Daha önce de yazmıştım:
https://www.serbestiyet.com/yazarlar/ihsan-bilgin/olur-mu-667269
Daha dün “madem eskiler güzel, neden onlar gibi yapmıyoruz?” fikrindeki arkadaşıma verdiğim örneği tekrarlayacağım. Malum, Yılmaz Büyükerşen de sizin Kayseri’de parladığınıza benzer şekilde Eskişehir’e hizmetleriyle partisinde de sembol olmuş, dürüst ve performansıyla kendini herkese kabul ettirmiş bir siyasetçiydi. Kentin geleneğinde de olan tuğla üretimi kapasitesini markaya dönüştürmek gibi çağdaş ve iyi niyetli bir vizyonla binaların tuğlayla kaplı olmalarını teşvik etti. Biz mimarların mesleki deformasyonlarla ve/ya paylaşımı güç öznelliklerimizle benimsemememizi paranteze alarak sürdürüyorum. Ne olursa olsun Eskişehir, Kuzey Avrupa kentlerine damga vuran çıplak [yüksek ısıda pişmiş Klinker tuğlası] tuğla cepheli kentlere benzemedi. Londra, Amsterdam, Brugge, Delft olmadı.
Amsterdam
Londra
Delft
Bunun nedeni tuğlanın kalitesizliği veya Eskişehir’in şu veya bu kriterle ölçülecek zaafı değildi… Kentlerin, inşaat malzemesi ve yöntemiyle değiştirilemeyecek bir karakterleri kadar. Neolitikten beri insanlığın ürettiği en kolektif ve anonim artifakt olmaklığından gelen sosyal koşul ve muhayyilelere bağımlılığı vardır.
O nedenle de müellifi mimar/plancı, iyi niyetli siyasetçi olsun-omasın, vizyoner değişimlere direnirler ve hep hayal edilenden az ve/ya çok farklı olurlar. Devlet yaptığı için değil; oralılarla daha içli-dışlı HDP de hatta kendileri bile yapsa o eskiden yapılmışlar gibi olmaz. Zaten eğer yapılabilseydi, köylerinden kente her türden maddi/manevi örf-adetlerini getirenler gecekondularını da köylerinde yapmaya/görmeye alıştıkları gibi yaparlardı. Kültürleri yok denmemeli; yeme-içme, selam-sabah, halı-kilim alışkanlıklarını getiriyorlar da iş inşaata gelince niye kültürsüz olsunlar? Hepsi kültürün parçası değil mi? Yanıtı: isteseler de yapamıyorlar.
Çünkü inşaat yapılan yerin fiziki ekonomik koşulları, bizatihi farkında bile olmadan benimsedikleri spekülatif ve dayanışma şekli beklentileri vs. çok farklı. Kentler toplumlara benzer, topluma nasıl şekil verilemiyorsa kentlerin dönüşümüne de verilemiyor. Çok ekonomik ve siyasi gücün desteğiyle Versailles ve Washington gibi görgüsüz örnekler kadar Barcelona’nın Cerda planıyla gelişmiş Akdeniz karakterli Eixample gibi yeni devasa kentlerini kurmak da mümkündür ama aynı belediye Eixample’nin sanayi bölgesini aynı disiplinle dönüştüremediği gibi Ortaçağ kenti dönüşümüne de hayal ettiği oranda hâkim olamıyor.
Versailles
Washington DC/Mall
Barcelona/Eixample
Çarpıcı bir örnek de Bodrum:12 Eylül yönetimi nasılsa ileriyi görüp, hızlanan yapılaşmayı denetimde tutmak için Kuzey Afrika ve Ege adalarına kısmen karakter veren beyaz rengi zorunlu tutmuş, hatta eski köy evlerinin küçük pencere boşlukları referansıyla pencerelerin azami boyutunu da saptamıştı, ama sonuç, muhtemelen o kuralları koyanları da memnun etmedi. Ekonomik sınırlılıklar nedeniyle ucuza temiz sonuç almak için duvarlara sürülmüş kireç rengiyle ve pencere boyutlarıyla tipik Bodrum ve Akdeniz köyü yeniden-üremedi.
80 öncesi ve sonrası Bodrum
Bodrum;Mehmet Sönmez/kartpostal
M.Sönmez
Kent Planlama bir eğilim olduğu sürece faydalıdır, yoğunluğu ve rantın kontrolüne, sosyal adaletsizlikleri azaltmaya, kamusal alan performansına yarayabilir.
Ama izlenimci imge üretme amacıyla üretildiği her yerde benzemek istediğinin uzağına düşerek sakar pastische’ler üretebildi ancak.
Dubai