Dün akşam Amedspor’un sahasında Erzurumspor’la oynadığı maç, 2-2’lik beraberlikle sona erdi. Ancak bu skor, sahadaki hikayenin yalnızca kaba bir özeti. Taraftarının ateşli desteğiyle ayakta kalan Amedspor, yanlış savunma stratejilerinin ve plansız hücum girişimlerinin bedelini öderken, Erzurumspor kompakt ve akışkan oyunuyla maçın hakimi oldu.
Yeşil-Kırmızılar bir puan aldı, ama bu puan, sahadaki performanstan çok tribünlerin coşkusuna yazıldı. Maçın henüz 7. dakikasında gelen gol, Amedspor’un savunma zaaflarını adeta bir projektörle aydınlattı. Sol kenar savunmacısı Ayberk’in kronik hataları bir kez daha sahneye çıkarken, sol stoperin kenara yaklaşarak rakibin diyagonal pasını kesememesi daha vahim bir hata olarak göze çarptı. Topun Murat’tan sekip rakip hücumcuya altın tepside bir final pası sunması, bireysel bir hata olmaktan çok, Amedspor’un savunma hattındaki dağınıklığın bir yansımasıydı.
Bu yanlış savunma stratejisi, yalnızca bir anlık hata değil, tüm maç boyunca Amedspor’un geniş alanda savrulmasının temel nedeniydi. Savunmadaki bu gevşeklik, Erzurumspor’un akışkan pas trafiğine ve kompakt yapısına karşı adeta bir davetiye çıkardı. Erzurumspor, oyunu bir orkestra şefi gibi yönetti. Topa sahipken sabırlı, topsuz oyunda ise disiplinliydiler. Kompakt dizilişleriyle Amedspor’un zaten cılız olan hücum girişimlerini boğdular.
Pas kanallarını ustalıkla kullanan mavi-beyazlılar, topu rakip yarı sahada tutarak inisiyatifi hiç bırakmadı. Amedspor ise geniş alanda oynamaya çalışırken fiziksel yetersizliklerin kurbanı oldu. Oyuncuların çoğu, mücadele etmek yerine pasif pozisyonlara hapsoldu.
Oysa mücadele, dar alanda agresif tepkilerle, omuz omuza temaslarla doğar; rakibin ensesini izlemekle değil. Amedspor, oyunun dokusunu sıkı örgülerle beslemeden, katmanlı bir yapı kurmadan “mücadele ediyoruz” deme lüksüne sahip değil. Teknik Direktör Mehmet Altıparmak, bu oyunu “önde basmak” ya da “önde oynamak” olarak tanımlamaya çalışsa da, sahadaki tablo bu kavramlarla uzaktan yakından akraba değil.
Önde oynamak, kompakt bir yapıyla topu rakip ceza sahası çeperine taşımayı ve ikinci topları kazanmayı gerektirir. Ancak Amedspor, ne sol ne de sağ koridorda organize olabildi. Santrafor olarak Diagne’nin görevlendirilmesi, göbekten hücum fikrinin tamamen terk edildiğini bağırıyordu. Plan basitti: Top havalanacak, Diagne vuracak.
Gelgelelim, sağ kanatta Traore yanlış konumda, Murat ise savunma mı hücum mu yapacağı belirsiz bir rolde kayboldu. Sol koridorda Fernando ve Ayberk ikilisi, orta kesme görevine uygun olmayan profilleriyle çaresizdi. Fernando’nun topu taşıyıp atağı kendisi bitirme hevesi, Diagne’ye top kesme görevini kimin üstleneceği sorusunu cevapsız bıraktı.
Üstelik Diagne, ne fiziksel ne de zihinsel olarak hazır bir görüntü verdi. Bu kaotik tablonun içinde bir yıldız parladı: Dia Saba. Her hareketiyle kalitesini haykıran Saba, adeta bir vaha gibiydi. Ancak onu besleyecek, dinamizm katacak bir plan olmayınca, yalnız bir virtuöze dönüştü.
Erzurumspor’un akışkan ve disiplinli oyunu karşısında Amedspor’un plansız, detaysız ve doğaçlama futbolu, maçı bir an olsun kontrol altına alamadı. Erzurumspor, bu üstünlüğüne rağmen bir puana razı olurken, Amedspor’un aldığı bu puan, sahadaki oyundan çok taraftarın muhteşem enerjisine borçlu. Amedspor, savunma stratejisini yeniden inşa etmeden, oyunu kompakt bir çerçeveye oturtmadan ve hücumda organize bir plan geliştirmeden bu tür maçlarda tutunamaz. Erzurumspor’un akışkan ritmi, Amedspor’un plansız dansını gölgede bıraktı. Amedspor, taraftarının ateşini sahadaki oyuna yansıtmak istiyorsa, önce kendi hikayesini yazmayı öğrenmeli. Aksi takdirde, bu puanlar tesadüften öteye gitmeyecek.