Ana SayfaRÖPORTAJAli Bayramoğlu: "TUSAŞ’taki saldırıyı PKK yaptıysa, ‘Silah bırakmaktan söz etmeyin, Öcalan da...

Ali Bayramoğlu: “TUSAŞ’taki saldırıyı PKK yaptıysa, ‘Silah bırakmaktan söz etmeyin, Öcalan da söz etmesin’ mesajı veriyordur”

Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: Bu saldırının zamanlaması ve gerçekleştirildiği yer dikkate alındığında, iki temel ihtimal öne çıkıyor. İlk olarak, saldırının örgüt tarafından açılım sürecine doğrudan tepki olarak veya onu engelleme girişi olarak yapılmış olabilir. Bu kuvvetli bir ihtimal. Eğer bu doğruysa, örgüt burada açık bir mesaj veriyordur: "Silah bırakmaktan söz etmeyin, Öcalan da söz etmesin." Bu mesaj, örgüt içindeki farklı katmanlar ve karar vericiler arasında yaşanan bir iç gerilimi yansıtır ve tetikler.

Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılması ve TBMM’de silahlı mücadelenin sona erdiğini ilan etmesi yönündeki açıklamasını, Mehmet Uçum’un çözüm sürecine dönüşün olmayacağı fikriyle birlikte düşündüğümüzde, sizce bu yeni süreç nasıl okunmalı? Bu gelişmeler, yeni bir sürecin habercisi mi?

Bir kere, bence, Uçum ve Bahçeli farklı tonlarda konuşuyor gibi görünse de, aslında aynı çizgideler. Bahçeli, malum Öcalan örgütü lağvettiğini meclis çatışı altında ilan etsin daveti yaptı. Bunun karşılığında ise “umut hakkı”nı gündeme getirdi. Umut hakkı, müebbet hapis cezasına çarptırılan kişilerin yeniden serbest kalabileceklerine beklenti ilişkin bir hak. Meral Danış Beştaş’ın bir ay önce bu konuda bir kanun teklifinde bulunduğunu biliyoruz. Bu da şu anlama geliyor: PKK silah bırakacak ve Öcalan daha farklı koşullara geçecek. Bu tam olarak serbest kalma mı yoksa ev hapsi mi olacak, henüz net değil. Uçum ise, DEM’nin PKK ile bağlarını koparmaması durumunda kapatılacağını ve devletin güvenlik politikalarından taviz vermeyeceğini söylüyordu. Bahçeli’nin söyledikleri ile Uçum’un açıklamaları çelişmiyor. Bahçeli de örgütle oturup müzakere edelim demiyor. Onun tanımladığı, tek taraflı ve devlet merkezli bir çatışma çözümü stratejisi. Bu strateji, Kürtlerin siyasi, kültürel ve varoluş haklarını içeren bir süreçten çok, örgütün silah bırakmasına ve buna karşılık bazı hakların tanınmasına yönelik bir yaklaşımı ifade ediyor.

Gelişmeleri bir “açılım” olarak, yeni bir çatışma çözüm süreci çatışma tanımlamak doğru. Ancak hafızalarımızdaki klasik çözüm süreci anlamında olmamalı bu tanım. Bahçeli’nin üç önemli unsura vurgu yaptığı da görülüyor. Bunlar, ilkini söyledim, devlet merkezli tek taraflı bir açılım hamlesini. İkincisi Öcalan bu hamlenin merkezinde yer alması. Üçüncüsü, Öcalan’a bazı haklar tanınması ve DEM’nin PKK’dan kopması, bunlar üzerinden örgütün sıkıştırılması. Bunlar devletin stratejik hamlesinin parçaları olarak görülüyor. Bu çerçevede, yeni çatışma çözümü stratejisi, Kürt taleplerini değil, örgütün silah bırakmasını, devletin pozisyonunu güçlendirmeyi ve siyaset kapısını açmayı hedefliyor.

Bu noktada değerlendirmeyi daha pozitif bir çerçevede yapmak gerekiyor. Yıldıray Oğur’un Karar ve Serbestiyet’teki yazılarında güzel belirttiği gibi, Kürt meselesi sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin sorunudur. Bu mesele, Türkiye’nin siyasal sistemi ve demokrasisinin önünde bir engel oluşturuyor. Çözümü, Türkiye’nin daha ileriye doğru hamle yapmasını sağlayabilir ve anti-demokratik hamlelerin önünü kesebilir. Bu değişim belki bu iktidar döneminde gerçekleşmez, ancak geleceğe tohum eker.

Cumhuriyet Halk Partisi örneği bu anlamda önemlidir. CHP, Kürt meselesinde Kürtlerden yana görünse de 2015’ten bu yana konuyla ilgili somut bir adım atmadı. Söylem düzeyinde bazı hamleler yapılsa da çözümün nasıl olacağı konusunda net bir fikri olmadı. Meclis içinde çözüm gerektiğini ifade etseler bile, hangi taleplerin ve prensiplerin temel alınacağı belirsiz kaldı. Örneğih, yeni süreç, yol alırsa CHP’nin daha cesur adımlar atmasını sağlayabilecek bir atmosfer yaratabilir. Özgür Özel’in Kürt meselesine dair son açıklamaları bu anlamda dikkat çekici. O, Kürtlerle Türkiye’nin bir bütün olmasını tartışalım gibi cesur bir çağrı yaptı. Bu, belki şu anki koşullara tam uymuyor olabilir, ama bu tarz çıkışlar önemli.

Burada unutulmaması gereken şey şu: Eğer süreç oluşur ve sorunsuz ilerlerse,  şiddet ile silah gerçekten sona ererse, Kürt meselesinde siyasetin önü açılır. DEM Parti ve diğer Kürt unsurlarının özgürce taleplerini dile getirip getiremeyeceği önem kazanır.. Bu durumda iktidarın, siyasetin önündeki antidemokratik engelleri kaldırma sorumluluğu da doğar. Bu iktidar bunu yapar mı yapmaz mı, o konuda net bir şey söylemek zor, ancak bu süreç demokratikleşme açısından kritik bir eşik olabilir.

Sürecin gidişatını ve sonuçlarını şekillendirebilecek birkaç önemli dinamik bulunuyor.

Amberin Zaman’ın açılımın ilk sinyalini veren haberde, devletin Öcalan’la Kandil arasındaki görüşmelere aracılık ettiği, ancak Öcalan ve Kandil arasında bir anlaşmazlık olduğu iddia ediliyor. Öcalan’ın silah bırakma çağrısına karşılık, Kandil’in bu çağrıya olumlu yanıt vermediği ve iki taraf arasında bir gerilim olduğu söyleniyordu. Bu haber doğruysa, bu ilk dinamiktir. Ve devletin stratejisini açık hale getirir: Daha önce de söylediğim gibi Öcalan ve DEM’i yanına alarak Kürt hareketi içinde örgütü sıkıştırmak ve örgütün silah bırakmasını sağlamak. Bu başarılı olur mu, olmaz mı? Şu anda bu belirsiz, ancak Kürt hareketi içindeki gelişmeler bu sürecin seyrini belirleyecek gibi görünüyor.

Devlet elini gösterdi, şimdi Kürt tarafının hamlesi bekleniyor. Öcalan konuşacak mı? Konuştuğunda neler söyleyecek? Eğer silah bırakın çağrısı yapılırsa, örgüt buna uyacak mı? Bu, süreçteki en önemli sorulardan biri. Diğer kritik mesele ise Rojava. Birinci çözüm sürecini bitiren Rojava’daki gelişmeler olmuştu. Türkiye’nin bu bölgeye dair korkuları ile PKK’nın buradan duyduğu umut, birinci süreci sona erdirmişti. Rojava hâlâ aynı yerde duruyor ve bu bölgenin PKK ve Kürt hareketi açısından önemi büyük. Irak’taki bazı yerlerle birlikte, Türkiye dışındaki Kürt üsleri bu sürecin bir diğer önemli konusu.

Türkiye’nin bu hamleyi durduk yere yapmadığı da açık. Burada dış dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle PKK’nın başka güçler tarafından kullanılması, onlarla işbirliği yapması ihtimaline karşı Türkiye, bu bölgede bir denge ve silahsızlık sağlamaya çalışıyor olabilir. Bu durum, ABD’nin ve Suriye’nin de işine gelecek bir gelişme olabilir. Elbette, anayasa değişikliği veya Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kez daha seçilmesi gibi başka siyasi sonuçlar da elde edilebilir iktidar.

Ancak esas mesele çözüm sürecinin başlaması ve devam ediyor olmasıdır.

Sonuç olarak, bu aşama son derece kritik ve önemli bir dönemeç. Türk siyasi hayatında son dokuz yılda yaşanan en umut verici gelişme olarak değerlendirilebilir


Hocam bu kaydı aldıktan yaklaşık bir kaç saat sonra Ankara’da, TUSAŞ’ta bir saldırı gerçekleşti. Anlattıklarınızla birlikte bu olayı da değerlendirebilir misiniz acaba?

Bu saldırının zamanlaması ve gerçekleştirildiği yer dikkate alındığında, iki temel ihtimal öne çıkıyor. İlk olarak, saldırının örgüt tarafından açılım sürecine doğrudan tepki olarak veya onu engelleme girişi olarak yapılmış olabilir. Bu kuvvetli bir ihtimal. Eğer bu doğruysa, örgüt burada açık bir mesaj veriyordur: “Silah bırakmaktan söz etmeyin, Öcalan da söz etmesin.” Bu mesaj, örgüt içindeki farklı katmanlar ve karar vericiler arasında yaşanan bir iç gerilimi yansıtır ve tetikler. Öcalan’ın bu akşam gelmesi beklenen açıklamasının gelmemesi ve bu saldırının yaşanması, örgüt içinde farklı yaklaşımların çatışmakta olduğunu gösterebilir. Bu birinci ihtimal gerçekleşirse, saldırı açılım sürecine örgüt tarafındanyönelik güçlü bir itiraz niteliğinde olacak ve süreci zora sokacaktır. Özellikle silah bırakma tartışmalarına karşı olanlar tarafından bir karşı duruş olarak okunabilir.  Bu tür bir gelişme, barış çabalarını zora sokar ve daha karmaşık bir sürece girilmesine yol açar.

İkinci ihtimal ise, saldırının farklı bir kaynaktan, iç veya dış bir güç tarafından gerçekleştirilmiş olması. Düşük ihtimal amaböyle bir durum söz konusuysa, saldırı açılım sürecini baltalamak yerine, sürecin güçlenmesine neden olabilir. Tarih boyunca, benzer durumlarda dış müdahaleler bazen tam tersi etki yaratıp çözüm süreçlerinin hızlanmasına yol açmıştır. Bu tür bir dış saldırı, süreci kesintiye uğratmak yerine, tarafları daha kararlı bir şekilde bir araya getirebilir.

Ancak, birinci ihtimal daha olası ve endişe verici görünüyor. Eğer örgüt içinden gelen bir mesaj söz konusuysa, bu hem Öcalan’a hem de DEM’e yönelik bir uyarı olarak okunabilir ve açılım sürecine yönelik silahlı kanadın net bir itirazı olarak ortaya çıkabilir. Bu durumda sürecin daha da karmaşık hale gelmesi kaçınılmazdır. Şu an daha fazla değerlendirme yapmak için eldeki bilgiler yeterli değil, ancak gelişmeleri dikkatle izlemek gerekecek.

- Advertisment -