Son birkaç hafta içinde cereyan eden olaylar, 23 Ekim 2023 günü Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı, Gazze’den çıkıp Ortadoğu’nun kalbine taşındı. Olup biteni doğru anlamak için öncelikle –mümkün olduğunca- olay ve olguların resmini çizmek lazım. “Fotoğraf çekmek”ten değil, “resim çizmek”ten söz ediyorum. Çünkü yeryüzünde hiç kimse beşeri toplumsal olayların fotoğrafını çekemez ancak resim yapabilir.
Ana başlık altında sıraladığım altı soru, birbirleriyle ilgili olmakla beraber yine de her biri kendi alanında özerk hususiyetlere sahiptir. Yaşadığımız coğrafyanın tarihinde etkileri çok sonraları ortaya çıkıp olay ve olguları yeniden şekillendirecek tarihsel bir andayız. Tam objektif olunmasa da, adaletli olmak mümkün, buna biz “adil şahitlik” diyoruz ki, bu sıfat peygamberin ve ona tabi mü’minlerin ana vasfıdır (2/Bakara, 143; 5/Maide, 8). Sosyal bilimciler çoğu zaman yalan söylemektedirler, ele aldıkları her konuyu analiz edip bir sonuca varırken, aslında kendi paradigmalarını olaya tatbik eder, farkında olsun olmasın, “olan”dan “olması gereken”e atıfta bulunurlar.
Müslüman sosyal bilimcinin bilimsel yalana ihtiyacı yok, adalet vasfını koruyabildiği oranda olayları doğruya en yakın çizgide anlamaya çalışır yine de “en doğrusunu Allah bilir” deyip başkasının şahitliğine, bilimsel araştırma ile elde edeceği hakikat hasılasına alan bırakır.
Bu kısa girişten sonra ilk sorumuzun cevabını araştırmaya çalışalım:
I.
Ne oldu?
Bu başlık altında olup biteni birkaç maddede toplayabiliriz:
1.28 Kasım 2024 günü İdlib’ten yola çıkan HTŞ ve bileşenleri –ki bazı gözlemcilere göre 36 gruptan oluşmaktadır- karşısına hiçbir engelle karşılaşmadan Halep, Hama ve Humus’tan sonra Şam’a girdi (8 Aralık 2024).
2.61 yıl süren Baba Hafız ve Oğul Beşşar Esed, Baas yönetimi son erdi, bundan önceki Irak Baas yönetimi 2003’te tarihe karışmıştı..
Bir soru: Baas’ın ikiz kardeşi Saddam Hüseyin, Amerikan işgaline direndi, gücü yetmedi, yakalandı ve idam edildi. Beşşar Esed, birkaç gün öncesinden ailesini Moskova’ya göndermişti, kendisi de kaçarak ülkesini terketti.
Hangisi tercihe şayan?
Saddam direndi, binlerce askeri öldü; Esed kaçtı ne HTŞ’den ne Suriye ordusundan kimsenin burnu kanamadı? Hangisi makbul? Kimine göre yüksek insan kaybına rağmen Saddam onuruyla direndi ve hayatıyla bedelini ödedi. Kimine göre hiçbir şekilde kazanılması mümkün olmayan bir savaş ağır zayiatı göz önünde bulundurup tahtı bırakmak tercihe şayandır.
HTŞ, daha doğru dürüst girdiği şehirlere yerleşmeden İsrail, Suriye’nin askeri kapasitesini neredeyse tamamen yok etti, Golan’daki işgalini daha da genişletti, işgal ettiği yeni yerleri tahkim etti, menziline girecek kadar Şam’a 24 km. kadar yaklaştı. İsrail uçakları Suriye semalarında diledikleri yere uçabiliyor. İsrail’i engelleyecek bir İHA-SİHA dahi yok.
4. 7 Ekim 2023’ten bu yana süren Gazze katliamı, İsrail’i tükenme noktasına getirmişken Suriye’nin düşüşü İsrail için oksijen çadırı oldu. Şöyle ki:
a. İsrail miti yıkıldı, demirkubbe kevgire döndü, İsrail’in kara savaşında kabiliyetinin olmadığı ortaya çıktı. İran ve Araplar, İsrail’le değil bütün batıyla savaşıyorlar, İsrail basit bir tetikçi hükmündedir
b. 1 milyon kişi İsrail’den kaçtı, 700 bin kişi mülteci durumuna düştü
c. Küresel düzeyde İsrail ve siyonizm aleyhtarlığı zirve yaptı, Yahudiler dünyanın şu veya bu ülkesinde rahatça gezemez hale geldi
d. Siyonist katliamı kayıtsız şartsız destekleyen Amerika ve batılı ülkeler kendi halklarının nezdinde güvenirliklerini kaybettiler, demokrasiler sorgulanır oldu
e. Sünni dünyada monarşiler ve otokrat yönetimler giderek halkın gözünde “katille işbirlikçi” konumuna düştü. Suud Prensi Selman “Filistin benim meselem değil ama halkımın yüzde 70’i 30 yaşın altında onlar Filistin’le çok ilgili” diyordu. Körfez monarşileri saltanatlarını korudular. En yüksek perdeden İsrail aleyhinde konuşmanın bir fayda sağlamadığı, aslolan İsrail’le askeri, siyasi, ekonomik, ticari ve diplomatik ilişkileri kesmenin gerektiği bir kere daha anlaşıldı.
f. Dünyada Yahudi gençlerinin yüzde 38’i Hamas’a sempati duymaya, Hamas dolayısıyla binlerce Hıristiyan veya ateist-deist insan İslam’ı seçmeye başladı.
5. Şii-Ca’feri İran ve Hanef-Maturidi Afganistan’dan sonra Selefi-Vehhabi HTŞ ve bileşenleri Suriye’de bir devlet kurma ve bir ülkeyi yönetme imkanlarına sahip oldular. Suudilerin Selefiliği-Vehhabiliği başka bir şey olup şimdilerde Prens Selman bu modelden vazgeçmektedir. Suriye’de Selefilerin İran’ın Velayet-i Fakih’inden ve Taliban’ın İslami Emirlik’ten farklı nasıl bir model ortaya koyabilecekleri merak konusudur.
6. Bu olaydan
a. Batı (ABD-Avrupa) ve İsrail galip, Türkiye görece kazançlı gözükürken
b Rusya, İran, Hamas, Hizbullah, Yemen Ensarullahı (Husiler) ve gönlü Hamas’tan yana çarpan milyonlarca Müslüman veya vicdan sahibi seküler insan mağlup çıktı.
c. Milyonlarca insan bir diktatörün kaçarak ülkesini terk etmesine, milyonlarca talihsiz mültecinin yurtlarına geri dönüş imkanlarına kavuşmalarına sevinirken, Hamas’ın siyonist canavarın önünde yapayalnız bırakılmasına hüzünlendi.
Her iki şıkta ele aldığımız grupların kazançları da kayıpları da görecedir. Zamanın modern tabiatının başlıca hususiyeti istikrardan yoksun olmasıdır; ezen ezilen, ezilen ezen; mazlum zalim, zalim mazlum olabiliyor. Bugünün galibinin yarının mağlup olması her zaman mümkündür.
Son birkaç günde olup biten bunu teyid etmiyor mu?
II.
Nasıl oldu?
Herkesi şaşırtan bu askeri başarıyı, planlamayı yapan merkezdeki çekirdek dışında hiç kimse önceden beklemiyordu, belki de Amerikalılar, İsrail ve HTŞ dahi demirperde modelinin Suriye örneği olan yönetimin bu kadar kolay sona ereceği, Beşşar Esed’in direnmeden uçağa binip ülkeyi terk edeceğini tahmin etmiyordu.
Öyle bir tuhaflık yaşandı ki, hala tam olarak anlaşılabilmiş değil. HTŞ Halep’e doğru yola çıkarken yürüyüşü durdurmak üzere mevzilerinde bekleyen birliklere Suriye Genelkurmay’ından saha komutanlarına verilen emir, derhal birliklerine geri dönmeleri idi. Saha komutanları emri bir türlü teyid edemediler, hiçbir saha komutanı Genelkurmay’a ulaşamadı, hepsi emre uyup mevzilerini terkettiler. Sonuçta, direnilmemesi emrini Esed’in verdiği konusunda şüphe yok.
Başlangıçta Rusya ve İran, Esed’i savunmak üzere Suriye’ye asker göndereceklerdi, Hizbullah’ın Suriye’de askeri vardı, Suriye ordusunda hiçbir hareket olmayınca Hizbullah Rıdvan birliklerini Lübnan’a çekti, muhtemelen İran’ın da mütalaasını almış olmalı.
Askeri alanla ilgili magazin türü olaylar artık geride kalmış bulunuyor. Üzerinde uzun uzadıya durma işini ilgili uzmanlara bırakmalı.
Bizim bakış açımızdan olup bitenlerden şu sonucu çıkarmak mümkün:
1. Önemli bir direniş hattı olan Suriye, -en azından şimdilik- “direniş cephesi”nden çıkmış bulunuyor ama Suriye’nin yeni yöneticilerinin ve daha önemlisi Suriye halkının Filistin acısını umursamadıkları düşünülemez.
2. Yıllardır halka zulmeden bir yönetim beklenmedik hız ve kolaylıkla sona ermiştir. Yönetim bağlamında bölgemizde bir zorba yönetim daha sona erdi, darısı diğerlerinin başına. Hiçbir zorba/despot rejim ilanihaye ayakta kalamaz, zorba hiçbir rejim Filistinliler gibi mazlumların acılarını kendine dert edinmez, mazlumların kurtarıcısı olamaz.
3. İsrail’in soykırımına ve etnik temizliğine maruz kalan Gazze’ye ve Lübnan Hizbullah’ına silah, roket ve askeri malzeme gönderen İran’ın kullandığı koridor kesildi, askeri destek Suriye’de üretiliyor ve Suriye üzerinden gidiyordu, artık bu koridoru kullanıp Gazze ve Hizbullah’a silah göndermek mümkün olmaktan çıktı.
4. 13 senedir Türkiye, Ürdün, Lübnan ve başka yerlerde “mülteci-sığınmacı” durumuna düşen, bulundukları yerlerde ırkçılar tarafından taciz ve saldırılara maruz kalan, itilip kalkılan, aşağılanan –Ensar ruhuyla Suriyeli Muhacir kardeşlerine takva üzere sahip çıkan İslami gruplar ve şahıslar ile vicdan sahibi laik aktivistler hariç- takriben yedi milyon mülteci derin bir nefes aldı, Esed’in gidişini coşkuyla kutladılar; ailelerin özellikle erkekleri HTŞ’nin Şam’a girişiyle beraber hemen terkettikleri şehirlere, kasabalara gidip mallarına mülklerine, bağlarına bahçelerine, arazilerine, iş yerlerine sahip çıkmak üzere Suriye’ye akın ettiler. Ne kadar ülkelerine kesin dönüş yapacağını, ne kadarının kalacağını şimdiden tam olarak söylemek mümkün değil.
Haftaya “niye oldu, ne olacak, ne olmalıydı, bundan sonra nasıl olmalı?” sorularının cevabını aramaya çalışacağız.