Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMemleket yolu, önyargı yolu: Gurbetçiler üzerine bir sosyolojik okuma

Memleket yolu, önyargı yolu: Gurbetçiler üzerine bir sosyolojik okuma

Hararetli “gurbetçi” tartışmasının içinden çıkmanın yolu, kaba genellemeler değil soğukkanlı veri ve sahici sosyoloji. Türkiye’nin yaz tatiliyle çakışan “izin mevsimi” her yıl benzer bir döngü üretiyor: Sosyal medyada linç, tatil yörelerinde gerilim, gurbetçilere tek kalemde “Erdoğancı” yaftası. Resmi net görmek için yurt dışında oy verme deneyiminin geçmişini, seçmen davranışındaki eğilimleri, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin memleket bağlarını ve kuşaklar arası değişimi birlikte okumak gerekiyor.

Sandığın konsolosluklara taşınması 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle mümkün oldu. Ondan öncesinde fiilen “sınır kapılarında oy” ile sınırlıydı; 2014’te ilk kez dünyanın dört bir yanındaki temsilciliklerde sandık kuruldu. Bu hatırlatma önemli, çünkü “yurt dışı oylar”ın siyasette görünür bir değişken haline gelmesi de 2014 sonrası döneme denk düşüyor. 

Katılım ve oy: “%65 Erdoğancı gurbetçi” ezberinin sınırları

Almanya’da Türkiye vatandaşlığına sahip yaklaşık 1,5 milyon seçmen var; bu sayı, Almanya’daki Türkiye kökenli toplam nüfusun (yaklaşık 2,8 milyon) yaklaşık yarısına tekabül ediyor. 2023 seçimlerinde Almanya’daki katılım oranı %48,7 oldu; yani seçmenin yarıya yakını sandığa gitmedi. Bu çıplak gerçek, “Almanya’daki herkes Türkiye’nin kaderini belirliyor” iddiasını tek başına zayıflatır. (1) 

Sandığa gidenler arasında Erdoğan/AKP oyunun yaklaşık %65’lerde seyrettiği doğru; fakat bu ortalama, Türkiye’de oldugu gibi Almanya’da da  bölgesel farklılıklar gösteriyor. Ruhrgebiet hattında (Essen, Düsseldorf, Köln) Erdofan/AKP destegi belirgin biçimde yüksek: örneğin Essen’de %77,6, Düsseldorf’ta %71,1; öte yandan Berlin’de tablo neredeyse 50-50: 2023’te Erdoğan %49,2, Kılıçdaroğlu %48,8. Dolayısıyla “tüm gurbetçiler Erdoğancı” genellemesi, kendi verisiyle çelişir. Özellikle secime katilimin %50’nin altinda oldugu verisi ortaydayken.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1’inci turunda Almanya konsolosluklarundaki oy dağılımı.

Almanya’ya göçün Türkiye haritası: “Sosyoloji transferi”


1961 Türkiye–Almanya İşgücü Anlaşması sonrasında ilk kuşak, ağırlıkla İç Anadolu ve Karadeniz’in kırsal kesimlerinden; kısmen de Ege çevresindeki sanayi merkezlerinden hareket etti. Doğu illeri 1980’lere kadar ülke ortalamasının altında göç verdi; bu da “Bölgeden kimse gitmedi” değil, erken dönemde bölgenin payının düşük olduğu anlamına gelir. Bu mekânsal eşitsizlik, Türkiye’nin sanayileşme ve iş bulma ağlarının coğrafyasıyla bire bir örtüşüyordu. (2)

Ayrıca  sanildigi gibi “İzmir’den kimse gelmedi” iddiası da doğru değil. İzmir, Anadolu’nun batısına bilgi ve aracı ağları yayan bir merkez işlevi gördü; Ege’de İzmir–Manisa–Aydın hattından da kayda değer göçmen işçi akışı oldu. Bu, Ege’nin payının İç Anadolu’ya göre daha düşük olabileceği gerçeğini değiştirmez; ama “hiç kimse gelmedi” demek, tarihsel veriye uymuyor.

Ruhr havzasındaki maden ve ağır sanayi istihdam kanalları, Türkiye tarafında Zonguldak gibi işçi havzalarıyla doğrudan bağ kurdu. Bu erken dönem işe alım kanalları, bugün Ruhrgebiet’teki seçmen davranışını hâlâ etkileyen yoğun ağlar ve dernekleşme kalıpları üretti; bölgedeki yüksek muhafazakâr oy oranları biraz da bu işgücü yerleşim tarihinin mirasıdır. (3) 

Kısacası, Almanya’daki seçmen “Türkiye’nin sosyolojisini” bire bir kopyalamıyor ama kaynak coğrafyaların ağırlıkları (Konya–Yozgat–Sivas–Kayseri hattı, Ordu–Giresun–Trabzon hattı vb.) bugünkü oy dağılımını öngörülebilir kılıyor. Türkiye’de bugün de bazı illerde Erdoğan/AKP oyları %65+ çıkıyorsa, Almanya’daki aynı köken şebekelerinin benzer oranlar üretmesi sürpriz değil. Bu, “Almanya’dakiler Türkiye’dekilerin kaderiyle oynuyor” değil, sosyolojik süreklilik demek.

Almanya türklerin ülke icindeki dagilimi, Mikrozensus 2010

Neden Berlin farklı?

Berlin, tarihsel olarak öğrenci, sanatçı, politik sürgün ve yeni kuşak profesyonellerin kümelendiği bir merkez. Göçün işçi alımı evresindeki ağlara daha az bağımlı; akademik ve kültürel alanlara gömülü daha çoğul bir Türkiye kökenli nüfusa sahip. Bu yüzden oylar yaklaşık yarı yarıya bölünüyor; Ruhr’daki tek biçim oy yığınları Berlin’de çözülüyor. 2023 verisi bu farkı net gösteriyor.

Üçüncü–dördüncü kuşak: “Post-migrant” gerçeklik

Bugün Almanya’daki Türkiye kökenlilerin önemli bir kesimi üçüncü ve dördüncü kuşak. Kimliği “Türkiye siyasetine göre” değil, Almanya’daki eğitim, iş, temsil imkânlarına göre kuruyorlar. Literatürde bu hal, “post-migrant toplum” çerçevesiyle tartışılıyor: göç, artık bir “istisna” değil, toplumun normal hâli; siyasal talepler entegrasyonun ötesinde eşit temsile, ayrımcılıkla mücadeleye odaklanıyor. Bu dönüşüm, Türkiye seçimlerine düşük ilgi ve düşük katılım olarak da okunmalı: Türkiye sandığına koşulsuz angajman yerine Almanya’daki yerel–federal siyasete yöneliş ağır basıyor. (4)

Almanya’da yaşayan Türk kökenli gençler, Avrupa Şampiyonası heyecanını yaşıyor

Gurbetin taşıdığı miras: Kimlik, önyargı ve yeni kuşaklar

Gurbetçilerin Türkiye tatili, çoğu zaman özlem gidermekten çok daha fazlasını ifade ediyor. Her yaz Kapıkule’den Türkiye’ye giren bu insanlar, özlemin ötesinde somut ekonomik katkılar da sağlıyor. 2022 itibarıyla Türkiye’ye gönderilen resmi havalelerin %32’si Avrupa kaynaklı, bunun %15,8’i Almanya’dan geliyor, bu da milyonlarca dolar seviyesinde bir dövizin memlekete girişi anlamına geliyor (5). Özellikle kriz zamanlarında (örneğin deprem gibi) Almanya’daki gurbetçilerin yaptığı bağış ve aynî destekler, resmi havalelerin ötesinde, yerel toplumda gerçek ve acil bir ekonomik canlılık yaratıyor. 

Hatay depremi sonrası Almanya’daki Türklerin Türkiye’ye büyük yardım seferberliği

Bunun yaninda yaz aylarinda gerçeklesen bu ziyaretlerde, Türkiye’de kalan akrabalarla yeniden bağ kurmak, çocuklara memleket kültürünü aktarmak ve yıllardır uzaktan takip edilen toplumsal gelişmeleri yakından gözlemlemek mümkün oluyor. Ancak bu karşılaşmalar, beraberinde geçmişten gelen bazı kırgınlıkları ve önyargıları da gün yüzüne çıkarabiliyor. Özellikle seçim dönemlerinde, yurtdışında yaşayanların oy verme hakkı üzerinden yürüyen tartışmalar, eski bir “biz ve onlar” ayrımını besliyor.

Gurbetçiler, Türkiye’den ayrıldıktan sonra edindikleri yeni yaşam biçimleri ve bakış açılarıyla, memlekete döndüklerinde ister istemez farklı algılanıyor. Bu farklılık, kimi zaman kıskançlık, kimi zaman yanlış anlaşılma, kimi zaman da açık bir mesafe olarak kendini gösteriyor. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle, gurbetçilerin lüks tatil görüntüleri veya maddi imkanları ön plana çıkıyor; bu da bazı kesimlerde “yabancılaşma” algısını güçlendiriyor.

Oysa gerçekte, Avrupa’da yaşayan Türklerin büyük kısmı ağır çalışma koşulları, yüksek yaşam maliyetleri ve kültürel uyum zorluklarıyla boğuşuyor. Tatilde görülen birkaç haftalık rahatlama, geride kalan 11 ayın yorgunluğunu saklamıyor. Bu nedenle, Türkiye’deki insanların “gurbet hayatı”na dair algısı ile gurbetçilerin kendi yaşadığı gerçeklik arasında ciddi bir uçurum var.

Bu karşılıklı yanlış anlamalar, aslında iki tarafın da ortak bir geçmişten gelen kültürel mirası yeterince konuşmamasından kaynaklanıyor. 1960’lardan bu yana süren göç dalgaları, her nesle farklı izler bıraktı. İlk kuşak daha çok memleket hasreti çekerken, ikinci kuşak kimlik arayışıyla büyüdü, üçüncü kuşak ise artık Avrupa’da doğmuş, çok kültürlü bir gerçekliğin içine yerleşmiş durumda. Buna rağmen, seçim dönemleri ve siyasi gündem, tüm kuşakları aynı tartışma masasına oturtuyor, çoğu zaman da sert, önyargılı bir dille.

Belki de artık, tatillerin ve sandık başlarının ötesinde, bu karşılaşmaları daha empatiyle ve uzun vadeli bağlar kurma niyetiyle değerlendirmek gerekiyor. Çünkü gurbetçi olsun ya da olmasın, hepimiz aynı hikâyenin farklı sayfalarında yaşıyoruz.

Sonuç: Hedefi şaşan öfke yerine soğukkanlılık

Elimizdeki tablo basit: Almanya’da 1,5 milyon Türkiye vatandaşı seçmen var; yarısı sandığa gitmiyor. Sandığa gidenlerin içinde yaklaşık %65’lik bir Cumhurbaşkanı/iktidar blok oyu var; bu oran bölgesel ağlara göre salınıyor: Ruhr yüksek, Berlin dengeli. Bu dinamik, Almanya’ya göçün Türkiye haritası ile açıklanabilir; İç Anadolu–Karadeniz ağırlığı ve erken işe alım kanalları bugüne miras. 

Bu veriler ortadayken “gurbetçi nefreti”nin siyasî hıncı boşaltmaktan başka bir işlevi yok. Üstelik, üçüncü–dördüncü kuşak post-migrant kuşağın Almanya’yı anavatan olarak kurduğu bir evredeyiz; bu kuşağın Türkiye sandığına ilgisi doğal olarak sınırlı. Öfkeyi göçe, yurttaşa, hemşeriye yöneltmek yerine muhalefetin enerjisini kurumlara, politikalara, kapsayıcı dile yöneltebilirse hem Türkiye’de hem diaspora alanında gerçek bir demokratik dil kurulabilir.

Kaynaklar:
1. 1,5 Millionen Wahlberechtigte in Deutschland| Artikel | MEDIENDIENST INTEGRATION

2. Between Western Europe and the Middle East : Changing patterns of Turkish Labour Migration – Persée

3. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2815846

4. Postmigrant Practices and Political Subjectification – EuropeNow

5. 2023 Türkiye National Remittance Plan.pdf

- Advertisment -