“Donald’cığım, Filistinliler bir gayrimenkul değil.”
Hayır, Donald Trump bu cümleyi adeta New York Central Park’a yakın bir binadaki payını satmakta direnen inatçı son hisse sahibini ikna edermişçesine nobranca tasarladığı Gazze tehcir planını açıkladıktan sonra işitmedi. Bu sözleri 2016 yılındaki Cumhuriyetçi Parti başkan aday adayları münazarasında aşağılayıcı bir sırıtmayla sarf eden kişi, Trump’ın bugünkü Dışişleri Bakanı Marco Rubio.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.01.44-1024x684.png)
Marco Rubio, 2016 yılında Trump’ın emlakçı tecrübesiyle İsrail-Filistin gibi küresel sorunları çözmekte yetersiz kalacağını söylemiş, Trump ile dalga geçmişti. Trump’ın yanıtı ise hem Rubio’nun ülkedeki göç, işsizlik gibi sorunlara çözüm bulamayan, ABD’yi sonu gelmeyen savaşlara sürükleyen müesses nizam Cumhuriyetçilerden biri olduğunu söylemek hem de boyuyla dalga geçerek Hispanik asıllı genç senatöre “Küçük Marco” lakabını takmak olmuştu. Günün sonunda bu bel altı polemiğin kazananı Trump olmuş, Trump hem adaylık önseçimlerini hem de 2016 başkanlık yarışını sürpriz bir zaferle göğüslemişti.
Marco Rubio dahil Trump’ı aşağılayan herkes fena yanılmış, Trump hem 2016’da hem 2024’te başkan seçilmiş ve ne trajik ki Marco Rubio neredeyse bütün kırmızı çizgilerini ve görüşlerini geride bırakarak Trump önünde hizalanmış, ikinci döneminde Dışişleri Bakanı olarak atanmış, bir zamanlar “emlakçı Filistin’den” ne anlar dediği Trump’ın emlakçı zihniyetiyle oluşturduğu Gazze tehcir planı kabul görürse bunu bizzat uygulayacak kişi olmuştu.
Çok değil 8 sene önce dalga konusu olan ne varsa artık gerçek. Trump hem ABD başkanı hem de Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki çatışma bölgesini gerçekten bir “emlakçı” edasıyla dizayn ediyor.
Göreve geldiği üç haftalık kısa sürede kendisi gibi New Yorklu bir emlakçı olan yakın dostu ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff aracılığıyla önce İsrail-Hamas arasında ateşkesin imzalanmasını sağladı, sonrasında ise yanına Trump 2.0’da Beyaz Saray’da ilk ağırlanan yabancı lider olan Netanyahu’yu alıp Almanya gibi İsrail’in “amasız fakatsız” destekçisi bir ülkeyi bile öfkelendiren korkunç bir öneriyi açıkladı: Filistinlilerin Gazze’den tehcir edilip Ürdün ve Mısır’a yerleştirilmesi ve Gazze’nin ABD’ye devredilmesi, ABD öncülüğünde yeniden inşa edilip Ortadoğu’nun riviera’sına dönüştürülmesi.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.02.38-1024x634.png)
Ne yazık ki Trump’ın bu etnik temizlik önerisi basit bir gündem değiştirme çabası veya küçümsenecek bir “gaf” değil, Filistinlilerin sonunu getirme potansiyelini haiz insanlık dışı bir pazarlığın başlangıcı.
Bu pazarlık masasından Filistinlilerin tehcirini engelleyerek kalkmak içinse öncelikle bu nobran tüccarın zihninin röntgenini çekmek, eldeki kozları iyice değerlendirmek şart.
Trump’ın pazarlık sanatı
Normal bir siyasetçinin düşünce yapısını ve altyapısını anlamak için geçmiş konuşmalarına, siyasi söylemlerine bakmak gerekirken Trump için bu pek mümkün değil. Zira Trump, önceki ABD başkanlarının aksine siyasi bir kariyere sahip değil. Medyayla içli dışlı olan, her dönemde bir şekilde kendini konuşturmayı başaran New Yorklu mirasyedi emlak zengini bir iş insanı. Fakat kendi tabiriyle Gazze’yi bir “emlak pazarlığı” olarak gördüğü ve Ortadoğu Özel Temsilciliğine kendisi gibi New Yorklu bir emlakçıyı getirdiği için belki de geçmişte bu ticari pazarlıkları nasıl yürüttüğüne kısaca göz atmakta fayda var.
Trump, bu tür ticari pazarlıklara dair tavsiyelerini en popüler içeriklerinden biri olan 1987 tarihli “The Art of the Deal” (Pazarlık Sanatı) kitabında detaylandırmış ve ticari pazarlıklara dair taktiklerini, önerilerini haftalarca en çok satanlar listesinin zirvesinde yer alan bu “tavsiye” rehberinde anlatmıştı.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.06.14.png)
Kitaptaki en temel tavsiyelerden biri pazarlıklarda “hedefi yüksekten açma”: “Yüksekleri Hedefleyin – Her Anlaşmada Büyük Düşünün. Pazar daralmış olsa bile her anlaşmada yapabileceğiniz en iyi anlaşmayı yapın – harika bir anlaşma için bastırmaya devam edin. Ben şahsen bir anlaşmanın içindeyken bir pazar oluşturmaya çalışıyorum. Çoğu insan küçük düşünür, çünkü çoğu insan başarıdan korkar, karar vermekten korkar, kazanmaktan korkar. Bu da benim gibi insanlara büyük bir avantaj sağlıyor.”
Bir başka tavsiyesi ise yüksekten açtığı hedeflerin sayısını çoğaltma ve birden fazla teklifle masaya oturma, böylece masadan eli boş dönme olasılığını azaltma: “Tek bir anlaşmaya ya da tek bir yaklaşıma asla çok fazla bağlanmam… Havada çok fazla top tutarım, çünkü çoğu anlaşma ilk başta ne kadar umut verici görünürse görünsün başarısız olur.”
Trump sadece hedefleri maksimize edip eli yüksekten ve bol seçenekli bir şekilde açma yanlısı değil, aynı zamanda masaya oturmadan önce karşı tarafın gözünü korkutmak ve eldeki güçlü kozları da sezdirmek, göz boyamak gerektiğini söylüyor: “Bir anlaşmada yapabileceğiniz en kötü şey, anlaşmayı yapmak için çaresiz görünmektir. Bu karşınızdakinin kan kokusu almasına neden olur ve sonra da ölürsünüz.”
Aslında Trump’ın birçok konuda bu taktikleri baz alarak ilerlediğini söylemek mümkün. Nitekim Meksika ve Kanada’ya yönelik sınır güvenliğini sağlama talebini doğrudan %25’lik gümrük vergisi artışı, Kolombiya’nın kaçak göçmenleri taşıyan askeri uçakların inmesine izin vermemesini gümrük vergisi, vize ve seyahat yasağı yaptırımlarıyla hemen karşılaması; Panama’nın Çin’e yönelik tavizlerinin azaltılmasını ve Amerika’ya yönelik kolaylıkların artmasına yönelik taleplerini “Panama’nın işgali”, Grönland’daki askeri ve enerji politikası isteklerini de “Grönland’ın satın alınması” gibi üst perdeden açması bunun en somut göstergesi. Trump her seferinde diplomatik teamülleri bozmak, karşı tarafın onurunu kamuoyu önünde rencide etmek pahasına en güçlü kozdan elini açıyor ve karşı tarafa ölümü gösterip sıtmaya ikna etmeye çalışıyor. Karşı taraf korkup “ölüme” razı olursa ne âlâ, fakat Trump için zaten asıl hedef sıtma olduğu için bu da oldukça yeterli bir pazarlık zaferi.
Tabii bütün bunların yanında karşı tarafın da bir pazarlık taktiği var. Örneğin Meksika ve Kanada gümrük vergisi krizinde ortaklaşa hareket ederek Trump’a karşı ne teklif edebileceklerini konuştu ve sonrasında iki ülke lideri de Trump ile özel bir görüşme yaparak gümrük vergisi krizini öteledi. Hem Kanada hem Meksika da daha önce açıkladıkları sınır güvenliği tedbirlerine çok küçük rötuşlar atarak yeniden Trump’a sundu ve Trump’ı gümrük vergisi artışlarını ötelemesi, ortak bir sınır güvenliği çalışması başlatması için ikna etti. Aslında geri adım atan Trump olmuş, somut bir değişiklik pek elde edememişti. Fakat iki lider de bu diplomatik zaferin ardından Trump’ı rencide etmedi, bunu bir kamuoyu kampanyasına çevirmedi, hatta tam tersi Trump destekçisi medya ve siyasetçilerin “Meksika ve Kanada geri adım attı” söylemlerine karşılık verilmedi, Trump’a “onurlu bir çıkış” imkanı verildi.
ABD Başkanlığına aday olma fikri Obama’nın kendisiyle canlı yayınlanan bir yemekte dalga geçmesi üzerine pekişen Trump için bu şahsi itibar ve onur çok önemli. Bu nedenle geri adım attığında veya pazarlığın bekası için masaya koyduğu büyük projeden, fikirden vazgeçildiğinde Trump’ın masada kalması için “onurlu bir çıkışın” sunulması, Trump’ın ortaya çıkan sonucun mimarlarından biri olduğunun vurgulanması şart.
Elbette ki Gazzelilerin tehciri, ABD’nin sınır güvenliği, bir iki uçak göçmenin Kolombiya’ya gönderilmesi gibi göreceli basit ve yerel bir mesele değil; fakat önüne sunulan herhangi bir küresel olaya bir iki dakika bakan, uzun okumalar yapmayan, o anda yanında bulunan danışmanlarını ve dar güvenilir çevresini dinleyen biri için maalesef Gazze de bir “emlak pazarlığı”.
Bu yüzden her ne kadar Trump, kabinesini BM Daimi Büyükelçisi ve İsrail Büyükelçisi gibi Batı Şeria’nın İsrail’in kutsal ve dini hakkı olduğuna inanan, Savunma Bakanı gibi Mescid-i Aksa’nın yıkılması gerektiğini söyleyen İsrail’den daha İsrailci evanjelist Siyonistlerden kurmuş olsa da Gazze’nin tehcirine ilişkin önerisinin temel çıkış noktası da bu nobran New York tüccar pazarlığı dürtüsü.
Nitekim New York Times ve Axios’un kulis haberlerine göre, Trump bu fikri Gazze’ye giden ve şehrin bir enkaza döndüğünü gözleriyle gören emlakçı danışmanı Witkoff ile konuştuktan sonra küçük bir kağıda karaladı, Netanyahu’ya (iddialara göre), Pentagon’a, Dışişleri Bakanlığı’na danışmadan oluşturdu ve en yakın danışmanlarını aradan çıkararak kamuoyuna açıkladı. Trump yönetimi de bu planı o sırada öğrendi.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.06.40.png)
Aslında emlakçı dostuyla kafa kafaya verdi ve “pazarlığı üstten açtı”. İsrail’in soykırımcı faşist hükümetinin büyük bir zafer edasıyla karşıladığı bu teklifi boşa çıkarmak içinse Trump ile oturulan masaya daha cabbar ve iradeli bir tüccar gibi oturmak ve tabii dünyanın da Trump’tan büyük olduğunu cümle aleme göstermek gerekiyor.
Tehciri engellemek
Trump’ın bu planı sonrasında gelen en ilginç açıklamalardan biri Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın “Trump’ın önerisi başka önerileri de doğurabilir” yönündeki cümlesiydi. Mike Waltz, televizyon söyleşisinde Trump’ın önerisine karşı çıkanları yeni öneriler sunmaya davet etmiş, sadece mevcut öneriye karşı çıkmakla yetinilmemesi gerektiğini belirtmişti. Yine Trump dünkü açıklamasında (7 Şubat 2025) Gazze planı için bir acelesi olmadığını vurguladı.
Bunların yanı sıra İsrail medyası Trump’ın Somali ve Fas’a da Gazzelileri yollamayı değerlendirdiğini haberleştirdi, İsrailli bakanlar İrlanda ve İspanya gibi İsrail’i sert eleştiren Batı ülkelerinin Filistinlileri alabileceğini söyledi, Trump kendi tabanından gelen tepkiler üzerine ABD askerlerinin Gazze’de savaşmayacağını, İsrail’in savaşı bitirdikten ve Filistinliler başka bir bölgeye gönderildikten sonra Gazze’yi yeniden imar için ABD’ye devredeceğini vurguladı.
Bu kargaşa ve soykırımcı kakofoni karşısında ortada somut bir plan olmadığı, Trump’ın çok üst bir perdeden pazarlığı açtığı net gibi. Fakat bu Filistin için atan yüreklere su serpecek bir şey değil. Zira Trump ve İsrailli yetkililerinin açıklamalarının alt metinleri endişe verici. Trump’ın ateşkese rağmen “savaşın devam etme” olasılığını dile getirmesi, Netanyahu karşıtı İsraillilerin de dile getirdiği üzere Netanyahu’nun ateşkes anlaşmasının birinci etabı geride kaldığında saldırıları tekrar başlatması olasılığını akıllara düşürüyor. Netanyahu, özellikle sivil rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Gazze’de kalan veya yaşadıklarından şüphe duyulan az sayıdaki rehineyi “harcayabilir”, Hamas’ı tamamen yok etmek, soykırıma verilen arayı bitirmek için saldırı emri verebilir. İsrail Savunma Bakanlığı da bu doğrultuda Gazze’den “gönüllü” ayrılmak isteyen sivillere yönelik bir çıkış imkanı sunmayı tartışıyor. Trump’ın bu planı uzun vadede uygulanmasa dahi kısa vadede İsrail’in ateşkesi bozarak ve göstermelik bir “siviller için kaçış” seçeneği tanıyarak çok daha büyük ve limitsiz bir katliam başlatmasının temeli olabilir.
Bu nedenle uluslararası toplumun yapması gereken sadece Trump’ın tehcir planına karşı çıkmak değil, ateşkesin de uygulanması için sıkı takip ve baskı kurmak. Bunun içinse en makul seçenek Gazze’nin yeniden inşası ve ateşkes sonrası Gazze’nin yeniden siyasi anlamda kurulması için somut planları hızlı ve kalabalık bir şekilde birlik içinde konuşmak, Trump’ın önüne alternatif senaryolar sunmak, hiçbir zaman kaybetmeden eldeki kozları belirleyip masaya oturmak.
Nitekim Trump’ın açıklamasının ardından Suudi Arabistan sabah dört olmasına rağmen çok net ve hızlı bir açıklama yaparak İsrail ile normalleşmek için Filistin’in kurulmasına gerek olmadıkları iddiasını yalanladı ve tehcir planını kınadı. Bunun ardından Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanları ortak bir mektup yazarak ABD Dışişleri Bakanı’na iletti, Ürdün Kralı’nın da yakın zamanda Beyaz Saray’da ağırlanacağı açıklandı.
Fakat bu yeterli değil. Hem Körfez ülkelerinin bu konudaki dirayetini koruması, hem de kapalı kapılar ardından Trump’a İsrail ile normalleşme, petrol fiyatları, ABD ile ekonomik ilişkiler gibi konuların Filistin devletinin kurulması, Gazze’nin yeniden inşası ve Filistinlilerinin tehcirinin engellenmesi ile ilişkili olduğunun hatırlatması şart. Yine bu plana karşı çıkan ülkelerin sayısının fazla olmasından da faydalanmak makul bir seçenek. Örneğin, Filistin’i en çok savunan NATO ülkesi olan Türkiye, bu plana karşı çıkan Fransa, Almanya (ne şaşırtıcı dimi? Almanya bile karşı, o derece berbat bir plan), İspanya, Norveç, İrlanda, Birleşik Krallık ve çoğu AB ülkesi, bölge ülkelerinin, Malezya, Endonezya, Güney Afrika, Latin Amerika ülkeleri, Kanada, Meksika, Rusya, Çin’in davet edildiği bir Gazze Zirvesi düzenleyebilir, İstanbul’da “işgal sonrası Gazze” temalı bir liderler düzeyi konferans ile bu plana sertçe karşı çıkılabilir, mümkünse alternatif senaryolar üzerine konuşulup belirli bir çalışma yapılabilir. Dünya’nın Trump’tan büyük olduğunu göstermek için neredeyse İsrail, ABD ve İsrail’in rüşvet vererek BM oylamalarında safına çektiği deniz bir iki santim yükselse yok olacak bir iki ada ülkesi dışında herkesin karşı çıktığı bu tehcir planı iyi bir fırsat. Gazze’nin Trump için Kolombiya, Grönland, Panama kadar kolay lokma olmadığını göstermek masaya özgüvenli bir şekilde oturulmasını sağlayabilir. Avrupa da Trump ile olası krizlerde Çin ile yakınlaşabileceği sinyallerini kulislerde vererek bu tarz bir üslup izliyor.
Bu da yeterli değil. Trump klasik bir lider değil. Bu nedenle Dışişleri Bakanlıkları aracılığıyla gönderilen politika notlarının, klasik diplomatik araçların pek bir önemi yok. Yabancı diplomatların Amerikalı mevkidaşlarına, büyükelçilerine bu planın kötülüğünü anlatması işe yaramayabilir, muhtemelen Trump önüne sunulan bu “sıkıcı” bilgi notları yerine diyet kolasını yudumlayarak izlediği Fox News sabah programlarını (ki Savunma Bakanı olarak bu programdaki eli çubuklu yorumculardan biri olan Pete Hegseth’i atadı), Tucker Carlson yayınlarını ve Elon Musk tweetlerini tercih ediyor. Bu nedenle, Filistin’i savunan ülkelerin bu yayınlara çıkanları etkilemesi, mümkünse bu tarz muhafazakar-sağ içerik üreticilerine söyleşi vermesi, Netanyahu’nun 7 Ekim sonrasında yaptığı gibi Elon Musk’ı davet edip Filistin meselesinin bir diğer yüzünü göstermesi lazım. Tucker Carlson’ın İsrail’i yüksek dozda eleştirmeye başladığı bugünlerde, bu programa böyle bir kanaat önderi veya liderin çıkması veya halihazırda ABD’de Filistin’i savunan Baseem Youssef, Hasan Abi gibi isimlerin bu programa çıkması için çaba harcanması da iyi bir seçenek olabilir.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.07.27.png)
Trump partisinde tek lider, Cumhuriyetçiler üzerinde tartışmasız hakimiyeti var. Fakat hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da Cumhuriyetçilerin çoğunluğu kıl payı ve 2026’da ABD yine ara seçimlere gidiyor. Bu nedenle çok istisnai durumlarda Senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri Trump’a itiraz edebiliyor, kendi partisinden ayrık hareket edebiliyor. Bu kişilere ulaşılması, Gazze’de kalıcı barış için bu tarz tehcir planlarının işe yaramayacağının anlatılması da önemli bir yöntem. Bu isimlere ek olarak, Trump’ın dünürü ve Arap dünyası temsilcisi Lübnanlı iş insanı Massad Boulos, Türkiye’ye sempatik Trumpçılardan dış politika danışmanı ve seçim döneminde Müslümanlarla iletişimi sağlamış kişi Richard Grenell ile de etkin bir diyalog kapısı açılabilir.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.09.36-1024x713.png)
Tabii bütün bunları yaparken her koşulda Trump’a “onurlu bir çıkış” imkanı tanımak, en büyük kişisel fantezilerinden biri olan Nobel Barış Ödülü’nü alma ihtimalini dahi gerekirse Filistinliler için insani ve onurlu bir çözüme ulaşma pahasına dile getirebilmek (kalpten değil göstermelik olsa da) önemli. Trump’ın masadan “yenik” algısı ve hissiyle kalkmaması kendi fikirlerinden ve planlarından vazgeçme isteğini de artırabilir.
Bu noktada diplomatik dilin ötesindeki sert açıklamaları The Elders gibi eski devlet başkanlarından oluşan etki gruplarına veya halihazırda zaten Trump’ın hedef aldığı BM yetkilileri veya Trump’ın uğraşmakla çekineceği nadir insanlardan biri olan ve Filistin konusundaki duyarıyla dikkat çeken Papa Francis’e havale etmek, Mehdi Hassan, Francesca Albenese gibi küresel çapta etkili yazar ve kanat önderlerinin sesini yaymak dengeleyici bir unsur olabilir.
![](https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2025/02/Ekran-Resmi-2025-02-08-09.10.23-1024x562.png)
Bütün bu süreçte en önemli husus ise, işgal sonrası bir Gazze konusunda uzlaşı sağlamak, Gazze’de dünyanın kabul edebileceği etkin bir yönetiminin orta vadede bağımsız bir Filistin devletine dönüşebileceği bir formülü bulmak. Bu noktada iki devletli çözümü tanıyan, Hamas’tan El-Fetih’e destek bulabilen Marwan Barghouti’nin ateşkes anlaşması kapsamına dahil edilip İsrailce serbest bırakılmasının sağlanması iyi bir başlangıç noktası.
Dünya, Trump’tan büyük mü?
Evet, Trump pazarlığı yüksekten açtı. Fakat bu “pazarlığın” olası bir sonucu maalesef çoğu çocuk ve kadın 2 milyon Filistinli’nin tehcir edilmesi, soykırımının bir başka boyuta geçmesi, İsrail işgalinin kalıcılaşması ve Filistin’in tarihten silinmesi; bu nedenle sakin kalmak, Trump’ı ciddiye almamak, “gündem değişikliği” diyip konuşmamak bir seçenek değil.
Dünyanın Trump’tan büyük olduğunu göstermek, bu nobran teklifin hayata geçmesini engellemek şart. Demokrat Parti ve Joe Biden, İsrail’i durdurmayarak, Amerikan silahlarıyla bir soykırıma ortak olarak “dünyada her şeyin mübah olduğu” bir cehennemin kapılarını açmıştı, Trump adeta “Trump Kamala ne fark eder, Filistin’de bir şey değişmez” diyenleri yanıltma hırsına kapılmışçasına Gazze tehciri planıyla açılan bu kapıları söküp cehennem ateşine fırlatacak, bir daha bu kapıların kapanmamasını sağlayacak planlar öneriyor. Zaten çevresindeki bazı akıl hocalarının da amacı, İsrail’in başlatacağı bir kıyamet savaşıyla Mesih’in geleceği bir dünyayı oluşturmak, tamamen siyasal Hıristiyancı bir kıyamet komplosunu hayata geçirmek. Bu yüzden yaşanabilecekleri hiç küçümsememek, Trump’ı tamamen evanjelist Siyonistlerin ve İsrail faşistlerinin kıskancına bırakmamak gerekiyor. Trump’ı pazarlık masasında ikna etmek ve geri adım attırmak gerekiyor.
Filistin’i savunan ve her Birleşmiş Milletler oylamasında çoğunluğu oluşturan ülkelerinin itirazlarının akıbetinin, kaçak göçmenleri taşıyan askeri uçakların inişini reddettikten sonra Trump’a adeta Eduardo Galeano’nun Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabından fırlayan sol romantik bir öfke mektubu yazdıktan sonra gümrük vergisi tehdidi karşısında geri adım atıp özel başkanlık uçağını göçmenleri taşımak için ABD’ye yollayan Kolombiya’nın solcu lideri Gustavo Petro’ya benzememesi ise sadece bir temenni değil, dünyanın akıbeti için ciddi bir zaruret.
Birlik olmak, kısa sürmesi muhtemel sert rüzgara karşı dik durmak, rotadan şaşmamak ve karşı tarafı iyi tanımak, stratejik ilerlemek şart. Trump’ı durdurmak belki zor, ama mümkün.
Zira dünya, Trump’tan büyük.