1991; Barca bir maçın ilk yarısını çok kötü oynayarak bitiriyor. Futbolcular soyunma odasında teknik direktörleri Cruyff’un kendilerini haşlayacaklarını düşünüyorlar. Sakin konuşmaya başlıyor Hollandalı: ‘’Çok koştuğunuz için iyi oynayamıyorsunuz. Topu koşturun. Pas pas pas…’’ İşte dünyanın futbol iklimini değiştiren adamdır Johann Cruyff… Fazla söze gerek yok; susun /uyusun…
Gitti demek gerek. Felsefenin nasıl bir şey olduğunu yaşamımızın günlük akışını nasıl etkilediğini, görürüz felsefi yaklaşımlarda. Onu anlatabilmek için verdiği pastan, attığı golden fazlası olduğunu söylemek gerekiyor. O var ve Barca bizim için futbol takımından öte bir şey oldu işte. Beyazlar’ın önüne döktüğü büyük servete rağmen Barcelona’yı tercih etmiş ve; ‘’Evimde hissetmek istiyorum!’’ demişti soranlara.
Annesi Hollanda’nın Ajax takımında çay dağıtıcısıydı. Zaman zaman geçimlerini sağlamak için formaları yıkadığını hatırlıyor annesinin. Bir gün yine bir kenardan meraklı gözlerle Ajax antrenmanını izlerken top gelip ayağına düşer çelimsiz Johannes’in. Topu öyle maharetle geriye iade eder ki herkes şaşırmıştır. Çok sonraları verdiği bir röportajda ‘’Yaşamımın sonraki yıllarında bundan daha fazlasını yapmadım aslında!’’ diyecektir.
Sonra genç takım sonra ve hemen A takım. İlk on birleri o takımların ve yarı tanrının çimlerde salınışı. Ama bir marangoz, işini alçakgönüllülükle yapan bir bahçıvan bir terzi sakinliğiyle…
Topla hareket halindeyken birden duruyor sonra yeniden çok daha hızlı kendi ekseni etrafında dönüyor rakiplerinin müdahale anını büyük bir hızla ve serilikle geçiştiriyor son vuruşu ise klasik bir parçanın bitişine benzetiyordu. "O zaman bir şeyleri anlatacaktım ve ihtimal ki anlaşılamayacaktım ben de ne gerekiyorsa onu yaptım!’’ Bir penaltı vuruşunu –ki videosu alemde ortamda dönmekte hâlâ – arkadaşıyla birlikte kullanarak gol yapmış tek adamdır Cruyff. Hâlâ gözlerimin önünde; topu kendi çapı etrafında bir kere döndürüyor hafif bir dokunuşla arkadan ceza sahası çizigisi üzerinde bekleyen takım arkadaşı koşup hemen yanında kımıldanan topu Cruyff’a aktarıyor ve gol. Pepp Guardiola’nın dediği gibi; ‘’Hayatınız boyunca size hep ilginç / olmayacak şeyler söylerdi!’’
İzlemeyenler için tariflemeye çalışayım; Van Basten’den daha estetik, Rıdvan Dilmen’den daha seri daha çabuk İbrahimoviç’ten daha ilginç / daha güçlü / daha teknik / daha hırslı / daha sakin bir adamdı Cruyff…
Günde üç paket sigara tüketiyor ama antrenmanlarda /maçlarda dur durak bilmiyordu, yorulmayı lugatından silmiş günlük hayatını nasıl yaşıyorsa öyle futbol oynayan bir yarı tanrıydı o. Ama bunu asla kabul etmeyen bir duruş önersi de: ‘’Bakıyorum da maç öncesi herkes bir köşede Tanrı’ya kazanan taraf olmak için yalvarıyor / dilekler diliyor… Her takım böyle. O zamanlarda içimden dilerim bütün maçlar berabere biter!’’
1978’deki Dünya Kupası’na Arjantin diktatörlüğünü protesto etmek için gitmemiş kupayı da diktatörün alkışları arasında Arjantin kaldırmıştı. Onun olmayışı nedeniyle Hollanda Dünya Kupası’ndan olmuş bu durum ama Plaza De May annelerini – Mayıs Anneleri’n i- memnun etmişti. Cruyff’un mesajı netti; "Arjantin’in Dünya Kupası’nı almış olması diktatörün ölü gençlerin kemiklerine basarak yürüdüğü gerçeğini değiştirmez!"
68 yaşında akciğer kanserinden kaybettik onu. En güçlü yerinden yakalandı ölüme. Havayla doldurup buz gibi suya dalıp orada saatlerce kalabilecek kadar güçlü yerinden yakalandı.
Buz pateni pistinde artistik buz patinajı yaparak futbol oynamanın nasıl bir şey olduğunu gösterdi bize. Şaşırtıcılığı en çok böyle tanımlanabilirdi. Cruyff; dünyaya armağan edilmiş Barcelona’dır. Takım olmaktan öte bir şey olmanın alt yapısı, bir düşünüş olarak total futbolun yaratıcısıdır.
Che’den önceki ilk posterdi yoksul odamın duvarında. Beyaz üzerine turuncu bant forması ve 14 numarasıyla gönlümü çalmıştı Hollanda’nın Sarı Fare’si… Hayatım boyunca öykündüğüm tek insan oldu bu futbol aleminde. Beatles, Orhan Gencebay, Brezilya’nın büyük futbol ustası Socrates, Metin Kurt, Bach ve Van Gogh gibiydi benim için; bizi bu dünyada umutlu kılacak son gerekçelerden biriydi. Barcelona Nou Camp -Yeni Tarla -olan stadyum adını Johan Cruyff Stadyumu olarak değiştirecekmiş. O böyle bir şeyi istemezdi. Eminim ‘abartmayın!’ derdi…
Önce ailesinin katıldığı sade bir tören oldu ‘gidişinin!’ ardından, sonra herkes için. Bir felsefeci nasıl yaşarsa öyle yaşadı öyle şeyler yaptı; aykırı / sade ve muhteşemdi. Elinde asasıyla dolaşan bir bilge belki…
Şimdi yok… Biz yarı yarıya dünyasız yaşayacağız onsuz bu hayatı…