Aldığı kredinin borçlarını ödeyemediği gerekçesiyle, Halk Bankası tarafından hesaplarına haciz konulan bir özel üniversite, çalışanlarına ve akademik kadrosuna günlerdir maaş veremiyor.
Bilim ve Sanat Vakfı bünyesinde 2008 yılında kurulmuş olan İstanbul Şehir Üniversitesi’nden söz ediyorum.
En olmadık mevzuların etrafında kıyamet koparan; söz üniversiteden açılınca yeri göğü inleten iktidar ve destekçisi medyanın bu önemli konuyu hiç görmemesi ve istikrarlı bir sessizlik içine gömülmesi dikkatimi çekiyor.
Bugüne kadar yüksek öğrenime dair anlamlı bir iş yaptığına pek şahit olmadığım YÖK ise yasaların yetersizliğini öne çıkaran ve çözümü taraflara havale eden bir basın açıklamasıyla sorunu üzerinden atmaya çalışıyor.
Bünyesinde Hukuk, İletişim, İnsan ve Toplum Bilimleri, İslami İlimler, İşletme ve Yönetim Bilimleri, Mimarlık ve Tasarım, Mühendislik ve Doğa Bilimleri fakülteleri ile üç enstitü ve bir meslek yüksek okulu barındıran bu üniversitenin akademik açıdan kısa zamanda dikkat çeken bir noktaya geldiği ifade ediliyor.
Halen 306’sı tam, 114’ü yarı zamanlı 420 kişilik akademik kadrosu bulunan üniversitede ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora programları etrafında yaklaşık yedi bini aşkın öğrenci öğrenim görüyor.
79 ülkeden 800’den fazla uluslararası lisans öğrencisi de tercihini bu üniversiteden yana kullanmış durumda.
2019-2020 döneminin ortasında gelirlerine el konulmuş bir üniversite, çalışanlarına ve akademik kadrosuna ücretlerini nasıl verecek ve öğrenimi bu şartlarda nasıl sürdürecek?
Herkese yeniden yapılanma; Şehir’e ise elkoyma
Malûm, başta inşaat sektörü olmak üzere yavaşlayan ekonominin bütün alanlarında çarklar yeniden dönsün diye, özellikle kamu bankalarının bütün imkânlarını ortaya döktükleri bir dönemden geçiyoruz.
Başkanlık kabinesinin bütün yetkilileri ülke ekonomisinin toparlanması, işsizliğin azalması, enflasyonun düşmesi, döviz kurlarının istikrarlı hale gelmesi için her şeyin yapıldığını günde beş vakit söylüyor.
Bu kapsamda, ödeme güçlüğüne düşen her sektörden sayısız şirkete borçlarının yeniden yapılanması imkânı verildiğine aylardır şahit oluyoruz.
Şehir Üniversitesi de düşünce üreten ve bu alanda ciddi istihdam yaratan önemli bir eğitim kurumu. Bu hizmeti daha iyi verebilmek için kampüs alanını yenilemek üzere, piyasa koşullarında ve ticari hukuk çerçevesinde Halk Bankası’ndan yatırım kredisi aldı. Banka gereken ödemeyi zamanında yapmayınca, üniversite faizi ödemekte zorluğa düştü. Bunu bertaraf etmek üzere usulünce bankaya sunduğu borcu yeniden yapılandırma teklifi kabul edilmedi ve iki gün sonra tüm mal varlığına el konuldu.
300 milyon TL olan borcuna karşılık gösterdiği 1. 2 milyar TL teminatı ise, her türlü ticari hukuk kuralları ve teamüller bir yana itilerek kabul edilmedi.
Asıl niyet ne?
Beş parasız kişileri olmadık işlemlerle kredilere boğup mal mülk sahibi yapanlar, nedense bu üniversitenin içine düştüğü mali güçlüğü fırsata çevirmenin hesabı içindeymiş gibi davranıyor.
Nitekim üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, bu hesaplı, kasıtlı tavır karşısında “Ya bize hukuki haklarımızı kullanmak için izin verin, sorunlarımızı beraberce çözelim, çünkü borçlarımızı ödeyecek kapasiteye geldik. Yahut da öğrencilerimizi, öğretim üyelerimizi, üniversitemizin manevi şahsiyetini, itibarını zedelemeyin, gelip alın” demek zorunda kalıyor.
Halk Bankası’nın bu ihtiyati haciz kararına karşı üniversite yönetiminin İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yaptığı itiraz ise henüz görüşülüp karara bağlanmış değil.
Kamuoyunda yaygın kanaat, Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bulunmasının ve üniversitenin mütevelli heyet mensuplarından bazılarının ona yakın olmasının iktidar çevrelerinde hoş karşılanmadığı; bu nedenle olağan bir ticari sorunun bir kamu bankası tarafından akıl almaz noktaya taşındığı yönünde.
İktidar medyasının olayı görmezden gelmesinin sebebi de herhalde bu olmalı.
Şehir’i siyasete kurban etmeyin!
Gündeme geldiğinde özel üniversitelerin kurulmasını desteklememiştim. Ama iktidar ve YÖK’ün elinde yüksek öğretim bugün öyle bir perişan noktaya getirildi ki, özel mi yoksa kamu mu diye bakmak artık anlamını yitirdi.
Genç nesillerin zamanın gerçeklerine ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun, nitelikli eğitim ve öğrenime ihtiyaçları var. Şehir Üniversitesi’nin de yeni olmasına karşın özellikle sosyal bilimler alanında önemli bir yeri doldurduğu ifade ediliyor.
Sonuç olarak, yüksek öğrenim ve bankacılık kanunları ortada olduğuna göre, bu üniversiteye de eşit, adil ve hukuka uygun davranılması beklenir. Onun çökertilmesinin, emin olun kimseye bir yararı olmayacak.
Hele Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti’den kopup yeni ve muhalif bir oluşuma gitmesine duyulan kızgınlığın faturasının, bir kamu bankası marifetiyle Şehir Üniversitesi’nin öğrenci ve öğretim üyelerine, sonuç olarak yüksek öğrenim dünyamıza ödetilmeye çalışılması hiç kabul edilemez. Siyasi tepkinin ifade edileceği ve siyasi hesabın görüleceği yegâne alan demokratik siyaset zeminidir, yüksek öğrenim kurumları değil.
Son yıllarda yargının ve kamu bankalarının farklı olanlara karşı iktidar sopası gibi kullanıldığına çok şahit olduğumuz için, bu temennimin fazlaca iyimser olduğunun farkındayım.
Bazı köşe yazarlarının ifade ettikleri gibi, artık üniversitelere de kayyım atayacak noktaya sürüklendiysek, vay halimize!