Savaşlarda ilk kaybedilen şey hakikatse eğer, ikincisi elektrik. Halkları cezalandırmaya dönüşen saldırıların ilk hedeflerinden biri elektrik trafoları çünkü. Türkiyat profesörü dostumuz Amina Şilyak, Saraybosna elektriğini kaybettiğinde nasıl ilkel bir hayata dönüş yaptıklarını anlatmıştı. Hayatlarında doğru dürüst ev işi yapmamış entelektüel kadınlar ekmek açıyor, kuru odun toplayıp ateş yakıyor, hatta çaresiz kalınca uzun süre yanabiliyor diye spor ayakkabılarını ateşe atıyorlardı. Geceleri sığınaklarda mum ışığıyla aydınlanıp cephedeki yakınlarından hiçbir haber alamadan beklemeleri de elektrik yokluğundandı.
Sudanlı genç iş kadınları başkanı Necva Abdullatif de elektrikli aletler alsalar da işe yaramadığını, uzun süreli elektrik kesintileri yüzünden işlevsiz olan çamaşır makineleri yerine, güç isteyen bu iş için yardımcı erkeklerin evleri dolaşıp özellikle ağır ve kalın çamaşırları yıkadıklarını anlatmıştı. Afrika’nın geneli kesintili elektrikten de mahrum olduğundan böyle bir kültüre hala yabancıydılar zaten.
Bizim gibi hemen hiç kesinti olmayan şehirlerde yaşayanlar elektriğin ne olduğunun farkında bile değil artık, bir organın varlığını ancak sorun çıktığında algılamamız gibi. Damarlarımızda sessizce yol alan, bunun hep böyle sürüp gideceğinden emin olduğumuz enerji akışı.
……………
Yadigar yolculuklara son gece hazırlanmanın kalp sağlığında açtığı hasarları göz önüne alıp ilk kez biraz erken davranmaya karar vermişti. Televizyonu açıp ütü masasıyla karşısında konuşlandığında elektrikler kesiliverdi. Birazdan gelir düşüncesiyle el yordamıyla pencereye yöneldi. Mahallenin ışıkları ta yolun sonundaki Turuncu markete kadar kararmış, ortalığı tatlı bir siyahlık sarmıştı. Gökyüzüne bakma fırsatı doğduğu için sevindi ilkin, ne zamandır böyle parlak görmemişti yıldızları, üstelik harika bir yarım ay da halesiyle birlikte kasıp kavuruyordu geceyi. Göğe Bakma Durağı şiiri boşuna yazılmadı, biraz duraklamadan bir şey göremez insan diye düşündü. Kuzey Afrika çöllerinde gördüğü yıldızlar kadar değilse de hiç de fena değildi parıltıları. Bir uçak geçti süzülerek. Bu saatte kim bilir nereye gidiyor yolcular, rota iç hat mı dış hat mı yoksa okyanus mu geçecekler?
Romantizm iyi de saatler geçip elektrik gelmeyince tadı kaçtı gecenin, Yadigar bu nasıl iş diye söylenerek, bu günkü bütün işleri yarına bırakmak zorunda kalarak yatmaya gitti. Trafo bakımı diye bir şeyler duymuştu ama kesintiye gidilecek semtleri dinlemediğinden, bu aksiliğin en kritik günde gelip onu bulacağını düşünememişti. Gün doğmadan uyanıp doğru düğmeye koştu ama hala gelmemişti sihirli akım. Aslında elektrik gerçekliğini yokluğuyla karşılaşınca ilk kez hissediyordu sanki. Tamamen dışında duruyordu bilincinin.
Ev buz kesmiş sabaha kadar. Kombi çalışmıyor, elektrik gidince pompalanması buna bağlı olan şehir suyu da kesiliyor haliyle. ‘Evi temiz bırakayım ki dönüşte beni güler yüzle karşılasın’ düsturu babaannesinden kalma bir alışkanlık olduğundan balkondaki çöp süpürgeyle ortalığı süpürdü biraz toz kaldırarak.
Duş almadan yola çıkmak, işte en zoruna giden de bu. Su aksaydı, soğuk olmasına aldırmadan atacaktı kendini duşun altına. Bulaşık makinesi çalışmadığından bir düğmeye basmakla hallolacak iş için en az bir saat harcayıp yıkardı bulaşıkları ama buna bile imkan yoktu susuzluk yüzünden. Bilgisayarı açtı ama şarjı bitmiş dünden. Oysa yurt dışında yapacağı konuşmanın metnini hafıza kartına yükleyip yanına alması şarttı. Keşke lap topta yazsaydım demek için vakit çok geç.
Ev telefonu kesik, cep telefonunun da şarjı çok az kaldığından taksi çağırmada lazım olacağı için kapattı. Yola çıkmadan araması gereken kişileri arayamadı, onu havaalanında karşılayacak olanlara ayağına mesaj bağlanmış güvercin mi uçuracak yoksa ateş yakıp dumanla mı haberleşecek. Türkiye gibi her saat dengelerin değiştiği bir ülkede saatlerce televizyon internet ve sosyal medyadan uzak kalmak da olacak iş değil. Şehrin göbeğinde ortam vahşi doğaya dönüşmüştü neredeyse.
Uyandığı andan itibaren bir kahve içmekten tutun, bir makale okumaya, bir yakınıyla konuşmaya kadar an be an elektriğe bağımlı olduğunu fark etti. Bütün gücünü kaybetmiş, kanı çekilmişti sanki.
…………………
Masa başında ülkeye, dünyaya nizam veren, bana barıştan kardeşlikten söz etme diyerek herkese öfke yağdıran, uzlaşma yerine çatışmayı savunan gençlere bakıyorum da elektriğin kesilmesine bile hazır değiller, gerçi hangimiz hazırız ki. Çırayı, gaz lambasını, mum yakmayı eğlence sanıyoruz.