ABD başkan adaylarını seçiyor ve Demokrat partiden Hillary Clinton, Cumhuriyetçiler’den ise Donald Trump önde gidiyor. Dün 11 eyalette düzenlenen ve adayların belirlenmesinde önemli bir eşik olarak görülen Süper Salı ön seçimlerinin galibi de bu iki isim oldu.
Amerikan kamuoyu adaylık sürecinin en başından beri bir ismi konuşuyor: Donald Trump. İş adamı kimliğiyle bilinen, şov dünyasında popüler olan Trump’ın başkanlık yarışında başarılı olabileceği beklenmiyordu.
Cumhuriyetçi Partinin elitleri durumdan uzun zamandır rahatsız. Partinin ağır isimlerinden Trump’a yönelik sert eleştiriler geldi. Cumhuriyetçilerin son Başkan adayı Mitt Romney’nin baş kampanya stratejisti, Clinton’ın Trump’tan daha iyi bir aday olduğunu söyledi.
Trump ayrımcılık yaparken ayrımcılık yapmayan bir siyasetçi. Herkese karşı ırkçı, Müslümanlar’ı ABD’ye sokmama önerisi, Hispanikler’i tecavüzcü ilan etmesi, engelli bir gazeteci ile dalga geçmesi buna örnek. Neo-Nazi Ku Klux Klan örgütü Trump’ı desteklediğini açıkladı. Trump twitterda faşist lider Mussolini’ye ait bir sözü retweetledi. Rakibi Clinton için kullandığı cinsiyetçi hakaretler ise cabası.
Peki nasıl oluyor da çokkültürlülüğün kalesi, demokrasinin beşiği, özgür dünyanın lideri olarak kendini tanımlayan bir ülkede böylesi bir cehalet abidesi, ırkçı şaklaban başkan adayı olabilecek kadar popülarite kazanabiliyor? Nasıl oluyor da sevimsiz bir kibir abidesi, gerçek olamayacak kadar karikatür bir tip ABD siyasetine yön verebiliyor?
Bazıları bunu Amerika’da büyüyen bir dip dalgası ile açıklıyor. Amerikan toplumunda büyüyen oranda bir öfkeli Beyaz nüfusuna dikkat çekiliyor. Trump’ın “Amerika’yı yine muhteşem yap” sloganını seçmesi bu popülizme meyilli, milliyetçi kitleye hitap ettiğinin göstergesi olarak kabul ediliyor.
Lakin Trump’ın bu sloganının altı birçok anlamda boş. Misal dış politika alanında Trump şahin bir çizgiyi savunmayı bırakın, Putin ile dost olmayı öneriyor. Cumhuriyetçi ekolün en önemli damarı olan serbest piyasa ekonomisinden ziyade, korumacılığı savunuyor. Ve ABD siyasi kültürünün kurucu değerleri olarak gördüğü demokrasi, liberalizm ve çokkültürlülüğü ayaklar altına alıyor.
Trump’ın yükselişini açıklama iddiasındaki bir başka analiz ise, Trump’ın popülaritesini şovmenliğine borçlu olduğu yönünde. İnsanlar Trump’ın mitinglerini izlemekten bir komedi veya reality show keyfi alıyor.
Trump’ı destekleyenlerin motivasyonu ne olursa olsun, Trump’ın siyasi başarısı ABD için bir utanç niteliğinde. Amerikan rüyasının sonu gibi klişe analizlere başvurmak için elbette erken. Ancak son başkanlık yarışı ABD’nin dünya sahnesinde moral üstünlüğünü zedeleyen ve akut sorunlarına cevap bulmakta zorlanan bir ülke haline geldiğini simgeliyor.