Ana SayfaYazarlarKonsoloslar meselesi

Konsoloslar meselesi

 

12 Eylül (1980) askeri darbesi döneminde cezaevinde yatarken, yurtdışından, insan hakları örgütlerinden, gazeteci meslektaşlarımızdan, dünyanın çok uzak diyarlarından destek mektupları alırdık. Batı ülkelerinin yöneticilerinin Türkiye'deki uygulamalara ilişkin eleştirilerini izlemeye çalışır, merakla bu tür açıklamaları beklerdik.

 

Son olarak 1993 yılında Öcalan ve Burkay'la yaptığım söyleşi nedeniyle yargılanırken de, Batı'daki demokratik kamuoyunun ilgisini ve desteğini almış, bundan mutlu olmuştum.

 

Can Dündar-Erdem Gül davasını izlemeye gelen ve orada selfieler çeken Batılı ülkelerin konsolosları ile ilgili tartışmayı izlerken bu geçmişi hatırladım.

 

Batılı konsolosların siyasi davalara ilgisi yeni değildi. Alışılmadık bir durum da değildi.

 

MİT Tırları tezgahı darbe hazırlığıydı

 

Olayı baştan alalım: MİT Tırları tezgahı, devlet içinde yuvalanmış gayrımeşru bir gücün marifetiydi. İşbaşındaki hükümeti düşürmeyi hedefleyen 17-25 Aralık operasyonunun devamı olarak gerçekleştirilen bu tertibin; savunulacak, makul görülecek bir yanı yok.

 

Tırların önünü kesen, yargı-polis-asker üçlüsünün, Paralel Yapı'yla ilişkisi, şimdi daha iyi anlaşılıyor. Türkiye'nin "IŞİD'e silah gönderdiği algısı" üstünden işbaşındaki hükümeti köşeye sıkıştırmayı planlayan bu tezgah, zor da olsa bertaraf edildi. Şimdi sorumlular yargı önünde hesap veriyor.

 

Ancak, Batı'daki bazı çevreler ve Türkiye içindeki bazı muhalif kesimler, "Türkiye IŞİD'le işbirliği yapıyor" iddiasından ve (bence yalanından) hiç vazgeçmediler.

 

Batı'nın IŞİD yalanı

 

Türkiye'nin, İncirlik hava üssünü ABD'nin taleplerine karşı hangi koşullarda kullandırabileceğini açıklaması ve bir anlamda "kullanamazsınız" demesi, ABD basınında hemen başka türlü bir yankı buldu. "Türkiye IŞİD'e silah yardımı yapıyor" haberleri yaygınlık kazandı.

 

Bu tür haberler, Alman ve İngiliz basınında da defalarca yer aldı.

 

Ancak Türkiye’nin ABD ile anlaşıp İncirlik hava üssünü kullandırtmayı kabul etmesinin ardından ABD yetkilileri,  "Ankara'nın IŞİD'e silah verdiği, destek verdiği iddiası doğru değildir" açıklaması yaptılar.

 

Bu köşede, Alman Dışişleri Bakanlığı sözcülerinin "Hayır Türkiye IŞİD'le işbirliği yapmıyor" açıklamalarını aktarmış  ve nasıl değiştiklerini değerlendirmiştim.

 

Sonuç olarak, MİT Tırları operasyonu (ve bununla ilgili kasıtlı olarak önceden hazırlanmış haberler), Paralel Yapı'nın darbe girişiminin parçasıydı.

 

Hukukun siyasileşmesi

 

Gelelim Can Dündarların yargılanmasına: Durum, meslek etiği bakımından, habercilik bakımından tartışılabilir. "IŞİD'le Türkiye arasında işbirliği" suçlamasının bir devamı olarak okunabilir.

 

Ancak bunların hiçbirisi, hukuk kapsamına girmez. Sonuçta, büyük ölçüde daha önce yayınlanmış bir haberin tekrarı söz konusu. Bu siyasi bir tartışmadır.

 

Hele hele bunu “casusluk” kapsamı içinde yorumlamak, tamamen haksız bir suçlama olur.

 

Nitekim, Anayasa Mahkemesi ciddi bir inceleme yaparak, tutuklu yargılanmalarını doğru bulmadığına dikkat çekti.

 

Konsoloslar

 

Konsolosların tavrına gelince: Türkiye, AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke. Bu ülkedeki hukuki gelişmeler, insan hakları konusu, düşünce ve ifade özgürlüğü meselesi; AB'nin ilgi alanı içinde.

 

AB üyelerinin değişik davaları izlemeleri, eleştirilerini belirtmeleri, onların hakkı ve görevi içindedir. Kızacak, öfkelenecek bir durum yok.

 

Siyasetin alanı siyasetin alanıdır. Bunu hukuk alanına yaymak siyaseti hukuku zorlayan bir unsur olarak kullanmak doğru değildir.

 

Batı'nın demokratik birikimi, demokratik kamuoyu; olumlu bir ağırlıktır.

 

Evet, bazen, haksız ve kasıtlı tavırlara, çifte standartlı davranışlara öfkeleniyoruz. Siyasi açıdan birçok yorum yapmak mümkün.

 

Ne olursa olsun, eğer, Türkiye AB hedefini sürdürecekse, bu tür meseleler hep gündemimizde olacak.

 

- Advertisment -