakr, 10 yaşındaki Ahed Bakr, 10 yaşındaki Zekeriya Bakr, and 11 yaşındaki Muhammed Bakr. İsrail, Al Deria’da kalan yabancı gazetecilerin gözü önünde küçücük çocukları katletmişti. İsrail için 2014 Dünya Kupası’nı ilgiyle izleyen Gazze’de plaj futbolu oynamanın bedeli ölümdü.
https://x.com/Miller_Reports/status/489403606953521153
https://x.com/AymanM/status/489417783814258689
Filistinli bir annenin Mısırlı bir babanın oğlu olan Amerikalı muhabir Ayman Mohyeldin, dakikalar önce birlikte top oynadığı çocukların katledilmesini Twitter’dan bütün dünyaya duyurmuştu. Dünyanın gözü önünde işlenen bu korkunç cinayeti saklama şansı yoktu. Nitekim kısa bir sürede İsrail her zamanki “klasik” açıklamasını yapmış, sivillerin hedef alınmadığını, gerekli soruşturmanın açıldığını duyurmuştu.
Yaralanan çocuklara ise ambulans gelene kadar otelde kalan gazeteciler yardım etmiş, ilk müdahale için otele taşımıştı.
İsrail, büyük bir dürüstlükle Al Deria’da kalan yabancı gazetecilere sadece 1-2 dakika içerisinde gerçek yüzünü göstermiş, Gazze’de plaj futbolu oynayan küçücük çocukları hepsinin gözü önünde bilerek ve isteyerek hedef almış, Al Deria’nın kumunu kana bulamıştı.
Batılı devletler her zamanki gibi üstünkörü bir şekilde İsrail’i kınadı, İsrail yaşanan “tatsız hadiseyi” yetkili kurumlarına soruşturulması için sevketti, fakat pek bir şey değişmedi. Ne sorumlular yargılandı, ne de İsrail sivilleri bilerek ve isteyerek katletmekten geri adım attı. Batı’nın ve ABD’nin şerhsiz desteğiyle plajlara atılan bombalar, mermiler İsrail’e verilmeye devam etti.
9 sene sonra Ekim 2023’ten günümüze değin İsrail’in her türlü binayı yerle bir ettiği, kolektif bir sorumlulukla, soykırımcı bir zihniyetle sivilleri bilerek ve isteyerek hedef aldığı, mülteci çadırlarında insanları diri diri bombalarıyla yaktığı Gazze katliamında İsrail yine bildiği gibi davrandı. Bu sefer sadece kumsalı değil, doğrudan Otel Al Deria’yı hedef aldı. Oteli kullanılmaz hale getirdi. Zaten otelin bulunduğu Kuzey Gazze’de ne otele gelip yemek yiyecek bir aile, bombalardan uzak güvenli tek bir ağaç gölgesi dahi kalmamış, yemek dağıtan yabancı STK çalışanları dahil İsrail’in hedefi haline gelmişti.
İsrail Al Deria’nın dibinde top oynayan çocukları da Otel Al Deria’yı da yok etmişti. Amacına ulaşmıştı. Yabancı gazetecilerin girip dünyaya olanları aktarabileceği bir Gazze kalmamıştı. Fakat Al Deria’nın “sesi” kesilmedi. 24 yıl önce risk alarak Gazze’de lüks bir otel açmayı kafasına takan, kerpiçten bir saray inşa eden mimar Rashid Abdelhamid’in 23 yaşındaki oğlu Marwan Abdelhamid, sahne adıyla Saint Levant Gazze’nin katledilen çocuklarının sesini hem de içinde büyüdüğü Al Deria’nın hikayesini Cochella’dan Paris’e, Los Angeles’tan Londra’ya tüm dünyaya duyurdu, kalabalık konserlerinde Filistin bayrağı açtı, Filistin’in hikayesini milyonlarca kişinin dinlediği popüler şarkılarına teker teker işledi.
Sürgünden California’ya
Saint Levant, 6 Ekim 2000 tarihinde Kudüs’te dünyaya geldi, 7 yaşına kadar Gazze’de babasının inşa ettiği Otel Al Deria’da büyüdü. Çok sevdiği Gazze’de doya doya bir çocukluk geçiremedi. 2007’de Hamas ve El Fetih çatışmalarının artması nedeniyle güvenlik endişesiyle ailesiyle birlikte Amman’a taşındı. İngilizce eğitim veren bir okula yazıldı. Filistinli bir mülteci kampında kalan Saint Levant, okulda İngilizce, sokakta Arapça, evde ise Fransızca konuşuyordu. Bu nedenle 3 dili anadili gibi konuşan bir çocuk olarak büyüdü. Lise yıllarından itibaren Filistinlilerin sesini ve kültürünü dünyaya duyurmak adına Fransızca ve İngilizce projelerde yer aldı.
Üniversiteyi ise ABD’de okudu. California Üniversitesi Santa Barbara’da uluslararası ilişkiler bölümünü 2022’de bitirdi. Hem üniversite hem lise yıllarında Filistin sorununun çözümü için birçok çalışmada gönüllü oldu, sosyal medya üzerinden Siyonist İsraillilerle diyalog kurma çabasına dahi girdi. Saint Levant her zaman şarkı sözü yazıyor, beste yapıyor, fakat bunları geniş kitlelere yazmak konusunda yetersiz kalıyordu. 2021 yılında “Saint Levant” sahne ismini aldı. Sahne ismi sevdiği bir marka olan Yves Saint Laurent ile Fransız sömürge yönetiminin Lübnan, Suriye ve Filistin’i içeren topraklara taktığı “Levant” kelimelerinin karışımıydı. Saint Levant, sömürgecilerin kendi doğduğu topraklara taktığı ismi sahiplenerek söylemi ters yüz etmek istemişti.
Saint Levant’ın Filistin asıllı model Bella Hadid ve Edward Said ile bir Tesla’da Hayfa kentine yolcuğunu anlatan “Haifa in a Tesla” gibi yaratıcı ve eğlenceli şarkıları bulunsa da kariyeri için dönüm noktası Kasım 2022 çıkışlı “Very Few Friends” şarkısı oldu. Beyaz bir atlet ile sandalye oturup Arapça, İngilizce ve Fransızca söylediği bu ritmik flört şarkısı kısa sürede TikTok’ta yayıldı, milyonlara ulaştı. Saint Levant hem yeni uzattığı bıyıklarıyla hem de 3 dilde etkili, yavaş ve çekici konuşma tarzıyla birçok hayran edinmişti. Saint Levant, TikTok’ta benzeri bir sürü video çekerek adım adım hayran kitlesini büyüttü, her videosu yüz binlerce kez izleniyordu. Takipçi sayısı bir senede 1 milyona çıktı.
Takipçi sayısını apolitik flört şarkılarıyla arttıran Saint Levant, çocukluğunun geçtiği Al Deria’nın yerle bir olduğu İsrail’in Gazze’deki katliamı karşısında sahip olduğu platformun tamamını Gazze’ye adadı. TikTok’un yakışıklı prensi, kısa bir sürede milyonlarca kişiye Gazze’nin hikayesini, sesini, müziğini ve kültürünü aktaran bir kişiye dönüştü. ABD’de başlattığı müzik kariyerini doğduğu topraklar için riske atmıştı, fakat bu çok daha farklı, sadık ve özel bir kitleye ulaşmasına sebep olmuş, kariyerine beklenmedik bir ivme kazandırmıştı.
Gazze, Cochella’da nasıl sahne aldı?
Saint Levant, 2023 yılından itibaren neredeyse bütün şarkılarını Gazze ve Filistin’de yaşananları, İsrail’in soykırım ve işgalini anlatmaya adadı. From Gaza, With Love’da Gazzeli kimliğini, Deira’da ise yıkılan otelin ardından Gazze’de çocuk olmayı, işgal ve bombalar altında büyümeyi anlattı. Deira’da Saint Levant’a 15 yaşındaki Gazzeli genç rapçı Mc Abdul eşlik ediyordu. Mc Abdul, sosyal medyada yayılan bir rap şarkı videosuyla ünlü olmuş ve kariyerini devam ettirmek için ABD’ye taşınmıştı. İsrail, Gazze’yi bombalarken hala ailesi Gazze’de mahsur kalmış durumdaydı. 23 yaşındaki Saint Levant’ın çocukluğu, Mc Abdul’un ise ailesi bombalanıyordu, bu yüzden şarkının sözleri çok daha vurucuydu.
“Büyük hayaller
Ağır geceler
Ailemin hayatta kalabilmesi için dua ediyorum.
Kanatsız uçmaya çalıştığını hayal et
Ama size söz veriyorum, kafes kuşları kışın öter
Ağır geceler
Büyük hayaller
On altı yaşına kadar hayatta kalmak için dua ediyorum.
Ve dünyayı gezmiş olsam bile
Filistin gibi bir yer bulamam.”
“Nehir ve dağlar arasında
Aidiyetimi buldum
Kıyı ile kum arasında
Hayatımın başladığı yer
sen benim vatanımsın
Mutluluk ve hüzün
sen benim vatanımsın
Sevgili Filistin’imiz bizi çağırıyor”
Saint Levant’ın ikinci bir dönüm noktası ise Türkiye’de Şeyma Subaşı’nın Instagram hikayeleriyle Türkiye’nin popüler kültürüne giren, ABD’nin en büyük ve “cool” alternatif müzik festivallerinden Cochella’da sahne alması oldu. Nisan 2024 düzenlenen müzik festivalinde sahne alan Saint Levant, festivale çağırılan az sayıdaki Ortadoğulu sanatçıdan biriydi. Saint Levant bütün sahnesini Filistin için açtı. Gazze’de mahsur kalan müzisyenleri konsere video bağlantı ile dahil etti, birlikte şarkı söyledi, Filistin bayrağı açtı, İsrail’in işgalci ve soykırımcı olduğunu haykırdı, Filistin ezgileriyle rap ve pop müziğini birleştirdi, çocukluğunu geçirdiği Deira otelini bir gün Gazze’ye dönüp yeniden inşa edeceğini söyledi. Cochella, Filistin vurgusunun yapıldığı performansları Youtube kanalında paylaşmadı, fakat sahnede yaşananlar kısa sürede bugünlerde ABD’de engellenmesine yönelik yasalar çıkarılan TikTok’ta kısa sürede yayıldı.
Saint Levant sadece Filistin’i değil, İsrail’e verilen şerhsiz destek nedeniyle yaşadıkları Batı ülkelerinde giderek yalnızlaşan Müslüman veya Ortadoğulu gençlerin ruh halini de anlatan şarkılar bestelemişti. “5 am in Paris” şarkısı tam da böyle bir şarkıydı. Ne Doğu’ya ne Batı’ya tam olarak kendini ait hisseden, doğduğu topraklara geri dönme, yaşadığı topraklara sahici bir aidiyet duyma imkanı olmayan arada kalmış gençlere el uzatıyordu.
“Sabah saat 5
Ben eve dönüyorum.
Bedenim Paris’te
Kalbim Gazze’de
Ruhum Cezayir’de
Eski sevgilim Casa’da
Kız arkadaşım Los Angeles’da
Beni kollarına aldı
Hiçbir yerde kendimi evimde hissetmiyorum.
Hiçbir yerde kendimi evimde hissetmiyorum.”
Saint Levant, ABD’de Lübnan asıllı bir yapımcı tarafından kurulan Universal Arabic Music şirketiyle çalışıyor, bu nedenle çok daha özgür. Hem Filistin davasını tepkilere rağmen üstlenebiliyor hem de kendi özgün tonunu koruyor. “Nails” adlı şarkısında yeri geldiğinde Ortadoğu’daki cinsiyet normlarını eleştirebiliyor, bir erkek olarak tırnaklarını boyadığı için kendisine gelen tepkilerle veya eski bir porno oyuncusu olan Lübnanlı Mia Khalifa ile bir müzik klibi yapabiliyor. Bu tür özgün çıkışlar veya projeler, Saint Levant’ın her konserine Batı’da yaşayan Müslüman ve Ortadoğulu gençlerin akın etmesini engellemiyor, aksine kitlesini daha da büyütüyor, Filistin’e dair söylediklerini daha da geniş kitlelere ulaştırıyor.
İsrail, Cochella’yı bombalayabilir mi?
Saint Levant’ın daha çok ulaşacağı hedef var: Ortadoğu’da Arap gençler için terapi merkezleri açmak, Filistin kültürünü tanıtmak, genç Filistinli şarkıcılara Batı stüdyolarında şarkı söyleme ve kaydetme şansı vermek, Filistin kültürüne dair girişimlere 15 bin dolarlık yatırım desteği sunmak. Elde ettiği gelirlerin önemli kısmını bu tür projelere aktaracak. İsrail’in ise tırnaklarını boyayan, seksi flört şarkıları yapan, gençlere hitap eden birine “terörist” yaftasını yapıştırması, kendi alternatif kaynak ve kariyer planlarını yapan Saint Levant gibi bir müzisyeni sansürlemesi, milyonlarca kişiye Gazze’nin ritmini ulaştırdığı Cochella sahnesini bombalaması zor.
Saint Levant, şarkı bestelemeye, İsrail’in Batı’daki söylemini elindeki her imkanla parçalamaya, her mikrofonu eline aldığında Gazze’yi haykırmaya devam edecek. İsrail ise Saint Levant, Bassem Youssef’ler karşısında artık radikalleşmiş, inandırıcılığını yitirmiş kamusal figürlerini zar zor itekleyerek kamu diplomasisi yürütmeye çalışacak.
İsrail’in bombası bol olabilir, ama bu konuda şansı pek yok. Zira Saint Levant sadece insanları eğlendirmiyor veya şarkılarıyla ve tarzıyla Filistin meselesini sulandırmıyor. ABD’de, Fransa’da, İngiltere’de nesiller geçtikçe topluma entegre olmuş, orta sınıflaşmış, eğitim kurumlarında, şirketlerde, siyasette ve toplumsal hayatta üst konumlara ulaşmış Müslümanlara Ortadoğululara da bir yeni imkan sunuyor. Birçok kişi Batı’daki şerhsiz İsrail desteği nedeniyle anaakımdan koparken, yeni bir yol imkanına, geniş kitlelerle teması kesmeden Filistin’e yönelik popüler desteği sağlamanın bir reçetesine kavuşuyor. Geniş kitleler anaakımdan kopmadan Filistin’e destek verebiliyor, İsrail’in “terörist” yaftaları gençlik festivallerinde yırtılıp atılıyor, çok farklı kesimlere el uzatılabiliyor. Filistin’i destekleyen gençler, kendilerine ait bir alt kültür inşa ediyor, böylece daha özgüvenli, daha bilinçli bir şekilde kendilerine düşman gözüyle bakılan bir yerde daha dik durabiliyorlar.
Saint Levant, bir gün kendi sürgün hayalini gerçekleştirip Otel Al Deria’yı yeniden inşa edecek mi meçhul. Fakat İsrail’in ördüğü ve şimdiye kadar dokunulmaz sandığı duvarları teker teker şarkılarıyla yıktığı, yeni bir kültürün ve orta sınıfın oluşumuna katkı verdiği kesin.
Saint Levant bu amaçlarına ulaşmak konusunda ne kadar net ve inatçı olduğunu anlamak için dün çıkardığı Deira albümünün ilk parçası “On this land” (Bu topraklarda) şarkısının İngilizce rap bölümünün sözlerine bakmak yeterli.
“İngilizce konuşurken daha rahat olmaktan nefret ediyorum.
Ama her gün bunun benim için bir ayrıcalık olduğunu söylüyorum.
Çünkü halkımın nasıl yaşadığı hakkında konuşabiliyorum.
Ve bunu bu ritimle yapacağım çünkü dinlemek isteyeceğinizi biliyorum
Vizyon sahibi çocuklar gördüm
TV ekranınızdaki sayılara dönüştüler.
Üniversite diplomasına dair hayaller ve umutlar gördüm
Toza dönüştüler ve tüm bu enkazın altına gömüldüler.
En büyük silahımız aile ağaçlarımız.
Bu denizaşırı hayatı yaşamayı biz seçmedik.
Uykumda bombaların sesini duyuyorum
Ama hayatımda hiç yenilginin sesini duymadım.
Çünkü sürgün hayalperestlerden oluşan bir ulusuz.
Miras koruyucular, fazla değerli liderler
Tanım gereği biz aşırı başarılıyız
Hayatın düşük ücretli öğretmenleri bizi duyabiliyor musunuz?
Ve eğer benim konuşmamla ilgili bir sorununuz varsa
Asistanıma söyle çünkü umurumda değil
Bizi nasıl sansürlemeyi başarabileceğinizi bir düşünün isterseniz.”