Ana SayfaYazarlarTunus’ta bahar ve En Nahda (*)

Tunus’ta bahar ve En Nahda (*)

 

AK Parti’den en çok etkilenen ülkelerin biri Tunus ve onun (Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen) En Nahda partisiydi. Bu partinin son dört beş yıldır yürüttüğü çalışmaları, geçirdiği değişimi, Tunus’un toplumsal hayatı ve siyasetinde oynadığı rolü hatırlamak, gelinen nokta itibariyle bize çok şey gösterebilir.

 

İslâmî Yöneliş’ten, En Nahda’ya

 

Bilenler beni mazur görsün; Tunus’un son dönemde geçirdiği değişimi Raşid el-Gannuşi’nin lideri olduğu En Nahda partisi üzerinden özetlemeye çalışacağım.  Tabii ki coğrafyası, sosyolojisi, tarihi, ekonomisi, siyasal geleneği ve birikimi, toplumsal gelişmişlik düzeyi Türkiye’den  epey farklı bir ülke. Bu farklılıkları akılda tutarak da bu örnekten alabileceğimiz şeylerin olduğunu düşünmemiz yanlış olmayacak. 

 

Ama önce bu partinin tarihiyle ilgili çok kısa bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Tunus’un önemli din adamları ve İslamcı aydınlarından Raşid el-Gannuşi ve Abdülfettah Moro, daha sonra En Nahda adını alacak hareketi 1970’lerde İslami Yöneliş adıyla kurdular. En çok etkilendikleri şahsiyetler arasında, Müslüman Kardeşler’in Mısırlı kurucusu Hasan el-Benna da vardı. Habib Burgiba’yı darbeyle devirip iktidara gelen Zeynel Abidin bin Ali’nin diktatörlüğü döneminde, bu hareketi 1988’de parti haline getirip yasal zeminde faaliyet yapmak istediler, ama yönetim bunu kabul etmedi. Partilerine yönelik baskı ve yaygın tutuklamalar neticesinde Gannuşi İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı. Yıllar yılları izledi. Siyasi baskı ve zorbalık, inanç ve ibadet özgürlüğünün engellenmesi, adam kayırma ve yolsuzluk, işsizlik ve ekonomik kriz katlanarak artmaya devam etti.

 

Muhammed Buaziz’in yaktığı ateş

 

İşte bu koşullarda, Arap Baharı’nın başlangıç fişeği Tunus’tan ateşlendi. Ülkede dayanılmaz hale gelen baskıları, derinleşen ekonomik krizi ve işsizliği protesto etmek için 17 Aralık 2010’da kendini yakan Muhammed Buaziz adlı gencin ölümü, giderek bütün ülkeyi saran bir toplumsal direnişi başlattı. Bu süreç 23 yıldır ülkeyi diktatörlükle yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de Suudi Arabistan’a kaçmasıyla son buldu. 

 

Geniş katılımlı, esas itibariyle tamamen barışçı olan bu halk direnişi ve başarılı sonucu, hem Tunus’da hem de dünyada devrim olarak niteleniyor. Sonu hüsranla biten Arap Baharı içinde özel bir yere konmayı da her yönden hakediyor.

 

Tunus’un Anayasa Konseyi, 15 Ocak 2011’de Meclis Başkanı Muhammed Fuad el-Mubezza’ya cumhurbaşkanlığı görevini vererek süreci yönetmesini istedi. Geçiş döneminin belirsizlikleri içinde, Zeynel Abidin’in eski başbakanı Muhammed el-Gannuşi 17 Ocak 2011’de bir “ulusal birlik hükümeti” kurduğunu ilan etti, ama halkın güvenini kazanamadığını görünce 27 Şubat 2011’de istifa etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Muhammed Fuad el-Mubezza, hükümeti kurmak ve ülkeyi seçimlere götürmek üzere o zaman bağımsız olan Baci Kaid es-Sipsi’yi görevlendirdi.

 

Bu dönemde çok önemli üç barışçı kitlesel eylem yapıldı. Hepsinde, modern ve demokratik bir anayasa yapılması için kurucu vasfa sahip yeni bir meclis seçilmesi talebi yaygın olarak dile getirildi.

 

En Nahda çoğunluğu alıyor, ama tercihi koalisyon

 

Fazla gecikmeden, 23 Ekim 2011’de ülke tarihinin ilk özgür, serbest ve adil seçimleri yapıldı. Raşid el-Gannuşi’nin liderliğini yaptığı, toplum içinde geniş bir tabana ve ciddi bir siyasi tecrübeye sahip Hizb En Nahda,  oyların yüzde 40’ını alarak açık farkla birinci parti oldu.

 

Ancak — burası çok önemli — tek başına hükümet olmak yerine, 21 Kasım 2011’de iki seküler partiyle, yani Cumhuriyet için Kongre Partisi ve Ettakatol Partisi ile koalisyon kurma yönünde adım atarak hem Tunus’ta siyasal kamplaşmanın önüne geçti, hem de önemli bir uzlaşma örneği sergileyerek Arap politik geleneğinde âdetâ içtihat yarattı. Başbakanlığa En Nahda’dan Hamadi Cebali, Kurucu Meclis Başkanlığı’na ise Ettakatol Partisi başkanı Dr. Mustafa Ben Cafer seçildi. Ulusal Kurucu Meclis’in 12 Aralık 2011 tarihli toplantısında ise koalisyonun üçüncü partisi Cumhuriyet için Kongre’nin (CPR) başkanı Dr. Monsef Marzouki Tunus Cumhurbaşkanlığı’na getirildi.

 

Yeni anayasayı hazırlama görevi, bu seçimle oluşan Tunus Milli Anayasa Meclisi’ne (NCA) yani Ulusal Kurucu Meclis’e verildi.

 

En Nahda partisi, güçlüklerle dolu bir dönemde, sandıktan çıkan yüzde 51’in yüzde 49’u yönetmesini, ülkenin o günü ve geleceği bakımından sağlıklı ve gerçekçi görmeyip, uzlaşma ve farklı olanları kapsama anlayışıyla hareket etmenin daha doğru olacağını düşündü.  

 

İslamcı bir parti olarak En Nahda, parlamenter sistemden yana olmasına karşın, toplumsal uzlaşma adına parlamenter sistem ile başkanlık sisteminin karışımı bir modele razı oldu. Ulusal Kurucu Meclis’teki milletvekilleri de yeni anayasanın şekillenmesinde bu yönde çaba gösterdi. En Nahda yeni anayasada hukukun üstünlüğü, demokratik mekanizmalar, dini, siyasi, kültürel, toplumsal, ekonomik ve çevresel özgürlüklerin garanti altına alınması yönünde güçlü bir irade sergiledi. Sonuç olarak, farklı olanları dışlama ve çoğunluk fikriyatını dayatma yerine uzlaşma ve anlaşmadan yana tutum aldı. 

 

Şiddet, suikast ve kaos Tunus’u teslim almak istiyor

 

Ancak 2013’te radikal selefiler bir dizi siyasal cinayet ile şiddet uygulamaya başladı. Önce Demokratik Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Bi’l-İyd, 6 Şubat 2013’te bir süikast sonucu öldürüldü. Bu durumun yarattığı kriz Başbakan Hamadi Cebali’nin istifasını getirdi. Onun yerine İçişleri Bakanı Ali el-Arayyid 15 Mart 2013’te hükümeti kurmakla görevlendirildi.

 

Hükümet siyasi krizi aşmaya ve ekonomik sorunlarla başetmeye uğraşırken, bu kez muhalif lider Muhammed el-Brahmi’nin öldürülmesi ülkede yeni siyasal çalkantılara yol açtı. Birçok şehirde yapılan protesto gösterileriyle hükümet istifaya davet edildi ve Ulusal Kurucu Meclis’in dağıtılması istendi. 

 

Bu durum ülkede yeniden istikrarsızlık ve protestoların yaşandığı kaotik bir dönemi açtı. Hattâ, Yasemin Devrimi olarak da tanımlanan yeni dönemdeki uzlaşma ikliminin yaratılması ve demokratikleşme çabasının sürdürülmesindeki tayin edici rolünü sıfırlamak amacıyla, bütün olan biteni En Nahda ile ilişkilendirmeye çalışanlar oldu.

 

Bütün bunların demokratikleşme sürecini akamete uğratmayı, uzlaşma iklimini ortadan kaldırmayı ve yeni anayasanın yapılmasının engellenmeyi hedeflediğini, En Nahda liderliği ve yönetimi apaçık gördü. Olayları Tunus’ta çatışma ve iç savaş çıkartma çabaları olarak tanımladı. Bunların önüne geçmek için uzlaşma ve diyalogu sürdürmede kararlılık sergiledi.

 

Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü, uzlaşma için devrede

 

Bu gelişmeler karşısında, ülkenin önde gelen sivil toplum örgütleri yaşanan siyasal krize diyalog yoluyla çözüm bulmak amacıyla harekete geçti. Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü, Ağustos-Eylül 2013’te kuruldu ve 13 Eylül itibariyle faaliyetlerine başladı. Bu yapılanmanın içinde Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT), Sanayi, Ticaret ve El Sanatları Konfederasyonu (UTICA), Tunus İnsan hakları Ligi (LTDH) ve Barolar Birliği yer aldı.

 

En Nahda ve koalisyonun diğer üyeleri bu kaos ortamında bir anayasa dayatması içinde olmak yerine, bütün enerjileriyle uzlaşma arayışına girdiler.

 

Ulusal Diyalog Müzakereleri sonucunda, iktidarın teknokratlara devredilmesi kararı çıktı. En Nahda ve koalisyon ortakları, demokratikleşme sürecinin ve yeni anayasa yapımının meşruiyetinin korunması ve ülkede diyalog zemininin oluşması adına, Tunus Diyalog Dörtlüsü’nün müzakerelerinden çıkan bu karara uydu ve kendi iradeleriyle hükümetten istifa etti. Seçilmiş Başbakan Ali el-Arayyid’in 13 Aralık 2013’taki istifasının ardından, Cumhurbaşkanı Marzuki de teknokrat Sanayi Bakanı Mehdi Cuma’yı 10 Ocak 2014’te yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Oluşan teknokratlar hükümeti de Tunus’ta çoğulcu bir demokrasinin inşası için yoğun çaba göstermeye girişti. 

 

Devrim sonrası doğan yeni toplumsal dengeyi sürdürme azminde olan politik aktörler, uzlaşma ve barış konusunda son derece kararlı bir davranış sergiledi.

 

En Nahda’nın önceliği

 

Bu çerçevede, Tunus’un önde gelen siyasi aktörü olarak En Nahda, önceliğini iktidarda kalmaya değil, Ulusal Kurucu Meclis’in yeni Tunus’un siyasi temellerini atacak anayasayı yapıp yürürlüğe koymasına verdi. Bu nedenle de hükümetten çekilmekte hiç tereddüt göstermedi.

 

Mehdi Cuma’nın başbakanlığa getirilmesinden bir hafta sonra, 27 Ocak 2014’te yeni anayasa kabul edildi. Tabii ki bu anayasa süreci sanıldığı kadar pürüzsüz yürümedi. Özellikle azınlık milletvekilleri tartışmalara katılımda istikrar göstermedi ve bundan dolayı süreç bir hayli uzadı. Anayasa oylamasına 216 milletvekili katıldı. 200’ü yeni anayasaya “evet” dedi.

 

İslamcı En Nahda partisi, yeni anayasada İslâm hukukuna, yani şeriatı yücelten maddelere yer verilmemesini, kadın-erkek eşitliğini, camilerin siyasete müdahalesini önlemek adına tarafsızlık hükümünün getirilmesini kabul etti.

 

Yeni anayasada hukukun üstünlüğünü, devletin laik bir anlayışla yönetilmesini, demokratik seçimlerin güvence altına alınmasını, din ve vicdan özgürlüğünü içeren maddeler yer aldı. Ayrıca, ülkenin ekonomik geleceğini garanti altına almak bakımından, yatırımcılara geleceğe dair güvence veren maddeler de kabul edildi.

 

Bu anayasa demokrasiyi ve demokratik kurumlaşmayı esas aldı; siyasi ve dini özgürlükleri korudu; kanaat ve inançların ifadesi ile ibadet özgürlüğünü garanti altına aldı. 

 

Arap siyasal geleneğinde bir yenilenme örneği olarak Tunus

 

Ülkeyi 23 yıl boyunca baskı ve zorbalıkla yönetmiş, halkı perişan etmiş, ekonomiyi iflas noktasına getirmiş olan Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinden üç yıl sonra Tunus, bütün zor şartlara rağmen, suikastler yoluyla kaos yaratmak isteyenlere karşı, barış, diyalog ve uzlaşma yolunda ısrar ederek ve ülke birliğini koruyarak Arap siyasal geleneğinin en modern ve demokratik anayasasını yapmayı başardı.

 

Anayasanın kabulünün ertesi günü, yani 28 Ocak 2014’te, ülkeyi yeni bir seçime götürmesi öngörülen, Mehdi Cuma’nın başbakanlığındaki geçici teknokratlar hükümeti güvenoyu aldı.

 

26 Ekim 2014’te genel seçimlere gidildiğinde, iki yıl önce kurulan Nidaa Tunus Partisi (Tunus’un Çağrısı)  yüzde 39’la 86 milletvekili çıkarıp çoğunluğu alırken, En Nahda yüzde 31 oyla mecliste 69 milletvekiline sahip oldu.

 

Tunus’un siyasal tarihinin en kritik döneminden bir hasar almadan çıkmasında; demokratikleşme yönünde çok güçlü adımlar atmasında; toplumsal barış ve bütünlüğün tesis edilmesi ve korunmasında; modern ve demokratik bir anayasanın yapılmasında ve uzlaşma kültürünün yerleşmesinde, En Nahda partisi çok tayin edici ve imrendirici bir rol oynadı.

 

Özetle, bir ülkenin ortak geleceğini belirleyecek yeni anayasanın yapılmasında toplumun büyük bölümünü barış içinde kucaklayan ve aynı amaç doğrultusunda harekete geçiren, derslerle yüklü bir Kuzey Afrika hikâyesi. 

 

Doğrusu parlak bir hikâye… Darısı Türkiye’nin başına!

 

(*) En Nahda partisi, Mayıs 2016’da topladığı genel kongresinde aldığı kararla İslâmcılığı programından çıkardı. Bu konu başlı başına bir değerlendirme yazısını hakediyor.

 

- Advertisment -