1999 Aralık ayında Türkiye Avrupa Birliği’ne resmen aday olmuştu. Herkes memnun ve umutlu idi. Hollandalı bir dostum diplomat “korkarım bu Avrupa Birliği normlarını beceremeyeceksiniz. Zira imparatorluk geçmişiniz, aşırı milliyetçilik ve gelecekten ziyade geçmiş ile yaşamanız buna mâni, dini farklılık değil” demişti.
1980’li yıllarda Türkiye’yi ziyaret eden Fransa Dışişleri Bakanı Claude Cheysson da Ankara’da basın toplantısında bir gazetecinin geçmişe dair sualine biraz sertçe “geçmişe değil halihazır ve geleceğe bakın” diye uyarmıştı.
Bu söylenenlerde bir ölçüde gerçek payı var. Ama daha önemlisi çok uzun zamandır devam eden ve eğitimin düşünceyi geliştirmekten ziyade bilgi aktarımı olan sistemimiz. Büyük ölçüde sorgulama yeteneğimizi yitirdik.
Aslında durum çok vahim. Terörü sıfırlamak hiç kolay değil. Hiç bir devlet sıfırlayabilmiş değil.
Gülen olayı bunun en açık örneği. Devletin tepesindekiler Gülen’e övgüler yağdırdıktan sonra rahatça kandırıldık diyebiliyor. Aslında halkı kandırmaya çalışıyorlar. Ama ders almıyoruz. Gene cemaatler ile kol kola yürünüyor.
Hükümet tarımı öldürdükten sonra Venezuela’da ve Sudan’da tarım için toprak kiraladığını açıkladı! Muhalefet dahil, sivil toplum örgütleri de kiralanan bu arazilerde ne yapılıyor diye araştırma zahmetine girişmedi.
Hala yaz saati kış saati sorununu hal edemedik….
Yabancılardan gelen tavsiyeleri Sevr’i canlandırır hezeyanına kapılıyoruz.
1960’lı yılların başında Türkiye ve Güney Kore benzer ekonomik durumda idiler. Kore tavsiyeleri dinledi. Bugün Kore nerede biz neredeyiz!
Bir başka örnek ise Hollanda. Büyüklüğü Konya vilayetimiz kadar olan Hollanda’nın ihracatı 900 milyar dolardan fazla. Bizimki Hollanda’nın yaklaşık üçte biri… Dahası denizden toprak sağlamaya çalışan Hollanda’nın tarım ihracatı Konya’nın 10 misli!
Türkiye’nin ilerlemesi için en önemli etken olabilecek Avrupa Birliği üyeliğini kaçırdık; göz göre göre…
Evvela 1978 yılında zamanının Belçika Başbakanı Tindemans’ın gizli Ankara ziyaretinde AB’ye başvurun önerisini ideolojik nedenlerle rahmetli Ecevit, daha sonra Erbakan ile koalisyon bozulmasın diye rahmetli Demirel AB’ye başvurmayı reddettiler. Üstelik o tarihte Kopenhag kriterleri yoktu.
2000’li yıllarda zamanın Almanya C.Başkanına 1963 yılında yapılan Ortaklık Anlaşması ile bizi almaya söz vermiştiniz diye soruldu (Aslında Ortaklık Anlaşması ile böyle bir söz verilmiş değildir). Alman C.Başkanı ise “siz 1963 yılındaki kadar laik misiniz “ diye cevapladı.
Daha sonra 2002 yılında üyelik ve Kıbrıs sorununu hal için birinci Annan Planı ortaya çıktı. Üç yerde planın uygulanması için Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olunca ifadelerini (dikkat edilirse üye olursa değil olunca) önemsemeyip planı reddettik!
Avrupa Birliği neden önemli. Toplumlarda değişim, dış etkenler ve onun yarayacağı iç etkenler sayesinde olur. Bütün AB adaylarında ve hatta birliği kuran üyelerde böyle olmuştur.
1993 yılında demokratik normlarını yerleştirmek için AB tarafından ilan edilen Kopenhag kriterlerini, Türkiye’yi yokuşa sürmek için konduğunu sandık. O kriterler eski Doğu ve Orta Avrupa ülkelerini AB üyeliğine hazırlamak için konmuştu.