Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBu, seçmen iradesine bir darbedir!

Bu, seçmen iradesine bir darbedir!

Yaşananlar buz gibi bir siyasi operasyondur. En güçlü cumhurbaşkanı adayını devre dışı bırakma ve ana muhalefet partisini biçimlendirme gayretidir. Seçmen iradesine vurulmak istenen bir darbedir. Nasıl ki, 17-25 Aralık’ta hükümet aleyhine olan dava dosyalarının içeriği, olay anında öncelikli ve anlamlı değildiyse, şimdi de İmamoğlu hakkındakilerin içeriği öncelikli ve anlamlı değildir. Demokrasinin savunulması bakımından önem önceliği bu işin siyasi gayesinde ve yol açacağı sonuçlardadır.

Güncel bir olay önlerine geldiğinde insanların çoğu önceden belli olan siyasi pozisyonlarına göre tutum alır; normal koşullarda, yeni bir muhakeme ve değerlendirme yapmazlar. Mevcut pozisyonlarına uygun, onu destekleyen argümanları arar, seçer ve benimserler. Kendi pozisyonlarının haklılığını, duruşlarının ahlakiliğini, tercihlerinin doğruluğunu hem kendilerine hem çevrelerine göstermek için güncel olayı vesile olarak kullanırlar. Keskin siyasi kutuplaşma ikliminde ise bu eğilim çok daha şiddetlidir.

Türkiye’de İmamoğlu meselesi ile yaşadığımız güncel olayda bunu tekrardan tecrübe ediyoruz. İktidar partizanlığı ile siyasi kimliklerini şekillendirmiş olanlar, bizlere “hukuk ve yargı sürecine saygı” duyulmasını, “yolsuzluğun ve teröre desteğin” karşısında durmak gerektiğini, “devlete” güvenmeyi telkin ediyorlar ve bunlarla ikna olmazsak “direnç göstermenin” bedellerini hatırlatıyorlar. Önümüze, taraftarlıklarını haklı gösterecek malzemeler yığıyorlar. Lakin bu sefer alıştıkları ve umdukları ölçüde kamusal destek göremediler. Süreç öylesine kör göze parmak, o kadar fütursuz, o denli ölçüsüz ki, gayri siyasiliğin ve gayri ahlakiliğin üstü perdelenemedi. Çünkü, baskı ve hegemonya araçlarıyla algı oluşturma ve kanaat şekillendirmenin sınırı çoktan aşıldı, artık taşıyor.

İnsanların üzerlerine boca edilen, havalara savrulan, dört bir yandan kulaklarına ve gözlerine akıtılan, argüman kılığını sokulmuş malzemeler, yeterli etkiyi uyandıramıyor. Bu davaların gayesinin en güçlü cumhurbaşkanı adayını diskalifiye etmek, seçmen iradesini hiçe saymak, ana muhalefet partisini “uygun şekilde” dizayn etmek olmadığına pek kimseyi inandıramıyorlar.

Yargı eliyle siyasi mühendislik kalkışmalarının birbirinden güzide örnekleriyle dolu siyasi tarihimiz, ülke insanına meselenin aslında ne olduğunu, neredeyse ilk bakışta tanıma, hattâ ilk nefeste kokusunu alma kabiliyeti kazandırdı. Hatta bazılarımız 367 Kararı, 17-25 Aralık, 31 Mart İstanbul seçimlerinin iptali vakalarını bizzat tecrübe ettik. Siyasi parti tercihimiz ne olursa olsun, asıl gayenin ne olduğunu büyük ölçüde ayırt edebiliyoruz. O yüzden “tarafsız-bağımsız yargı” veya “burası bir hukuk devleti” sloganlarıyla süslenmiş konuşmalar en fazla “ah ne güzel olurdu!” şeklinde iç çekmeye sebep olan hoş bir temenni etkisi yaratıyor.

Asıl meseleyi anlamakta, siyasi haksızlığı görmekte sorunumuz yok, ama kamuya açık siyasi pozisyonumuz söz konusu olduğunda işler değişiyor. Bu örnekte bazı iktidar destekçileri, rutinin sağladığı güvenli sularda herkese hak, özgürlük, seçim ve demokrasi dersi verirken, en kritik zamanlarda ya sessizliğe bürünüyor ya da işi yargı sonucuna havale ediyor. Bunlar, karşı cephe arasından çıkacak, “bakın işte ben demedim mi” diyebilecekleri kötü örnekleri dört gözle bekliyor ki, “hakkaniyetli” insan koltuklarına yeniden rahatça yaslanabilsinler. Ön saflarda olanların ise zaten öyle bir derdi yok; -Allah ne verdiyse artık- yargı kılıfı altında yürütülen demokrasi kırımına omuz veriyor, İmamoğlu’nun tutuklanmasına bahaneler üretiyorlar.

Bazı muhalifler olanı anlayıp haksızlığını kabul etmelerine rağmen “başıma bir iş gelir” haklı kaygısıyla çekingen durmayı seçiyor. “En muhalif benim” sinyallemesi için fırsat kollayan bir kesim ise “demokrasi bahane nefret şahane” diye sahneye fırlıyor. Bazıları ise sırf İmamoğlu veya CHP destekçisi olmaları sebebiyle yapılana isyan ediyor. Ama pek çoğu, zamanında AK Partiye benzer siyasi mühendislikler ve haksızlıklar yapılırken buna destek vermiş olmaktan dolayı hicap duymuyor.

Böyle kritik zamanlarda demokrasi adına benim en güvendiğim kesime gelince: Onlar -ister kanaat önderi ister sıradan vatandaş olsun- siyasi parti kimliklerini bir süreliğine askıya alarak, yaşam tarzı, geçim derdi veya çoluk-çocuğunun akıbeti gibi kaygılarını teskin etmeye çalışarak, hakkı teslim eden ve -elinden ne kadarı geliyorsa artık- demokratik siyasi iradeye sahip çıkmaya çalışanlardır.

Siyasi tarihimiz, demokratik siyasi iradeye uygun kılıflarla tasallut etme örnekleri kadar, toplumun çoğunluğunun, ilk fırsatta seçim sandığı etrafında kalkan oluşturduğu, siyasi iradesine sahip çıktığı örnekler bakımından da zengindir. Türkiye toplumunun ötekilerin hak ve özgürlükleri konusunda hassas olduğunu söylemek pek mümkün olmasa da, son tahlilde seçim sandığında kullanabildiği iradesine sahip çıkmak konusunda maharetli ve ferasetli olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ezcümle, yaşananlar buz gibi bir siyasi operasyondur. En güçlü cumhurbaşkanı adayını devre dışı bırakma ve ana muhalefet partisini biçimlendirme gayretidir. Seçmen iradesine vurulmak istenen bir darbedir. Son İstanbul yerel seçimlerinde tecelli eden siyasi iradeyi yok saymaya ve gelecek seçimlerdeki olası iradeye musallat olmaya çalışmaktır. Nasıl ki, 17-25 Aralık’ta hükümet aleyhine olan dava dosyalarının içeriği, olay anında öncelikli ve anlamlı değildiyse, şimdi de İmamoğlu hakkındakilerin içeriği öncelikli ve anlamlı değildir. Demokrasinin savunulması bakımından önem önceliği, bu işin siyasi gayesinde ve yol açacağı sonuçlardadır.

- Advertisment -